2008-06-19 00:00:00
Osman Paksüt ve İlker Başbuğ görüşmesinin basına yansıması sonucu alınan tavırlar ilginçti. Kara kuvvetleri komutanlığında karargah katında kameralar karartılarak yapılan görüşmenin basına yansıması sonucu ilk olarak Osman Paksüt görüşmeyi yalanladı.Hürriyet gazetesinden Enis Berberoğlu'nun açıklamasına göre ilk olarak “kesinlikle böyle bir şey yok” diyen Paksüt olayın ayrıntıları basına yansıyınca görüşmeyi itiraf etmek zorunda kalmış.Bu itiraf bize başka bir itiraf daha gelebilir mi? diye sormamıza yol açabiliyor.Bilindiği üzere Anayasa mahkemesininin 2007'deki 367 kararı öncesi Anayasa mahkemesinin eski Başkanı Tülay Tuğcu ve Eski Deniz Kuvvetleri Komutanı Oramiral Yener Karahanoğlu arasında bir görüşme yapıldığı iddiaları basına yansımıştı.
367 rezaletinden önce bu görüşmenin yapılmış olması son derece manidardı.Zira 367 kararı Dünya hukuk tarihine trajikomik bir karar olarak geçecek özellikteydi ve bu karar öncesi bir kuvvet komutanının Anayasa mahkemesi başkanı ile ne görüştüğü büyük bir merak konusu idi.Bu iddiaları o zamanlar ikisi de yalanlamıştı.Karahanoğlu öyle göstere göstere darbe mi yapılır? diye sormuştu gazetecilere.Osman Paksüt ilk olarak yalanladığı bu önemli görüşmeyi sonradan kabullenmek zorunda kalmıştı.Yener Karahanoğlu ve Tülay Tuğcu'nun da şöyle bir zihinlerini yoklamaları lazım.Zira çok önemli bir görevdeki bir hukukçu çok önemli bir görüşmeyi unutabiliyor.(!)Belki Karahanoğlu ve Tuğcu zihinlerini zorlasalar Paksüt gibi ilkönce reddettikleri görüşmeleri hatırlayabilir.Paksüt görüşmede Kuzey Irak harekatını konuştuklarını belirtiyor.Bizim bildiğimiz bu tür konular yürütme ile komutanlar arasında konuşulur.Yüksek yargı mensubu acaba yargıyla ilgili olmayan bu konuda yaptığı bir görüşme ile yürütmenin yetkisini üstlendiğini mi ifade etmeye çalışıyor?Yüksek bir yargı mensubunun apaçık bir şekilde yalan söylediği bellidir.Bunu muhalif bir ses değil, gazetecilik namusunu koruyan bir yazar ifade ediyor.Bu durumda Osman Paksüt için tek seçenek kalıyor.İstifa etmek…Doğru söylemediği apaçık belli olan bir yargı görevlisine kim, nasıl itimat edecek daha?.Yüksek yargı mensubunun anayasa mahkemesinin kritik kararları öncesi ve sonrası kuvvet komutanı ile görüşmesinin peşine düşmek demokrasinin peşine düşmek demektir. Bu görüşmenin peşine düşmek Susurluk'un, Şemdinli'nin peşine düşmek demektir.28 Şubat sonrası ülkeyi ekonomik açıdan batma noktasına getirenlerin peşine düşmek demektir. Saçma sapan iddianamelerin siyasi olduğunu ispatlamanın peşine düşmek demektir. Devletin derinliklerindeki katakullilerin peşine düşmek demektir. Bu görüşmenin peşine düşmek Özden Örnek ve Şener Eruygur gibi uzun yıllar darbe olgunlaştırmaya çalışanların peşine düşmek demektir.ADD Başkanı Şener Eruygur susarak darbe tezgahlarını unutturmaya çalışıyor bilindiği üzere.(Bakalım yaklaşan ADD kongresi'nde üyeleri bu tavra ne diyecek .Bu günlüklerin hesabını soracaklar mı?)
Paksüt ,Başbuğ vb leri başörtüsü yasağına küçük bir azınlığın karşı çıktığını ve böyle Ali Cengiz oyunları ile bu yasağı halka kabul ettireceklerini sanıyorlar. Yıllardır tepesine vurarak “şunu seveceksin şunu sevmeyeceksin” dedikleri halka bu kararı kabul ettireceklerini sanıyorlar. Hukukun, vicdanın kabul etmediği kararlarla çeşitli görüşme atraksiyonları ile tezgahlarını tahkim etmeye çalışıyorlar.Ama bu gemileri yakma hali nafiledir.Bu tavırlar konunun gündemden silinmesine değil daha da kronikleşmesine yol açacaktır.Zira kendileri gibi başka kamu görevlileri de aynı jakoben tavrı devam ettirmeye çalışıyor.bir haber sitesinde yer alan şu haberi beraber okuyalım.
“Çanakkale merkezde bulunan Mustafa Kemal İlköğretim Okulu 8. sınıf öğrencilerine başörtüsü kullanmamaları için yemin ettiren öğretmen için Çanakkale Milli Eğitim Müdürlüğü soruşturma başlattı.8. sınıf öğrencilerinin teknoloji ve tasarım derslerine giren Muazzez Zeybel´in, derste öğrencilere örtünmemeleri için yemin ettirmesine tepki gösteren çok sayıda veli, milli eğitim müdürlüğüne verdikleri dilekçeyle öğretmenin görevine son verilmesini istedi. Öğretmen hakkında soruşturma başlattıklarını belirten İl Milli Eğitim Müdürü Vefa Bardakçı, “Konu kapsamında veliler ve öğrencilerin ifadeleri alındı. Soruşturma çok kısa bir süre sonra sonuçlanır.” dedi. Muazzez Zeybel´in sevilen bir hoca olduğunu söyleyen 8. sınıf öğrencisi Z.A., “Hocamız son zamanlarda sürekli başörtüsü üzerine konuşmalar yapmaya başladı. Bir gün ders sırasında dersi anlatmayı bırakıp, ´Ben şimdi sizden büyüyünce başörtüsü örtmeyeceğinize, evden çıkarken Ayet-el Kürsi okumayacağınıza dair yemin etmenizi istiyorum.´ dedi. Bunun üzerine sınıftan bazı öğrenciler ´söz veriyoruz´ dedi. Sınıfın çoğunluğu ise sessiz kaldı. Hocamız da bize ´Irak´ta kadınlar başını örtüyor, bakın onlar şimdi ne haldeler; sizler de örterseniz bizim ülkemiz de Irak gibi olur.´ diyerek bizleri ikna etmeye çalıştı. Ben de akşam babama durumu anlattım, o da öğretmenden şikayetçi oldu.” dedi. Bazı veliler ise çocuklarının beyinlerinin ders yerine bu tür şeylerle yıkanmasının dehşet verici olduğunu söyledi.” ( http://www.haberform.com/NewsDetail.aspx?NewsID=4158)
Şaşırmayınız.!..Anayasa mahkemesi üyesinin yalan attığı bir ülke'de bir başka kamu görevlisi de bu tür absürd olayları gerçekleştirebilir.367 kepazeliği yaşanan bir ülke'de bu tür hadiseler yaşanabilir.Yargı eliyle darbelerin yaşandığı bir ülke'de bu öğretmen'e hiç bir ceza verilmeyeceğini tahmin etmek için kahin olmaya gerek yoktur.
Bu ülke'de böyle absürt olayların olmasını engellemek için hukuk'a inanan tüm insanlar Paksüt ve Başbuğ'dan istifa isteminde bulunmalıdır. Yaşadığımız ülkeyi daha da sorunlu bir şekle çevirmeye çalışanlara karşı duyarlı tüm vatandaşları istifa çağrısına destek vermeye çağırıyorum. Doğruları söyleyen yazarlar içinde muhtıralar verildiği günlerdeyiz. Kişiye özel muhtıra devri başladı artık.Ama bu toplumun uyanık, namuslu, hukuk'a inanan ve adil bir yönetim arzulayan her kesimden tüm fertleri bu gelişmelere karşı nitelikli bir tavır içinde bulunacak ve bu utanç verici olaylar ancak böylece bitecektir
Yorumlar