2010-11-05 00:00:00

Son günlerde medyaya yansıyan bazı gelişmeler aslında varolan ama birileri tarafından pek görülmek istenmeyen bir gerçeği işaret ediyor.

İlk olarak CHP'nin sergisi ile bu konu gündem oluşturdu. CHP gençlik kolları bazı siyasetçiler ve kanaat önderleri hakında sokak üslübu ile hakaretler yapılmış bir sergiyi açıyordu. Genel başkan Kılıçdaroğlu bu serginin açılışına katılıyor ve son derece nezaketsiz ifadeleri tasvip ediyor, gülücükler saçarak hakaret ifadeleri ile ilgili seçeneklerde işaretlemeler yapıyordu. Bu nahoş görüntüler büyük tepki çekince CHP'li yöneticiler çağrıldıkları Tv programlarına çıkmaktan son anda kaçıyorlardı. En sonunda da sergi apar topar CHP'liler tarafından kaldırıldı. Cumhuriyet resepsiyonu gerilimi nedeniyle Fatih Çekirge isimli gazeteci Cumhurbaşkanı'nın eşi ile ilgili “eğreti gelin” tabiri ile gayriahlaki bir benzetme yaptı. Ardından özür diledi ama bu benzetme hafızalarda kaldı. Adeta “çamur at izi kalsın” anlayışının somut ifadeleri sergileniyordu.Bunun ardından Hürrüyet gazetesi baş köşe yazarı Oktay Ekşi daha ağır bir köşe yazısı kaleme alarak tansiyonu iyice arttırıyordu. Başbakan ve bakanlar hakkındaki “Bunlar analarını bile satarlar” ifadesini kullanmak tüm muazzez anaları incitecek bir sokak ağzı olduğu gibi kişinin kendi kötü ve sağlıksız ruh halini göstermesi açısından manidardır. Tıbben tedavi gerektirecek bir asabı bozukluk içinde olanların aslında klavye başına hiç orturmaması gerekir. “Keskin sirke küpüne zarar” verir demişler hakikaten de bu hukuki sıkıntı doğuracak cümleyi sarfeden Oktay Ekşi özür diledi ama yetmedi yılların köşe yazarı görevinden istifa etti. Basınımızın duayeni olarak gösterilen isimler arasında ve Basın konseyinin başkanı olması hasebiyle gazetecilere sık sık ahlak dersi veren bir pozisyondaydı. Ama kendisi sonunda gayriahlaki bir kelamından dolayı hem mahcup oldu hem de görevinden ayrılmak zorunda kaldı. Son yıllarda nevzuhur olmuş olan küfür ve hakaret kelimeleri ile köşe yazarlığı yapma devri sanırım bu olaylardan sonra geriler. İnsanların ismini eğip büğerek veya düşünce sistemlerinin önüne arkasına küçültücü ekler getirerek gazetecilik yapılamayacağı artık iyice ortaya çıkıyor. Emin Çölaşan ve Bekir Coşkun geleneğinin arkasından sürüklenmek kimseye yaramıyor. “Fetoş, liboş ” diyerek belki bazılarının içini rahatlatabileceğini sananlar aslında kin ve nefret tohumları ekerek sağlıklı bir yere varılamayacağını anlamalılar. Kişilere veya düşüncelere karşı olabilirsiniz, hiç hazzetmeyebilirsiniz ama bu size kimseye hakaret etme hakkı vermez.

Bu garip davranışların ortaya çıkmasının başlangıcını aslında trajikomik bir olay tetikledi herhalde. Cumhuriyet resepsiyonlarında askerlere bizzat TSK tarafından dağıtılan bir genelge ile eğer törenlere başörtülü bir hanım gelirse nasıl orayı terk terk edeceklerine dair bir klavuz dağıtılmış. Buna göre A ve B planı yapılıyor ve arka kapıdan nasıl çıkılacağının izahatı yapılıyor. Zaten geçtiğimiz günlerde medyaya yansıyan görüntülerde bir Anadolu ilinde verilen resepsiyona başörtülü bir hanımın gelmesi üzerine askeri yetkililerin apar topar bir kaçış hali içinde arka kapıdan salonu terkettiğini gülerek izledik. Hakikaten bu kaçış görüntülerine ciddi bir yorum getirilecek hal bırakmıyorlar. Halkı temsil etmesi gereken kişilerin cumhurun olduğu bir ortamdan kaçışını komedi lisanı ile izah etmekten başka bir çare kalmıyor kimseye.

Öte taraftan bakıyorsunuz aklı selim bir görüş beyan eden Kılıçdaropğlu da partinin ortodoks yöneticilerinin hışmına uğruyor ve çark ederek resepsiyona katılmıyor. Kendisine “niye resepsiyona katılmadın” diye soranlara tıpta yandan cevap denen bir metodla cevap vererek “başbakanın eşi niye katılmamış, ona sorun” gibi ilginç cevaplar veriyor.

En son olarak Hak ve Eşitlik partisi yetkilileri Sakarya'da iki gazetecinin düşüncelerine karşıt olduklarını belirtmek için panel sırasında iki yazarın masasına idam urganı atmışlar. Bu nasıl bir ruh halidir anlamak mümkün değil. Kimi kürsüden idam urganı atar, kimi kürsüye idam urganı atar. Anlaşılan ülkemizde bol miktarda cellatlık aşkı ile yanıp tutuşan var. Bu ruh hali hem sosyal olarak hem de tıbbi olarak ulusalcılarımızın oldukça sorunlu bir ruh hali içinde olduğunu gösteriyor.

Ulusalcıların bu ruh hali iyi bir ruh hali değil. Bu asabı bozukluğun varacağı bir yer yok.Türkiye değişiyor ama birileri bunu görmemekte direniyor. İlerleyen ve yeni gündemleri olan Türkiye'nin arkasından tutarak eski Türkiye'de kalmasını sağlamaya çalışıyorlar. Ama bu çaba boşuna. Arkadan sarılanlar bu gidişi durduramadığı gibi yere düşerek hem kendilerini mahcup ediyor hem de ona bel bağlayanları umut kırıklığına uğratıyor. Ulusalcılık komada. Ulusalcılar çöküşte. Ulusalcılar bu hali görmedikleri anlamadıkları gibi bir de sağa sola küfür etmeyi marifet sanıyorlar. Bu son işaretler ile son çırpınışların faydasının olmadığını görmeliler. Türkiye ilerliyor. Özgürlük, insan hakları güğndemin ana mevzuları oluyor. Buna alışık olmayan kişiler en başta kendilerine zarar veriyorlar.

Yorumlar