17 Şubat 2021

ÖMER FARUK GERGERLİOĞLU (Kocaeli) – Sayın Genel Müdür, hayırlı olsun ama kurumunuza yönelik sitemlerim var, Adalet Bakanlığına yönelik sitemlerim var. Bunu selefiniz Yılmaz Çiftçi Bey’e de iletmiştim, bundan iki ay önce iletmiştim, hâlâ bir gelişme yok. O yüzden, sitemlerimde haklıyım.
    Birincisi: Gümüşhane Cezaevinde bir ölüm oldu, tüm Türkiye konuştu. Mustafa Kabakçıoğlu beyaz, plastik bir sandalyede, karantina hücresinde hayatını kaybetti. Çok skandal bir vakaydı. Corona bile değildi ama adam karantina hücresindeydi. Tüm dosyasını inceledim. Hâlen bir açıklama yok. Sayın Bakana, yüzüne 3 kez söyledim; defalarca yazılı olarak Bakana, Genel Müdürlüğe bu konuyu ilettim; 22 Aralık günü Yılmaz Bey’in yüzüne söyledim. Gümüşhane Cezaevinde Mustafa Kabakçıoğlu raporu beş buçuk aydır niye açıklanmıyor Sayın Genel Müdür? Ne saklanıyor? Bu bir.
    İkincisi: Silivri Cezaevinde bir harbiyeli öğrenci, Ramazan Kuyucu isimli bir başmemur tarafından bir odaya çekilerek ağır bir şekilde darbediliyor. Annesiyle konuştum, gözyaşları içinde “Tamam, çocuğumuz haksız yere cezaevinde, müebbet yedi ama böylesine de ağır bir şekilde darbedilmemeliydi Ömer Bey, hakkını arayın.” dedi. Mecliste, Genel Kurulda da gündeme getirdim, aradan üç ay geçti, hiçbir açıklama yok. Ne zaman açıklama yapılacak? Avukatlar bunun için çırpınıyor. Hem Gümüşhane hem Silivri için ciddi bir açıklama yok. Hatta, Bakanlık bile Gümüşhane Başsavcılığının açıklamasına güvenmedi, Adalet Bakanı Abdulhamit Gül “2 iyi müfettiş görevlendirdim Ömer Bey, merak etmeyin, bu konuyu aydınlatacağım.” dedi bana. Aradan beş buçuk ay geçti, hiçbir açıklama yok. Yani bakın, çok net ve somut bir şekilde önünüze koyuyorum, açıklanması çok zor konular bunlar.
    Keskin Cezaevi ve Kırıkkale için şerhlerimiz var, onların nazarıitibara alınması gerekiyor. Keskin Cezaevi ve Kırıkkale’ye gittim, Düzce’ye ben gitmedim. Keskin Cezaevinde biz gittiğimizde oradaki tüm milletvekili arkadaşlarımız da gördü, kadın koğuşlarında önemli bir sıkıntı vardı; rutubetli duvarları hepimiz gördük, akan duvarlar vardı, yaşanmayacak bir yerdi. 8-10 kişilik yerde 21 kişi, 1 çocuk kalıyordu. Oyuncakları yetersizdi çocuğun ve biz çocuğa baktığımız anda çocuğun içine kapandığı ve çok kötü bir psikolojik hâlde olduğunu hepimiz anlıyorduk, kadınların da durumu son derece kötüydü. Koğuşa yapılan baskınlarda oldukça kötü bir muamelenin yapıldığını, Covid olayına dikkat edilmediğini ve iç çamaşırlarına kadar yerlere atıldığını, dolapların iyice darmadağın edildiğini bize söyledi oradaki kadın mahpuslar. Bununla ilgili de bir gelişme göremedik.
    Keskin Cezaevinde yine Hüsamettin Uğur isimli bir mahpus, kamera görüntüleriyle de iddia ettiği -kızı da hukukçu, Nalan Dilara Uğur; bana başvurdu- ağır bir darp olayı yaşamış Keskin Cezaevinde ve bu darp olayı örtbas edildi. Biz soru önergeleri verdik, ardından -kamera görüntüleri ne oldu bilmiyorum- takipsizlik verildi. Çok ciddi iddialar vardı ve hukukçu olarak da bunun peşine düşünce sanırım işin içinden, Hüsamettin Uğur’u Keskin Cezaevinden başka bir cezaevine nakille, Afyon Cezaevine nakille çıktınız. Kovuşturmaya yer yok kararıyla bu işin altından kalkıldı. Ama ben bu işi peşini bırakmıyorum çünkü soru önergelerim var, sonuna kadar da gideceğim diğer vakaların üstüne gittiğim gibi; Muhammet Ali Taş’ın, Mustafa Kabakçıoğlu’nun üstüne gittiğim gibi, Keskin Cezaevindeki o berbat kadın koğuşunun üstüne gideceğim gibi bunların da üstüne gideceğim.
    Kırıkkale Cezaevinde, arkadaşlarımızın da belirttiği gibi, adli bir mahpusun, Serkan Tumay’ın -ağabeyi bana başvurdu, diğer arkadaşlarımıza da başvurmuş- 18 Ekim günü darbedilerek öldürüldüğünü iddia ediyor kardeşi, cezaevi intihar raporu açıkladı. Fotoğraflarını da gösterdi bana, çekmişler; teneşir tahtasında fotoğraflarını da gönderdiler, bende var, gösterebilirim. Gerçekten, vücudunda ağır darp izleri var, morarmalar var. Yani bir kişi intihar… Tamam, intihar eden insan nasıl eder? Asar kendini falan yani sağını solunu nasıl darp edecek? Çok ciddi bir sıkıntı var burada, bakın, diğer vekil arkadaşlarımız da söyledi. Serkan Tumay vakası 18 Ekimden beri aydınlatılmıyor, hiçbir açıklama yapılmıyor, soru önergelerimize cevap verilmiyor diğer soru önergelerimize cevap verilmediği gibi.
    Bitmedi, Kırıkkale Cezaevi yine, Gökhan Gündüz… Hani, biz soru önergeleri veriyoruz “Ömer Bey, bir şey yok.” şöyle, böyle diye bize cevaplar veriyorsunuz, işte, başsavcılıklar, şunlar, bunlar… Ben Keskin Cezaeviyle ilgili Başsavcınız İbrahim Keskin’le de görüştüm. Bakın, ben olayı öyle lalettayin takip etmiyorum. İbrahim Keskin bana dedi ki: “Keskin Cezaevi Savcılığı bana böyle getirdi, ben onayladım. Yapacak bir şey yok.” Ya, böyle mi olur bu işler? Bakanlık müfettiş görevlendirmez mi? Ortada o cezaevinin üstünü örttüğü bir skandal bir darp olayı olduğu, işkence olayı olduğu iddiası var, Bakanlık bir müfettiş görevlendirmeden cezaevinde bu işin sümen altı edilmesine göz mü yumuyor? Serkan Tumay vakası hakkında niye bir açıklama yapılmıyor? Bütün bu konularda haklı olduğumuzun delili olarak, arkadaşlarımızın da dediği gibi, Kırıkkale Cezaevinde yıllar önce söylediğimiz Gökhan Gündüz’ün darbedilmesi ve kolunun kırılması karşısında savcılık takipsizlik vermişti. Kamera görüntüleri burada, izleteyim isteyenlere. O kamera görüntülerine rağmen, inanılmaz bir şekilde, savcılık takipsizlik vermiş ve Anayasa Mahkemesi “İhlal var. Ne biçim soruşturdun?” demiş, tazminat vermiş. Sezgin Bey’in sorduğu gibi; arkadaş, bu işi kim takip etti? Bu verilen tazminat hepimizin cebinden çıkıyor. Ne oluyor, ne bitiyor? Bu savcıyı kimse sorgulamıyor mu? O müdürü kimse sorgulamıyor mu? Bu nasıl iş? Bunlar hiç araştırılmıyor mu? Olacak işler değil bunlar. Yani bakın, kaç tane soru önergemize hep böyle cevaplar veriliyor “Ömer Bey, bir şey yok.” falan, bir tek ihlal kararı çıkmıyor; iki buçuk yıldır ben İnsan Hakları Komisyonuna dilekçe veriyorum, bir tane bile ihlal kararı çıkmıyor. Neden? İşte, Gökhan Gündüz’de olduğu gibi, işin üstü örtülüyor. Daha sonra Anayasa Mahkemesi bu işlerin üstünü açıyor. 3 Aralıkta yine çıplak aramayla ilgili Anayasa Mahkemesi bir ihlal kararı verdi. İstanbul’da bir kadına yönelik bir arama, ta 2017’de olmuş, siyasi bir vaka da değil; bir turnikeden geçerken bir kadın aranmak istenmiş, bir tartışma yaşanmış, karakolda çıplak arama yapılmış, savcılık takipsizlik vermiş. Kadın ve avukatı Anayasa Mahkemesine gitmiş, dört yıl sonra Anayasa Mahkemesi savcılığa “Ne biçim soruşturmuşsun? Hak ihlali var.” demiş, 3 Aralık 2020’de çıplak arama için hak ihlali kararı verdi. Şimdi, dört yıl sonra Türkiye’de bu işler ortaya çıkıyor. Yani o yüzden, biz soru önergesi veriyoruz, müdürler araştırıyor bunu. Müdür de tabii ki memurunu kolluyor, herkes hep beraber orada işin üstünü örtüyor. Yani yok mudur bir müfettişimiz bu işi gidip araştıracak? E, tamam, çıkıyor çok sıkıştırdığımız zaman. “Gümüşhane Cezaevi için 2 müfettiş görevlendirdim.” diyor Sayın Gül, beş buçuk aydır bir açıklama yok; olacak iş değil. Tüm Türkiye bu vakayı konuştu, defalarca Genel Kurulda anlattım. Neyi saklamaya çalışıyor Bakanlık, anlamak mümkün değil.
    Bakın, yine, son bir başka skandalınız: Sabah daha, bir saat önce Samsun T Tipi Cezaevini aradım. Samsun T Tipi Cezaevinde 22 kişi koğuşta Covid, 4 kişi yoğun bakımda -haberiniz yoksa söyleyeyim- ve ben müdürü aradım az evvel, müdürler benimle görüşmekten kaçıyor, biliyor musunuz? Bu nasıl cezaevi ya, bu nasıl bir Komisyon toplantısı? Ben milletvekili olarak ağır hastalıkların olduğu bir cezaevi müdürüyle konuşamayacaksam, benim telefonumdan kaçacaksa… Ve diğer birçok cezaevi zaten telefonlardan kaçıyor. Yani orada Covid duyduğumuz zaman arıyoruz, hepsi telefondan kaçıyor; defalarca açıyoruz, telefonlardan kaçıyor. Ya, niye kaçıyorsunuz? Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürlüğünü arıyorum, oradan bilgi istiyoruz; sağdan, soldan, Bakanlık, şu, bu… Neyi gizliyorsunuz? Haziran ayından beri Sayın Abdulhamit Gül cezaevlerindeki Covid vakalarını açıklamıyor. Ya, niye açıklamıyorsunuz? Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürlüğü niye kaç tane vaka oldu, cezaevinde kaç bin vaka oldu, kaç tane… Ersoy Karamustafa geçtiğimiz hafta öldü; Hüseyin Özen’di sanırım, Bursa H Tipi Cezaevinde öldü. Burada listesi var, ez an 10-15 ölüm vakası var ki bunlar mahpus yakınlarından bize gelen bilgi, siz tek bir bilgi vermiyorsunuz. Ya, en son, Sayın Bakan haziran ayında Covid’le ilgili bir açıklama yapmış. Böyle bir skandal dünyanın başka bir yerinde olamaz. Bakın, ben bütün vakaları açıklayabilirim şu anda; ölen vakaları, ölen; bana başvuruyor çünkü insanlar, çünkü Adalet Bakanlığı bir açıklama yapmıyor. Ya, niye yapmıyorsunuz? Hangi cezaevinde kaç tane vaka oldu, kaç kişi öldü? Şu an Samsun Cezaevinde neler yaşanıyor? Bunlar insan yani böcek değil ki bu insanlar, niye açıklamıyorsunuz? Hepsi tedirginlikle sağı solu telefonla arıyor.
    BAŞKAN HAKAN ÇAVUŞOĞLU – Toparlar mısınız Sayın Vekilim.
    ÖMER FARUK GERGERLİOĞLU (Kocaeli) – Şimdi, yani böylesi bir durumda ben çok üzülüyorum açıkçası çünkü bu raporları da hazırlamamıza rağmen daha sonra gidiyoruz cezaevlerine, düzelen hiçbir şey yok. O zaman biz bu raporları niye açıklıyoruz? Biz bu raporları açıklıyoruz Sayın Genel Müdür. Ama bu raporlardan sonra o raporları inceleyip o müdürleri uyarmıyor musunuz? Diyarbakır Cezaevinde koğuşlardaki kadın mahpuslar bize banyo önünden çıkışlardaki hâllerinin kamera tarafından görüldüğünü, bundan çok rahatsız olduklarını, hatta kamerayı gazete tıkacıyla tıkadıklarını ve disiplin cezası aldıklarını, mahremiyet ihlali olduğunu söylediler, biz de bunu raporumuza yazdık. Aradan iki yıl geçti, hâlâ banyo önü kameralar tarafından izleniyor. Diyecek başka bir şey bulamıyorum.
    Teşekkürler.

Yorumlar