2014-02-22 00:00:00

İran gezi izlenimlerim -2

Tahran çok büyük bir kent. İstanbul gibi ama İstanbul'dan farklı yönü onu ikiye ayıran bir denizin olmaması. Otelimizin balkonundan ve caddelerde şehrin fotoğraflarını çekiyorum. Şehircilik açısından Türkiye'den geri durumdalar. Trafik kurallarına uyma zayıf. Bir tek kaza gördüm böylesine yoğun ve hoyrat araba kullanan şoförlerin olduğu yerde gördüğümüz az bile. Trafik genelde akıcı çok fazla tıkanmıyor. Karasal iklim hakim kışın soğuk yazın oldukça sıcakmış Her yer insan ve taşıt kaynıyor. Lokanta ve kafeler genellikle bodrum katlarda geniş salonlara yapılmış. Şehrin merkezi tüm yerlerinde büyük boy Humeyni ve Hamaney'in yanyana fotoğrafları bulunuyor. İran, Irak savaşında ölen askerlerin fotoğrafları da yıllar geçse bile itinayla sergileniyor. Trafikte dolaşan arabalar çok lüks değil orta kalite. Arap ülkeleri kadar olmasa da hasarlı ve kirli araba oranı Türkiye'dekinden yüksek.

İkinci gün Cuma, Kum şehrine gidiyoruz Cuma namazını orada kılmak istiyoruz. Kum İran'ın ilim merkezi. İmam Rıza'nın kızkardeşi Fatıma Masume hazretlrinin türbesine gidiyoruz. Cuma namazından iki tür hutbe veriliyor. Birincisi ahlaki öğütler ve irfani tavsiyelerde bulunulanbir hutbe ikincisi ise devletin siyasi görüşlerine uygun bir hutbe. Arada Ferec duası yapıyorlar. Kayıp imam'ın zuhurunun yakın olması için bu dua. Ardından kayıp İmam gelene kadar rejimin baki kalması yönünde bir dua daha yapılıyor. Cami oldukça kalabalık duvarlar nefis bir cam işçiliği ile kaplı. Caminin içinde öceki mübarek şahısların ve Ayetullah'ların mezarları var. Ancak insanlar öylesine mezarlarla içiçe ki şaşırıyorsunuz. İran'da mezarlar ve insanlar birbirine çok yakın, secde yaparken “mühür” denen topraktan yapılmış taşlara alınlarını değdiriyorlar.

Kum-Fatıma Masume hazretlerinin türbesi

İran'da beni en çok etkileyen yer 

Tahran'da Şah döneminin istihbarat örgütü olan SAVAK'ın sorgu merkezine gidiyoruz. Burası şimdi “İBRET MÜZESİ” adı verilerek müzeleştirilmiş. Şah döneminde Almanlara özel olarak yaptırılmış bir bina imiş. Dışardan içeriye ses girişi ve çıkışının olmadığı bir mimari plan ile yapılmış. Şimdi müzeye çevrilmiş. Toplumsal hafızanın güçlü tutulması için yoğun bir emek sarf edilerek görsel unsurlara ağırlık verilmiş. Öğrenciler, dernekler vb. toplulukların ziyaretine açılmış. Şah döneminin istihbarat örgütü SAVAK'ın MOSSAD ile ortak çalışmalar yaptığını biliyoruz. Her kesimden muhalife yönelik acımasız bir yıldırma yöntemi kuıllanmışlar. Komünistlerin, milliyetçilerin, islamcıların sorgulandığı bu yerde dehşetengiz işkence yöntemleri kullanılmış ve onlar şimdi görsel ve işitsel unsurlarla zenginleştirilerek sunuluyor. Bina, dışa kapalı iç avlusu merkezli kullanılan bir yapıda. Kapıdan içeri girdiğimizde ilk olarak duvarlarda burada işkence görenlerin künyeleri dikkatimizi çekiyor. Daha sonra SAVAK şeflerinin kullandığı büyük, lüks bir Amerikan arabası göze çarpıyor. Dönemin SAVAK başkanının balmumundan maketi yapılmış içerde oturuyor. Dönemin kibrinin, azametinin, halktan kopukluğunun bir işareti adeta. 4 katlı bir bina. Sorgu odaları , hücreler, koğuşlar ile iç bunaltıcı bir aleme giriyorsunuz. İlk olarak işkenceye götürülen mahkumları ve demirlere asılmış yara bere içindekileri görüyoruz. Balmumu maketler gerçekten çok sahici görüntüler oluşturuyor. İlk önce içeri alınan mahkumların giysilerinin koyulduğu dolapları ve onlara giydirdikleri tek tip mahkum elbisesini görüyoruz. Orada ilk olarak gördüğümüz dönemin ünlü bir kabadayısı. Tahran'ın bu ünlü kabadayısına devrimi engellemek için  yaptığı çirkin fiillerin emrini  Humeyni'den aldığını söylemesi” istenmiş. O da “ben böyle bir şey yapmam” dediği için burada işkence görmüş. Sorgu odalarında o dönemin ünlü SAVAK işkencecilerinin temsili maketleri sorguladıkları maketlerle ve işkence metodlarının anlatımıyla tasvir ediliyor.Bu kişilerin kimi devrim olurken yurt dışına kaçmış, kimi intihar etmiş, kimisi yakalanmış suçunu itiraf ettikten sonra idam edilmiş. Her sorgu odasında o kişilerden işkence gören kişilerin intibaları videolarda veriliyor. Bir kadın ” 13 yaşındaydım işkenceci su vermiyordu şiddetli işkence yapıyorlardı, yakalandıktan sonra işkence yaptığı kişiler o kişinin yanına götürülmüş. “Yüzüne tükürdüm” diyor. Bana su vermeyen işkencecim benden su istedi ben yine de ona su verdim. Utanç içindeydi” diyor.Videolarda işkencecinin idam öncesi itiraflarını dinliyoruz. Duvarlarda o dönemin gazetelerinde işkencecinin yakalanma haberleri olan gazeteler asılmış.Tanıdığım ünlü şahsiyetler burada ağır işkence görmüş. Ünlü düşünür Ali Şeriati'nin hücre kapısı üzerindeki ismini ve hücredeki temsili maketini görüyoruz. Rehber Hamaney de burada işkence görmüş. Video görüntülerde buradaki ünlü bir işkenceciyle olan dialoğunu anlatıyor. “Her defasında elimden balık gibi kaçtın ama bu sefer elime düştün” demişti diyor Hamaney ünlü işkencecinin temsili maketinin yanında. Tırnaklarının arasına iğne sokma, sandalyede oturan kişinin  altından ısıtıcı ile ısı verilmesi, elektirik, kırbaç, Filistin askısı vb. işkenceler diğer mahkumların çığlıkları  duyması sağlanarak yapılmış. Şimdi rehber olan Hamaney'in ve daha birçok ünlünün hücredeki temsili maketlerini görüyoruz. 4 yıla yakın açık kalmış ve 8500 kişi burada işkenceden geçirilmiş. İç avluda işkence metodu olarak kullanılan mahkumun başının suya daldırılması ve boğulma hissi oluşturulması suretiyle yapılan “water boarding” işkence metodu canlandırılmış. Vücuda alev verme makineleri, Filistin askısı ve daha değişik iğrenç metodlar. Sıra sıra dizilerek banyoya götürülen ve çok kısa süreliğine banyo izni verilen mahkumlara bir sıcak bir soğuk su dökme işkenceleri de yapılıyormuş. İmza defterine “Allah işkenceci zalimleri kahretsin, işkenceciler için yaşasın Cehennem” yazıyorum. Hiç bir gerekçe bir insanlık suçu olan işkencenin mübah görülmesini sağlamamalı. 

Duvarda “THE FREEDOM İS NOT FREE” yazıyor. “Özgürlük bedava değil” türkçesi. 6 ay boyunca bir mahkum işkence görmüş, sonrasında ölmemiş ölü gibi yatarken ki hali maketle tasvir ediliyor, o şimdi burada çalışıyor. Bir suç üstüne atılmış ona konuşması için çok işkence yapılmış, o direnmiş. İşkence görenler şimdi buranın çalışanı . Öncesinde burada işkence gören yaşlı amca ayaklarının altını gösteriyor “ölesiye işkence yaparlardı” diyor.

Yorumlar