2008-10-22 00:00:00

SİVİL ANAYASA İHTİYACININ ACİLİYETİ BİR KEZ DAHA AÇIĞA ÇIKMIŞTIR

1980 li yıllardan beri yaşanılan, dini inançları ve bunun yaşama yansıyan şekli olarak başörtüsü sebebiyle, eşit ve hür bireyler olan kadınların eğitim hakkı yönüyle ayrımcılığa tabi tutulması, toplumun bunca yıldır, anlamsız bir yasak uğruna enerjisinin tüketildiği, gençlerinin okulunu bırakmak, ailesi ile karşı karşıya kalmak, bunalımlara düşmek, binlerce kilometler uzakta okumak zorunda bırakıldığı bir toplumsal faciadır.

Dünyanın geldiği anlayış seviyesinde çok anlamsız kalan bu yasağın kalkması için büyük  ümitler beslenen siyasi iktidar, başa geldikten çok uzun bir süre sonra, birçok eksiklikleri ve MHP.nin de yönlendirmesi ile Anayasanın 10. ve 42.maddelerinde değişiklik yapmıştır. Anayasa değişikliği birçok eksiklikleri bünyesinde barındırmakta olup, özgürlüklerin önünü açmaktan uzak bir düzenleme idi. Ancak böylesine eksik bir düzenleme bile, hukuk tarihinde ibretlik bir emsal olacak gerekçeler ile iptal edilmiştir. Şöyle ki;

            Anayasa Mahkemesinin, gerekçeli kararında 1982 anayasasının 4.maddesinin sınırı gibi muğlak/ esnek bir kayıtla, meclisin yasama yetkisine kayıt konulmuş ve hatta bu yetkisi elinden alınmıştır. Karşı oy yazısında üye Sacit Adalı’nın haklı olarak belirttiği gibi, bundan sonra yapılacak tüm anayasa değişiklikleri, demokrasi, laiklik, sosyallik kavramları içine girebilir şekilde yorumlanabilecek, yasama kurumu  hiçbir anayasa değişikliği yapamayacak, hatta teklif dahi edemeyecek duruma gelmiştir.

            Bu durum ise, açıkça yasama organının/ meclisin, Anayasa Mahkemesinin vesayeti altına alınmasıdır, meclisin çalışamaz duruma getirilmesidir, sağlıklı bir işleyişi sağlamak için konulmuş olan kuvvetler ayrılığı ilkesine de açıkça aykırıdır.

            Karşı oy yazısında Haşim Kılıç’ın da vurguladığı gibi, 1982 Anayasası 148.maddesi ve buna göre verilmiş Anayasa Mahkemesi kararları ortada iken, meclisin anayasa değişikliklerini, Anayasa Mahkemesinin ancak usulden inceleme yetkisi olmasına rağmen, Mahkeme bu kararı ile 148.maddeye ek yaparak, şekil şartı koymuş ve yetkisini aşmıştır. Halbuki Anayasa Mahkemesi, anayasal sınırları aşarak denetim yaparsa, denetlenen otoriteden farkı kalmaz.

            Bu durum ile Anayasa Mahkemesi kendisini meclisin yerine koymuş ve yetkisini aşmış olmaktadır. Laikliğin, toplumsal hayatı ve değişkenliğini kuşatır şekilde, evrensel hukukun kazanımları ve laikliğin beşiği olan batıdaki şekliyle, tüm inançlara karşı eşit mesafede, hakem konumundaki bir devlet algısı olarak yorumlanması ve bu yorumun yetkisi Meclise aittir. İdeolojik ve katı bir laiklik tanımı ve bize özgü koşullar bahanesi ile Anayasa Mahkemesinin yetkisini, zorlama bir şekilde aşarak verdiği karar açıkça hukuka ve evrensel normlara aykırıdır.

            Siyaset kurumu, toplumun yaşanan sorunlarına çözüm bulma yeridir. Toplumun din ve vicdan özgürlüğü temelli sorunlarına- hele bir de bu sorun en temel haklardan olan eğitim hakkını engelleyecek hale gelmişse- siyaset kurumu bunlara yasal düzenlemeler yaparak çözüm getirmeyecek ise, vatandaş nazarında  siyaset,  işlevi olmayan bir oyun ve aldatmacaya dönüşmez mi.

            Yaklaşık 20-30 yıldan beri devam eden  ve halkın %70 ini aşkın kahir ekseriyetinin yasağın kalkması konusunda uzlaştığı bir konuda, hala Anayasa Mahkemesinin “başkalarının 

 

 

haklarını ihlale ve kamu düzeninin bozulmasına yol açtığı” hususundan bahsetmesini anlamak mümkün değildir. Bu uzun süreç içinde, somut verilerle çalışması gereken Sayın Mahkeme, “hak ihlali ve kamu düzeninin bozulması “ konusunda hangi somut olayları, tespit etmiştir ki, buna dayanarak evham ve hayali korkularla, binlerce gencin temel bir hakkını sınırlandırma yetkisini kendisinde bulabilmiştir. Hayali ihtimaller ile temel haklar sınırlanabilir mi? Bu mantığa göre başı örtülü olmayanlar da, bu halleri ile başka bir yaşam tarzını temsil etmektedirler ve dindar vatandaşlar için baskı unsuru oluşturuyorlar denilebilir. Demokrasi çoğulculuk ve tahammül rejimidir, kendisinden farklı olanı ötekileştirme ve silikleştirme rejimi değildir. Olasılıklar ile temel haklara ilişkin kısıtlama yapılması ve eğitim hakkının engellenmesi kabul edilemez bir durumdur.

          Gerekçe kendi  içinde  çelişkilerle  doludur.Bir  yerde  laikliği  din  özgürlüğünü  koruyan  anlayış  olarak  işaret  ederken  bir başka  yerinde  dini  amaçla  giyilen  giysilerin baskı unsuru  olduğunu  beyan  edip,   laiklik  insanca  yaşama yöntemidir diyor. Kısmi özgürlük  getiren  yasa teklifini  bile  dayatma  diye  nitelerken  yıllardır  devam  eden  yasakçılık  dayatmasını  ve  toplumun  mağduriyetini  görmüyor.Yasama  yargının  üzerinde  olamaz  derken yargının  yasama üzerinde  olduğunu  ilan  ediyor. Esastan  inceleyemeyeceği  bir  yasayı  148. maddeye eklenti  yaparak  anayasayı  çiğniyor.Gerekçe,  yasa  teklifinin  eşitliğe  değil  eşitsizliğe  hizmet  ettiğini  söyleyerek  bir  hukuk  garabeti  daha    sergiliyor.

 

            Kamusal alan, devletin kaskatı ideolojisi ile hakim olduğu ve bütün çeşitliliği sildiği bir alan olamaz. Bilakis, uygar toplumlarda, kamusal alan, kamunun göründüğü, toplumun tüm çeşitliliği ile görünürlük kazandığı alandır. Toplumun kullandığı alanlarda, insanların hangi kıyafet ile bulunacaklarını da uygar toplumlarda kanun değil, bireylerin ,  gelenek, görenek, kültür ve inançları belirler. Kanun perdesi altında insanların kılık kıyafetlerine dokunmak, baskıcı, çağdışı anlayışların ürünü olabilir.

            Dünyadaki, özgürlüklerin önünün açıldığı genel gidişin ve Türkiyedeki toplum ufkunun çok gerisinde kalan, Anayasa Mahkemesinin başörtüsü ile ilgili düzenlemeyi iptal konusundaki kararı, hukuk tarihine ibretle geçecek bir karardır. Yetki aşımını içinde taşıyan, meclisin yetkilerini gasbeden, olasılıklar ile temel hakları kısıtlayan, hukuk dışı, keyfi bir karardır.

            Bu sebeple, bir an önce siyasi iktidarın bu hukuk dışı duruma müdahale ederek, darbe ürünü 1982 anayasasını rafa kaldırarak,  bütün toplum katmanlarının, ortak paydasında buluşabilecekleri, özgürlükçü ve özgürlükleri teminat altına alan, “ama” ları olmayan  bir sivil anayasayı yaparak, Türkiyede özgürlüklerin ve toplumsal barışın önünü açmasını  istiyoruz.

            Kamuoyuna saygıyla arz ederiz.

 

 

                                                                                  MAZLUMDER Genel Başkanı

                                                          

                                                                               Dr. Ömer Faruk GERGERLİOĞLU

Yorumlar