2008-10-17 00:00:00

Orgeneral Başbuğ Görevden Alınmalıdır

Aktütün Karakolu'na yönelik saldırıda çok sayıda askerin hayatını kaybetmesi, ordunun sorumluluğuna ilişkin tartışmaları bir kez daha gündeme getirmiştir. Karakolun yerinin neden değiştirilmediğinden, Hava Kuvvetleri Komutanı'nın çatışma esnasında yaptıklarına veya saldırının önceden haber alınmış olmasına karşın neden yeterli önlemin alınmadığına kadar bir dizi eleştiri, haklı olarak gündeme getirilmiş ve tartışılmıştır.

Ancak, ortalama bir hukuk devletinde, başta askeri bürokrasi olmak üzere, bütün yetkililerin hesap vermesini gerektiren bu vahim hadise Türkiye’de yeterince sorgulanamadığı gibi, ordunun komuta kademesine yönelik eleştiriler de tepkiyle karşılanmıştır. Son olarak Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ, düzenlediği bir basın toplantısıyla, kurumuna yönelik çok sayıdaki ciddi eleştiriyi cevaplamak yerine, yaşananları orduya yönelik bir “saldırı” olarak niteleyerek, “herkesi dikkatli olmaya ve doğru yerde bulunmaya” çağırmıştır. Başbuğ’un ancak askeri rejimlerde söz konusu olabilecek azarlayıcı bir dil ve öfkeli bir üslupla, kendileriyle ilgili haber ve eleştirileri yapan basını ve sivil toplum örgütlerini suçlaması, Türkiye’de askeri bürokrasinin anayasal konumu ile fiili konumu arasındaki farkı bir kez daha gözler önüne sermiştir. Başbuğ’un hayatını kaybeden askerlerle ilgili açıklama yapmak ve kamuoyuna hesap vermek yerine, orduya ait belgeleri gündeme getirmesi ve onları sızdıranlar ile yayımlayanları suçlaması, onun öncelik sıralamasını açıkça göstermektedir. Genelkurmay Başkanı’nın hayatını kaybeden askerlerle ilgili hesap vermek yerine, orduya saldırı olarak gördüğü konulardan bahsetmesi, askerlerin hayatının korunması konusunda gerekli duyarlılığın gösterilmediğine ilişkin kanaatleri pekiştirmektedir. Aktütün’de yaşanan acı olay ve Genelkurmay Başkanı’nın bu konudaki soruları peşinen reddedici tavrı birlikte düşünüldüğünde, Başbuğ’un sözünü ettiği soruşturmanın bu şartlar altında sağlıklı yürütülemeyeceği kuşkusu uyandırmaktadır. Dahası, muhtıra benzeri bu çıkış, önümüzdeki günlerde özellikle ifade ve basın özgürlüğü ile ilgili olarak kaygı verici gelişmelerin yaşanabileceğine ilişkin bir işaret de olabilir.

Görünen odur ki, Türkiye’deki asker bürokratlar eleştirilmeye alışkın olmadıkları için, yürüttükleri kamu hizmetinin başarı düzeyini sorgulayan eleştirileri bir “saldırı” olarak anlamayı tercih etmektedirler. Başbuğ’un dünyanın hiçbir ordusunun bu tür “saldırılar”a kayıtsız kalamayacağına ilişkin iddiası da ancak otoriter ve totaliter rejimler için geçerlidir. Bir bürokratın hesap vermek yerine, bağıra çağıra birilerini suçladığı bir toplantının dünyanın hiçbir ortalama demokrasisinde yeri olamaz. Başbuğ’un kabul etmek istemediği gerçek, Türkiye toplumunun artık hizmet beklediği bürokratları tarafından azarlanmak istemediği ve bütün medeni ülkelerde olduğu gibi kurumların hesap verebilirliğini arzu ettiğidir.

Yetkilerini aşarak sivil toplumla polemiğe giren bürokratların hukuk devletinde görevlerinden alınması sadece makul değil, gerekli bir uygulamadır. Ülkemizde de sivil otoritenin ve hukukun üstünlüğünü korumak için yapılması gereken, orgeneral Başbuğ’un görevden alınması ve Dağlıca ve Aktütün benzeri trajedilerin soruşturularak, gerekiyorsa Genelkurmay Başkanı dahil sorumluların yargı önüne çıkarılmasıdır.

Yetkilerini aşan Genelkurmay Başkanı açıklamasında “herkesi doğru yerde durmaya” çağırmıştı. Biz de insan haklarından, hukukun üstünlüğünden, ifade ve basın özgürlüğünden yana olan herkesi duyarlı olmaya ve “doğru yerde durmaya” çağırıyoruz. Bugün basın özgürlüğünü korumak, bürokratik öfkenin hedefi durumundaki Taraf Gazetesi’ni ve onun çalışanlarını korumaktır. Bugün durulması gereken doğru yer, basın özgürlüğünün, adaletin ve hukukun safıdır. 

    Onyedi insanımızın ölümüne sebep olan Aktütün saldırısına göz yumulduğuna dair Taraf gazetesinde çıkan haberlerin gerçekliği sorgulanması gerekirken askeri mahkemece yayın yasağı kararı verilmiş olması hukuk sistemimizin trajikomikliğini bir daha ortaya koymuştur.

    Sayın Cumhurbaşkanı ve TBMM   başkanının demokratik sürecin işlevselliğine ve hukuk devleti ilkesine vurgu yapması gerekirken tam tersi bir tavır sergilemiş olmaları kabul edilebilir bir durum değildir. Bu beyanatları demokratik kültür ve hukuk devleti adına bir talihsizlik olarak değerlendiriyoruz.

    MAZLUMDER, demokratik kültürün, insan hakları ve hukuk devleti anlayışının yerleşmesine hizmet eden kim olursa olsun yanında olduğunu bir kez daha kamuoyuna bildirmek ister.

                                                                         

 

MAZLUMDER GENEL BAŞKANIDR. ÖMER FARUK GERGERLİOĞLU

Yorumlar