2007-12-01 00:00:00
EYLÜL, EKİM, KASIM 2007 MAZLUMDER İNSAN HAKLARI RAPORU DEĞERLENDİRMESİ
Son üç ayın insan hakları görüntüsüne bakarsak çok olumlu gelişmeler göremiyoruz. Güneydoğu’da çatışmalar devam ederken bölgede fail’i meçhul can kayıplarının devam ettiğini görüyoruz. Silahlı çatışmaların yaşandığı bölgede insan hayatının değersizleştiğini artan bir şekilde devam eden sivillerin mağdur olduğu mayın patlamaları olayları ile de görüyoruz. Kürt sorunu konusunda eski kara kuvvetleri komutanı Aytaç Yalman’ın “sorunun kendilerine yanlış öğretildiğini , Kürt yoktur diye eğitildiklerini , Kürtlerin kimlik hakları bağlamında devletin anlayışsızlığının sorunu içinden çıkılmaz hale getirdiğini” açıklaması yıllardır reddedilen hataların itirafı olması açısından önemlidir. İnsan hakları alanında yıllardır raporlar düzenleyen bizler için bu itirafların yetkili ağızlardan teslim edilmesi önemlidir. Israrla parmak bastığımız hak ihlallerinin de bir gün kabullenileceğini tahmin edebiliyoruz. Bu itirafların milyonlarca kişinin mağdur olmasından önce yapılması ise hayati öneme sahiptir.
Son aylarda batı illerinde PKK saldırıları sonrası öldürülen askerlerin artan sayısı Türk milliyetçiliği tepkisini güçlendirdi. Askeri yetkililer tarafından “kitlesel karşı koyma refleksi” diye teşvik edilen bu gösteriler bir çok ilde Kürt vatandaşlarımızın ev ve işyerlerinin kundaklanma ve yağmalanmasına dönüştü.Savaş isteğinin medyatik kanallarla teşvik edildiği geçtiğimiz aylarda sivil çözüm yollarının silahlı gruplar tarafından kesintiye uğratılmaya çalışıldığını gözlemlemek insan hakları açısından umut kırıcıydı.Kabaran milliyetçi dalganın kolayca ortaya çıkabilecek Türk Kürt savaşı ile sonuçlanmaması ise sorunu sağduyu ve kardeşlik temelinde çözmeye daha yakın tabandaki konsensüs olduğu düşünülmüştür..Bu nedenle daha vahim olayların önlenmesinin bu konsensüsün azami derecede korunması ile olabileceğini düşünüyoruz.Şiddet yanlısı yaklaşımların çözümsüzlüğü arttırmaktan başka bir işe yaramadığı her geçen gün ortaya çıkmaktadır.
Daha da kötüleşen bir başka ihlal alanı ise din ve vicdan özgürlüğü alanı idi. Başörtüsü yasağı hayatın her alanında acımasız örneklerini sergilemeye devam etmektedir. Eğitim ve öğrenim alanı olmadığı halde ödül törenlerinde sahneden kovulan küçük kızlar, askeri hastane ziyareti engellenen başörtülüler, resmi karşılama törenlerinde başörtülü bayan karşılamamak için töreni terk eden komutanlar gerilimi arttıran medyatik unsurlardı. Konser salonlarında veya protokol sıralarında bile başörtülü bayan görmeye tahammül edemeyen askeri yetkililerin bu tavırları bir kurumun resmi ve her ferdinde açığa çıkarılmaya çalışılan refleksleri olarak ortaya çıktı.Bu ise din ve vicdan özgürlüğü alanında çözüme yanaşmamaktan kaynaklanan tansiyonu arttırmayı getirdi. Bu tavırların Adana Kozan’da başörtülü bir öğrencinin törenden uzaklaştırılması ile sonuçlanması kamu vicdanında derin izler meydana getiren bir infial oluşturmuştur. Geçtiğimiz aylara göre artan ve belirginleşen bu tavırlar yoğun hak ihlalleri oluşturdu. Başörtüsü’ne özgürlük talep eden Kocaeli, Sakarya, Ankara, Van, Akyazı, Konya, Kayseri, İzmir’de rekor sayıya ulaşan haftalık periyodik sivil toplum gösterileri dikkat çekmektedir.
Düşünce özgürlüğü alanında farklı kesimlerden gazetecilere verilen cezalar ve 301. maddenin halen yürürlükte olması bu konuda da olumsuz gelişmelerin devam ettiğini göstermektedir. Yargının yapılan anketlerde siyasallaştığının görülmesi hakimlerin hukuki ilkelerden ziyade devlet uygulamalarını tasdik eden yaklaşımları insan hakları alanındaki çok önemli bir yeri olan yargının adilliği üzerindeki şüphe bulutlarını arttırmıştır. Düşüncelerini ifade ettikleri için Mehmet Pamak, Yusuf Tanrıverdi, Hamza Türkmen, Abdurrahman Çeliker, Emrullah Ayan ve Ahmet Kalkan’ın ifade vermiş olması, Mehmet Pamak ve Yusuf Tanrıverdi hakkında 301 ve 216. maddeden açılan davalar, Diyarbakır’da gerçekleştirilen Kürt Konferansı hakkında soruşturma açılması, özellikle DTP yöneticileri hakkında açılan davalar, kullanmayı tercih ettikleri kelimeler nedeniyle verilen cezalar, Eğitim-Sen yöneticilerinin yine ifade özgürlüklerini kullanmak istemeleri nedeniyle yargılanıp ceza almış olmaları dikkat çeken örneklerdir.
Basın özgürlüğü tekelleşen, kartelleşen medyada sorumsuz icraatler oluşmasına yol açmaktadır. Medyanın rating kaygısı ile kişilerin özel hayatını deşifre etmesi insan onuru ile bağdaşmamakla beraber bir çok adli vakanın ortaya çıkmasını sağlamaktadır. Hassas bir dengedeki yayınların RTÜK tarafından insan hakları kriterlerine uygun olarak değerlendirilmesi zorunluluğu apaçık ortadadır.
Yoksulluktan dolayı oluşan intihar vakalarının artışı sosyal devlet ilkelerinin titizlikle korunması gerektiğini göstermektedir. Kimsesiz vatandaşlar için barınma evlerinin aktifleştirildiğinin gözlenmesi yerel yönetimler açısından olumlu gelişmelerdir. Sivil toplumun Ramazan ayında artan yardımlaşması Devletin temel ilkelerini unutmasına, ihmal etmesine yol açmamalıdır.
Hukukla bağdaşmayan katsayı adaletsizliği halen haksızlığı meşrulaştırmaya çalışmaktadır. Siyasi yaklaşımlar ile tektipleştirici bir eğitim sistemi sürdürülmektedir.
Farklı kesimlerden sivil toplum örgütlerine yönelik baskılarda artışlar görülmüştür. Antalya’da Özgür-der’in düzenlediği Başörtüsü’ne özgürlük gösterisi sonrasında medyatik manipülasyonla çocukların dahi gözaltına alınması iddia edilen demokratikleşme adımlarının güce mağlubiyetini göstermektedir.
Mülteci hakları genellikle toplumun gündeminde olmasa da artan bir oranda belirgin insan hakları ihlallerine yol açmıştır. Türkiye’nin ilticada geçiş merkezi olmasından dolayı insan ticaretinin tüm yüz kızartıcı örnekleri meydana çıkmıştır. Türkiye’de çeşitli kamplarda yaşayan mülteciler belirsizlikten kurtarılıp gayri insani yaşam koşullarından kurtarılmalıdır. Tabiiyyeti altındaki Devlet’in olası ölüm cezası ihtimali göz ardı edilerek birçok mültecinin Ülkelerine iade edildiğini gözlemliyoruz.
Eylül Ekim aylarına göre Kasım’da işten atılanlarda belirgin artış görülmesi sosyal güvenlik sisteminin daha sıkı denetlenmesi gerektiğini göstermektedir.
Hasta hakları alanında hastanelerde hasta hakları kurullarının varlığını olumlu bulmakla beraber sivil toplum kuruluşlarının bu kurullara katılımının azlığı dikkat çekmektedir. Etkin tedbirler alınmaması nedeni ile ilaç firması Doktor arasındaki ilaç istismarının hasta haklarını önemli derecede tehdit ettiği boyutlara ulaştığını ve sağlık bakanlığının bu konuda hayal kırıklığı oluşturan soruşturma sonuçlarının olduğunu gözlemliyoruz.
Töre cinayetlerinin kesintisiz bir şekilde devam etmesi eğitim çalışmaları, sığınma evi sayısı arttırılması, kadının istismarının hayatının her alanında önüne geçilmesi gerçeğini tekrar gözler önüne sermektedir
Çöplüklerden çıkarılan bebek cesetleri, sokağa bırakılan yeni doğmuş bebeklerin her geçen gün artması, çocuk denecek yaşta tecavüze uğrayan kadınlar çocuk hakları alanında sorunun kökenine yönelik tematik çalışmaların önemini arttırmaktadır. Sosyal Hizmet Kurumlarında ve okullarda yaşanmaya devam eden cinsel taciz ve dayak vakıaları her geçen gün soruna somut ve şefkatli çözümler bulunmasını zorunlu hale getirmektedir.
Engelli vatandaşlarımızın sorunlarına çözüm önerileri bulunmaya çalışılsa da bu engelsiz kişilerin farkına varamadığı bir çok eksikliğin giderilemediği gerçeğini örtmemelidir.
Azınlık hakları konusunda toplumda gerginliğin devam etmesi sorunların çözümünü zorlaştırmaktadır. Azınlıkların, farklı mezhebi ve cemaatsal yapılanmaların ibadet özgürlükleri kısıtlanmamalıdır. Azınlıklarla ilgili tarihi olayların manipülatif siyasi hesaplar olarak kullanılma isteği sorunun sağlıklı ortamlarda değerlendirilmesini zorlaştırmaktadır.
Polis vazife ve selahiyetleri kanununda yetkilerin arttırılmasının insan haklarını zedeleyebileceğini önceki raporlarımızda da belirtmemize rağmen kanun halen yürürlüktedir. Belirgin bir şekilde artan gözaltında ölüm ve işkence vakaları, zanlı takibinde orantısız güç kullanımları bir çok ölümlü vakaya yol açmıştır. İnsan hakları derneklerinin uyarılarının dikkate alınmaması güvenliği önceleyen bir anlayışın, güvenlik güçleri eli ile çok çabuk hak ihlallerine zemin hazırladığını göstermektedir. PVSK derhal yürürlükten kaldırılmalıdır.
Kamuoyunda pek bilinmese de AİHM kararları sonucu Türkiye yüksek tazminat rakamları ödemeye devam etmektedir. Yargının siyasallaşmasının bedelini sorumlular yerine halkın tümü ödemektedir.
Gündemde olan Anayasa çalışmalarının toplumun özlediği insan hakları alanındaki korku salan, kendini milletin üstünde gören Devlet anlayışını değiştirmesini ve insan haklarını ayrımsız herkes için sağlamasını diliyoruz. Sivil toplum kuruluşlarının özgürlükçü bir Anayasa talebi için güçlerini kullanması gerektiği ise açık bir gerçektir.
Ömer Faruk Gergerlioğlu
MAZLUMDER Genel başkanı
Yorumlar