2014-02-21 00:00:00

05-10 Şubat tarihleri arasında bir grup arkadaşımızla İran'a gittik. Tahran ve Kum şehirlerini ziyaret ederek tarihi ve siyasi figürlerin olduğu yerleri ziyaret ettik. Oldukça ilginç yerleri ziyaret ettik. İzlenimleri sizlerle paylaşmaya çalışacağım.

Tahran oldukça soğuk. Buzlanmaya yol açmış ince bir kar örtüsü kaplamış şehri. Ancak insanları sıcak kanlı ve konuşkan. İlk olarak “Mukaddes Savunma savaşı” müzesini ziyaret ettik. İran devleti 8 yıl süren İran Irak savaşının izlerini savaşın izlerini çeşitli şekillerde yansıtan bir müzede sergilemiş. Devrimin 35. yıl dönümü olan 11 Şubat tarihine doğru kutlama hazırlıkları hızlanmıştı. İran bu çok şiddetli savaşın anılarını unutmuyor. 500.000 bin İranlının öldüğü bu savaş ülkeyi derinden sarsmış. Bu savaşta ölen İran askerleri ve komutanlarının hatıralarının çok önemli bir yeri var. Sadece müzede değil Tahran'ın her yerinde bu kişilerin fotoğraflarının olduğu dev afişler var. Müze bahçesini dolaşırken İran'ın adını bile anmaya iğrendiği siyonist rejimin bayrağının çöp kutularına monte edildiğini görüyoruz 

Tahran-Mukaddes savunma savaşı müzesi-Şubat-2014  

 “Mukaddes Savunma savaşı” müzesi

Ve müzenin içi…Savaşta ölen ünlü komutanların ve şahsiyetler, balmumundan yapılmış temsili maketlerle canlandırılmış. Oldukça canlı ve etkileyici. İranlı ünlü bir film yönetmeni de kamerasıyla çekim yaparken canlandırılmış.. İranlı askerlerin hatıra giysileri, şahsi eşyaları sergileniyor. . bu arada tarihi öneme sahip iki fotoğrafla karşılaşıyoruz. Ayetullah Humeyni'nin Şah tarafından sürgün edildiği yıllarda Türkiye'de zorunlu ikamete tabi tutulduğu yıllarda MİT görevlileriyle beraber olduğu fotoğrafları görüyoruz. Ayetullah Humeyni'nin sarığının olmadığı ve farklı giysiler giydiği bu fotoğraflar sanırım çoğunuz ilk defa görüyor. MİT görevlilerinin hatıralarını çok öncesinde okuduğumu hatırlıyorum. Evinde misafir eden kişilerin ifadesine göre son derece nazik, sakin ve çocukları seven yönüyle,  ince ruhlu bir kişi izlenimi edindiklerini aktarıyorlardı. Şah'ın Navvab Safavi tarafından yapılmış suikast girişiminde yaralanmış halini de hiç görmemiştim. İlk kez gördüm.

Üzerinde oldukça çalışılmış ve emek verilmiş bir müze burası. Devrim sırasında olan olayları hafızalara nakşetmeye çalışıyorlar. En önemli olaylardan birisi olanı da özel bir şekilde canlandırmışlar. Devrim sırasında zalim Şah'ın ateş açan askerlerine karşı Humeyni kesinlikle silahla karşılık verilmemesini istemiş. Hatta halkın eline geçen silahların orduya geri verilmesini sağlamış. “Bu devrim silahla olmaz, askerlere gül atın, silahların namlusuna gül takın” demiş. İşte onu tasvir eden fotoğraflar. Silahların namlusuna takılmış güller… Şu anda yönetimleriyle başı hoş olmayan ve çeşitli yollara başvuranların üzerinde düşünmesi gereken bir tavır ve manzara bu. Ayrıca savaş sırasında çeşitli yerleşim yerlerinin tahrip edilmesini de bizzat tahrip edilen yerleri taşıyla, toprağıyla, eviyle, yıkılan sınıfıyla orada oluşturarak yapmışlar. Oldukça etkileyici, hakikaten savaşın dehşetini yanı başınızda hissedip irkiliyorsunuz. Top ateşiyle yıkılmış sınıf duvarları, sıralar, yıkılmış yollar içinden geçiyorsunuz. Bu arada profesyonelce yönetilen bir rehber anlatımı canlı video ve resim geçidinden geçiyorsunuz. Savaş o kadar geniş bir bölümde yapılmış ki,  cepheler müzede yeniden inşa edilmiş. Kimi sığınaktan geçerken buz gibi bir havayı hissediyorsunuz klimalarla soğutuluyor ve çok soğuk ortamların cephe sığınağı ortamını hissediyorsunuz. Kimisinin de çok sıcak olacak şekilde ısıtıldığını anlıyorsunuz ve adeta o korkunç sıcaktaki siddetli ve zor savaş ortamına gidiyorsunuz. Savaş çok sıkıntılı bir durum. Televizyonlardan seyrettiğimiz gibi değil. Savaşın kazananı barışın kaybedeni yok hakikaten.

İran'daki farklı etnik kimliklerin savaştan etkilendiğini ifade etmeye çalışan bir canlandırma. Farklı giyim tarzlarıyla Kürtler, Beluclar, Azeriler vd. leri bir geçit töreninde adeta. Her yerde fotoğraflar, videolar var adeta her taraftan tarih fışkırıyor. Bir bölüme giriyoruz orada özel olarak bir Besic denen paramiliter halk savunma birlikleri savaşın aslında belkemiğini oluşturuyor. Halkın tabanının hem maişetini temin ettiği hem de savaştığı bir yapı bu.. Sınırlar, tel örgüler kilometrelerce adeta gözünüzün önünde. bataklıklarda yıllarca çok kısa mesafeli cephelerin kıyasıya çarpıştığı , milim ilerlemenin çok önemli olduğu yerlere geçiyoruz sonra. Stratejik öneme haiz bu yerlerde uzun süren bir savaşın olduğunu hatırlıyorum. Savaşın en zor olduğu yerler burası. Bataklıklarda, Fao yarımadasında büyük can kayıplarının oluştuğu savaş mekanları da özellikle canlandırılmaya çalışılmış. Üzerinde yürüdüğünüz metal tabakalar hareketli, hakikaten bataklık üstünde yapılmış bir sun'i yol üzerinde yürüdüğünüz hissi oluşuyor. Metal tabakaların hemen sonrasında savaşta bataklıklar üzerinde yapılmış o askerlerin kullandığı yolların resimleri yükseliyor.

Daha sonrasında camların üstünde yürüyoruz. Altımızda mayın maketleri çeşit çeşit. Uzuvlarını kaybeden askerler çok olmuş.

Bu fotoğrafları da önceden görmemiştim. Devrimin olduğu yıllarda olayları yakından takip eden birisi olarak o yıllardaki heyecanlı İran devrim marşlarının çalındığı müzede dolaşmak nostalji oluşturuyor.. Devrim sonrası İran meclisine yapılan büyük bombalı saldırıda şehit olan önemli simalar var resimde. Daha ilginç olan şu an rehber olan Ayetullah Hamaney'in ve eski Cumhurbaşkanı Haşimi Rafsancani'nin yüzlerindeki yara izleriyle olay sonrası çekilmiş fotoğraflarının olması. Biraz daha ilerlediğinizde ölen yüz binlerce askerin bir kısmının tavana asılmış olan künyelerini görüyoruz. Ardından savaşta kullanılan kimyasal silahlar ve kayıplar, yaralı yanık beden görüntüleri savaşın insafsızlığını gösteriyor. Saddam Hüseyin'in savaş yıllarında adeta bir mafya liderinin kabadayılığını yansıtan hali ile arz'ı endam ettiği fotoğrafları da geçerek ilerliyoruz. Savaş İran'da silah teknolojisinin ve savunma sanayiinin gelişmesini de sağlamış. İran'ın ürettiği tankları, kruvazör ve uçaksavar maketlerini inceliyoruz.

Ve savaşın bitişi… Esir değişimleri… Esir İran askerlerinin kurtuluş heyecanları. Yakınlarıyla kucaklaşmaları. Savaş derin izler bırakmış. Uzasa da iyi ki bitmiş. Komşu halklar bu duruma uzun süre dayanamazdı.

İlk günün öğleden sonraki gezi bölümünde devrimin lideri Ayetullah Humeyni'nin Tahran'da Cameran mahallesindeki evine gidiyoruz. Sokağın başında askerler bekliyor ve sıkı bir güvenlik taramasından geçiyoruz. 50 m. yukarıda işte o ünlü ev. Bu ev kiralık bir ev. Ayetullah Humeyni Paris'ten Tahran'a geldiğinde yeni devletin görevlileri ona zengin Kuzey Tahran'ın lüks bir semtinde bir ev bulmuşlar. O “ben orada oturmam, bu devrimi biz müstez'aflar (ezilenler, fakirler) için yaptık, ben onların mahallesinde oturacağım” demiş. Bu ev kiralık bir ev imiş ve bu fakir görünümlü mahallede ömrünün geri kalan kısmını geçirmiş. Burası onun Hüseyniye'siymiş aynı zamanda. Hüseyniye din alimlerinin o bölge halkını irşad etmek için oluşturdukları bölgesel eğitim merkezleri. Tüm dünya liderlerini her tarafında sade İran insanı dolaşan bu sokaktaki evinde kabul etmiş. Çok kararlı, irade sahibi ve müstesna bir şahsiyet Humeyni. Dünya tarihini incelediğiniz zaman hangi dinden ve ırktan olursa olsun karizmatik liderlerin hemen hemen aynı özelliklere sahip olduğunu görürsünüz. Bize mihmandarlık yapan Tahran'da ikamet eden arkadaşımız A haber İran sorumlusu Mehmet Ali Akbulut halkın %90'ının nazarında Humeyni'nin sonrakilere göre yerinin farklı olduğunu söylüyor. Birçok kitabı olan Ayetullah Humeyni sanıldığının aksine İslamın irfani boyutuna vurgu yapar. Nefs terbiyesi ile ilgili önemli eserleri var. Onun adı da farklı İran'da. Herkes ona “İmam” diyor. İmam denilince başka bir kişinin ismi akla gelmiyor. Şu anda onun yerine geçmiş oılan Ayetullah Hamaney'e de “İmam” değil daha çok “rehber” deniyor. Ayetullah Hümeyni sevin veya sevmeyin konuşmalarını izlediğinizde fark edeceksiniz ki söylediklerine çok inanan bir lider. Bunu işin uzmanı bir arkadaşımıza söylediğimde “hem öyleydi hem de inandığını söylerdi söylediğini yapardı” dedi. İşte bir insan için başarının koşulu. Hüseyniye'sinde perşembe akşam namazından sonra düzenlenen özel törene katılıyoruz. Humeyni'nin konuşmalarını yaptığı evinin balkonunun altında yere bağdaş kurmuş oturuyoruz. Erkekler daha az kadınlar fazla. Kadınların ibadet mekanlarındaki fazlalığı dikkat çekiyor. Başarmak istiyorsanız orada kadının yeri başkadır, onsuz başarı düşüncesi çoğunlukla bir tahayyüldür. Dünya Kur'an okuma yarışmalarında derece yaptığı söylenen genç bir hafız Arabi makamında nefis bir Kur'an okuyor ve bizi mest ediyor. İçimden “daha çok okusaydı keşke” diye geçiyor. Kadınlar Hüseyniye'nin arka taraflarında oturuyoır. Televizyon çekimi yapıldığı için boşluk kalmaması konusunda tertip heyeti ısrarcı, bize sık sık yer değişikliği yaptırıyorlar. Güzel bir adetleri var, hemen pasta ve çay dağıtıyorlar. Görevliler temizliğe dikkat ederek hemen boş bardakları topluyor. Sonrasında devam eden mersiye, vaaz programından çıkıp alt kattaki fotoğraf galerisi bölümüne, müzeye iniyoruz. Fakat kapanmak üzere. Mihmandarımız “bunlar Türkiye'den geldi, Türkiye'li kardeşlerimiz” deyince hemen muhabbet gösteriliyor “hoşamedi” deniyor ve bize o bölüm açılıyor. Gezmesem üzülürdüm, 20. yüzyılın çok önemli bir liderinin özel eşyaları ve öncesinde hiç görmediğim fotoğraflarının olduğu müzeyi dolaşıp fotoğraflar çektiriyoruz. İran, Irak savaşının bitmesi için dünya Müslüman devlet liderlerinin aracı olmaya çalıştığı bir fotoğrafın önündeyiz, kareye Arafat ve Türk liderler girememiş ama o günün ünlü birçok liderinin İmam'ın etrafında olduğunu görüyoruz. Ermeni patriği ile görüşürken çekilen fotoğrafları, çocukları severken çekilen fotoğraflarıyla renkli bir kompozisyonun içindeyiz. Biraz evvel oturduğumuz avluda hayattayken yaptığı konuşmaları ve o zamanki coşkuyu seyrediyoruz. Devrim aynı sıcaklığını, heyecanını koruyor mu sorusu kafamda önemli bir soru, anlamaya çalışacağım, diğer bölümlerde bunu yapmaya çalışacağım.

Yorumlar