2013-09-12 12:45:00

Voltaire ne demişti?

Hatay'da Ahmet Atakan isimli göstericinin  ölümü tekrar tansiyonu yükseltti. O zaman tekrar aynı soruyu soruyoruz. Gösterileri polis zoruyla bastırabilirsiniz. Ancak oluşan kamplaşma ve kutuplaşma ortamını nasıl yok edeceksiniz?

Ahmet Atakan'ın ölümü üzerine önemli bir tartışma yaşandı. Olay anına ait kamera görüntüleri çok üzücü, dehşet verici  bir bir anı belirlemişti. TOMA'ların geçtiği anda çatıdan kimliği ölen Ahmet Atakan'a ait olduğu  ileri sürülen bir kişi düşüyordu.
Bir taraf “Sonbahar sıcak geçecek” düşüncesiyle her hak talebini provokasyon girişimi, kalkışma olarak algılarken diğer taraf polis devletine gidildiğini düşünüyor. 
Bir taraf “demokrasi sandıktan ibaret değildir” derken diğer taraf bunu diyeni peşinen kötü niyetli ilan ediyor. 
Barış süreciyle ilgili umutlar yeşermişken süreç kesintiye uğrayabiliyor ve yeniden tedirginlik artışı başlıyor. Sağlanan barış konsensüsünü koruyan değil kibirli bir ruh hali var. Anlaşılan iktidar “nasıl olsa Öcalan'la anlaşma yaptım,  demokratikleşme adımlarını kendime göre atarım ve bir yolunu bulup blöf yapmaktan başka birşey yapmayacak olan örgütü hizaya getiririm” düşüncesinde.  Ancak bu düşüncesinin aksi yönde gelişmeler olabilir ve alınan mesafeler ve beklentiler boşa çıkabilir. Ülkede Gezi parkı olaylarıyla başlayan kutuplaşma bu sefer Kürt sorunu üzerinden yaşanabilir ve bu sefer çok daha kalıcı izler oluşabilir.
Hükümet içerde ve dışarda savaşa kapı aralayan politikalar izliyor.  Ahmet Atakan'ın polis tarafından öldürülmediğinin ortaya çıkması iktidarın doğru bir tavır içinde olduğunu göstermez. Bu olaylara neden olan gelişmeleri durdurmak gerekiyor. Sıcak Sonbahar evhamıyla olayların üzerine sert bir şekilde gidilmesinin kısa vadedeki faydaları muktedirlerin hoşuna gidebilir ancak uzun vadede herkesin rahatsız olmasıyla sonuçlanabilecek gelişmeler olabilir. 
Dışarda ise Suriye'ye müdahale tansiyonunun düşmesini  üzüntüyle izlemek Türkiye dış politikasına katkı sağlamayacaktır. Kimyasal silahların teslimiyle uzlaşma sağlanmasına Türkiye bozuluyor. Şimdi üçüncü bir yolu denemek çok zor değil. İşte “Bir üçünü yol mümkün” diyen aydınların işaret ettiği ortaya çıkıyor. Batının insafıyla, bakış açısıyla çözüm olmayacak. Yine muhalifinizle başbaşa kalacaksınız. O halde üçüncü yolu deneyip ateşkes ve barış görüşmelerini gündem edinmeli iktidar,
Faşizanlığı herkesin bırakması gerekir. ODTÜ'deki “Dikkat Cemaat var” pankartlarıyla ortaya çıkan ruh hali sağlıklı bir durumu göstermez. Sol düşüncenin gelişen olaylar karşısında kararını vermesi gerekir. Faşizan, tahripçi, yıkıcı dilli bir eğilime karşı net tavrını nasıl gösterecektir? Olayların insiyatifini almış mevzisini almış bir kafayı ekarte etmeden özgürlükçü bir söylemi koruyabilecek midir? Hak talebinde lokomotifi süren özgürlükçülüğü esas alan mı yoksa eskide kalmış  totalitarizm özlemcileri mi olacaktır? İktidara karşı olan, eleştirisinde haklı olsa da insiyatifi heyecana teslim edip  önyargılı ve çatışmacı gruplarla aynı kulvara düşmenin rahatsızlığını hisssetmeyecek midir?
Dindarlar iktidarı  eleştiren herkesi ODTÜ'deki faşizan ruh hali ile aynı kefeye koyma ruh halinden kurtulamayacak mıdır?
Demokratikleşmeyi ne zaman başaracağız? Bir başkasına tahammülü, düşüncelerine katılmasa da onun düşüncelerini ifade etmesi için sonuna kadar yanında olmayı söyleyen Volter'i işimize geldiği zaman anıp pratiğe geldiği zaman hatırımıza bile getirmeyecek miyiz?  Evet, herkese sormak lazım, Volter ne demişti?
“Aklımıza Mısır'ı getirip evhamlanmak yerine halka demokratikleşme adımlarını nasıl anlatabiliriz sorusuna yoğunlaşsaydık daha iyi değil miydi” diye  ilerde daha çok dizini dövecek iktidar. Anayasa yapımının büyük zorluklar taşıdığı ama yine de İslam ülkeleri arasında toplumsal sözleşmeyi en yüksek oranda yakalayabilecek bir ülke olmamızın avantajını kullanmayı hiç düşünmezseniz kötü gelişmelere  karşı yüzünüzü buruşturma hakkınız yoktur.
Gerilimi arttırmak çatışmayı arttırmaktan başkasına hizmet etmez. Zira gerilim artarsa insan vücudunda ve paralel olarak toplumun ruh halinde stres hormonları artar. Stres ve salgılanan hormonlar, sloganlar önyargılar aklı ve mantığı çalıştırmayı iptal eder. İçgüdülere göre davranışlar öne çıkar ve makuliyeti esas alanlar bile mantığını iptal edenlerin peşinden gider
İp üstünde yürüyen bir canbazın durumunu yansıtıyor halimiz. Suriye'deki Mısır'daki vahşet görüntüleri barış sürecini ne kadar korumamız gerektiğini gösteriyor. Eğer ok yaydan çıkıp olaylar iktidarın da kontrolünden çıkarsa bugünleri bile çok arayacağız. Sivil toplumun makul tüm çevreleri bu kötü gidişata dur deme noktasında aidiyetlerini bir tarafa bırakıp bir araya gelmeyi  denemeli ve çözüm yollarını konuşmalıdır. 

Yorumlar