05 Ekim 2020

YENİ ASYA / Mehmet KARAmkara@yeniasya.com.tr

05 Ekim 2020, PazartesiFındık politikası dolayısıyla Tarım Bakanı Bekir Pakdemirli’yi eleştirdiği için MHP’den ihraç edilen Ordu Bağımsız milletvekili Cemal Enginyurt, Bahçeli ile helâlleşemeden partiden ihraç edildiği için üzgün olduğunu söylemişti.

O tarihten bu yana sosyal medyayı oldukça etkin kullanan ve yurt gezilerini sürdüren Enginyurt, sosyal medyadan gelen eleştirilere içerlemiş olmalı ki, “Demokrasiyi savunmak, adalet istemek, yoksulluk var demek, esnafı anlatmak, haksızlığa karşı çıkmak, yanlışı göstermek, doğru bildiklerimi söylemek, bazılarınızı niye rahatsız ediyor. Ne diye hakaret ediyor, acımasızca saldırıyorsunuz? Ben inandıklarımı bedel ödesem de savunacağım” demiş.

Sosyal medyada hükümeti eleştirenlerin başına gelenleri şimdi anladı mı bilemiyoruz, ama bu her zaman böyleydi.

MHP içindeyken belki bunları göremeyen Sayın Enginyurt böylece “yeni Türkiye” ile de tanışmış oldu. Yanlışa yanlış, doğruya doğru denilebildiği ölçüde işler daha iyiye gidecek… Tabiî bunun için de yanlışa yanlış diyenlerin cezalandırılmaması lâzım…

***

TUHAFLIĞI YENİ Mİ FARK ETTİNİZ?

Hürriyet gazetesi yazarı Hande Fırat, “Tuhaf bir durum var bizim ülkemizde. Herkes kendi gazetecisini istiyor. Hangi taraf, hangi görüş, hangi parti olursa olsun ‘Gazeteci beni sevsin, beni övsün, karşı tarafı sürekli eleştirsin, mümkünse bağırsın, kavga etsin’ istiyor” demiş.

Sayın Fırat bunu yeni fark etmiş, ama bu yıllardır böyle…

“Bu son yıllarda izleyici ve okuyucuya da sirayet etti. Takım tutar gibi parti tutanlar, sosyal medyada trollük yapanlar, gazetecilerin kendi sesleri olmasında ısrar ediyor, karşı taraftakini ise linç ediyorlar. Diğer yandan daha evvel de dikkat çekmiştim, vekâlet yayınları ile bu iş daha da körükleniyor. Siyasilerin yerine siyasî parti görüşlerini ne yazık ki gazeteciler savunuyor” diye de devam eden Sayın Fırat, “gazeteciler haberleriyle, görüşleriyle, analizleriyle öne çıkmalı” diyor.

Sayın Fırat’a gazete ve gazetecilerin maruz kaldığı birkaç konuyu aktaralım:

Belki hiç akredite uygulamasına maruz kalmamıştır, ama basın mensupları arasında yıllardır ayrımcılık yapılıyor. İki yıldır basın kartları yenilenmeyen, hiçbir gerekçe gösterilmeden ilânları kesilen gazeteler, televizyonlar arasında ayrımcılık yapılarak sık sık kapatmaya maruz kalan televizyonlar var, bu ülkede. Yani, belki siz yeni fark ettiğiniz, ama basın üzerinde uygulanan tuhaflıklar oldukça fazla Sayın Fırat… Bu baskılar da elbette gazetecileri zıt kutuplara iterek siyasileştiriyor. 

Parti rozeti takmış gazeteciler, partileri adına yayın yapan televizyonlar, partili gazeteciler olduğu müddetçe bu tuhaflıklar sürüp gidecek. Böyle olunca da medya ne yazık ki dördüncü kuvvet olma özelliğini kaybediyor. Gazete ve televizyonlar siyasî görüşleri yerine haberleriyle öne çıkmazsa bu durum sürüp gidecek ve medya inandırıcılığını tamamen kaybedecek. 

***

BASIN HÜRRİYETİNDE 154. SIRADAYIZ!

Basının durumu demişken, geçtiğimiz günlerde yaşanan bir gelişme hatırımıza geldi.

Sınır Tanımayan Gazeteciler tarafından her yıl 180 ülkede “basın özgürlüğü”nün durumunu değerlendirmek için “Basın özgürlüğü endeksi” yayınlanır. Geçtiğimiz yıl Norveç, Finlandiya, Danimarka, İsveç’in ilk dörtte olduğu endekste Türkiye 154’üncü sırada idi! 2020 endeksinde de bu sıralamanın değişmeyeceği şimdiden görülüyor.

Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron’un, Lübnan’da bir Hizbullah yöneticisi ile gerçekleştirdiği görüşmeyi haber yapan Le Figaro muhabiri Georges Malbrunot’ya yönelik tepkisinden endişe duyduklarını söyleyen Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanı Fahrettin Altun’un tepkisini okuyunca nedendir bilmiyoruz bu sıralama aklımıza geldi. 

Fransa’nın gazeteciler için giderek daha tehlikeli bir yer hâline geldiğini söyleyen Sayın Altun, “Sayın Macron kendisinin eleştirilmediği, gerçeklerden kopuk bir dünya hayal ediyor; gazetecilerin, kendisinin keyfini kaçıran haberler yapmadığı bir düzen istiyor; sırf kendisi çok arzuladığı için Libya’da bir savaş suçlusunun galip gelmesine tamah ediyor” diye sert tepki göstermiş.

Ne de olsa Türkiye’de siyasî liderler hakaret edilmeden rahatlıkla eleştirilebiliyor, bu liderlerin yine hakaret edilmeden keyfini kaçıran haberler rahatlıkla yapılabiliyor… Bunlar yapıldığında basın hürriyeti var denilerek dâvâ açılmıyor ya…

“Basın özgürlüğü endeksi”nde Fransa da 35. Sırada. Yani iyi bir yerde olmadığı görülebilir. Ama 180 ülkeden 154. Sırada olan Türkiye’nin durumu da ortada… Gerçi bizden sonra 26 ülke daha var. Aralarında Ruanda, Tacikistan, Çin, Cibuti ve son sırada da Kuzey Kore.

Unutulmasın ki, basın hürriyetine yönelik tehditler demokrasileri de geriletiyor. TC Anayasası 28. Madde de denir ki, “Basın hürdür, sansür edilemez…” 

Yorum sizin…

***

SAKINCALI KİTAP!

HDP Milletvekili Ömer Faruk Gergerlioğlu, yazarları arasında Anayasa Mahkemesi Başkanı Zühtü Arslan’ın da bulunduğu ifade özgürlüğüne konulu kitabın “sakıncalı” bulunarak Diyarbakır Cezaevi’ne alınmadığını açıklarken sosyal medya hesabından Adalet Bakanı Abdulhamit Gül, Adalet Bakanlığı ve Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürlüğü’nü etiketleyen Gergerlioğlu, “Şu skandala bakar mısınız? Cezaevleri derebeylik mi? Bandrollü, aralarında AYM başkanı Zühtü Arslan’ın da yazarı olduğu bir kitap bu Diyarbakır Kadın Ceza İnfaz Kurumu sakıncalı diyerek bu kitabı vermemiş..! @abdulhamitgul ne diyorsun? @ctekurumsal @adalet_bakanlik” paylaşımında bulundu.

Bu paylaşıma AKP eski milletvekili ve Anayasa Mahkemesi eski raportörü Osman Can, “Umarım doğru değil, ama doğru olsa da çok şaşırmayacağım” diye bir yorum getirdi.

Bu haber doğru mu, AYM Başkanı Arslan bu duruma ne diyecek? Bekleyip görelim…

Yorumlar