2015-05-09 00:00:00
ALTINOVA’DAKİ OLAYLAR BİR TÜRKİYE SORUNUDUR
Geçtiğimiz ay Egenin sahilindeki bir beldede yaşananlar günlerce Türkiye'nin gündemini belirledi. Belde'de Türk Kürt etnik çatışması olduğu bildiriliyordu. Medyaya yansıyan görüntüler son derece vahimdi. Ülkemizde uzun süredir devam eden Kürt sorunu ve bunun sonucunda devam eden düşük yoğunluklu bir savaş, her gün yaşanan evlat acıları, gerilen bir toplum ve aniden patlak veren toplumsal linç görüntüleri… Olayların aslını öğrenmek üzere MAZLUMDER olarak hemen dört kişilik bir heyet oluşturup beldeye gittik. Beldeye vardığımız zaman herhangi bir nümayiş yoktu. Ancak oldukça gergin bir hava beldeye hakimdi. Beldenin sokaklarında 30-40 kişilik gruplar halinde dolaşan robocop polisler ve şehir meydanında 50 kişilik bir topluluk halinde nöbet tutan jandarma birliği vardı . Bir panzer belde meydanında hazır bekliyordu. Tanıştığımız ve telefonunu aldığımız bir Kürt esnaf, belediye başkanı ile konuşurken bizi arıyor ve tahrip edilmiş dükkanında buluşacağımıza dair söz vermiş olduğunu, ancak şu an artık işyerinde kalamayacağını ve linç edilmekten korktuğunu belirtiyordu. Tedirgin olup hemen şahsın işyerine varıyor camları tamamen kırılmış içerideki eşyalar dağıtılmış beyaz eşya dükkanını görüyor ve üst katındaki evinde görüşme yapıyorduk. Görüşme esnasında bir yakınından gelen telefonda ise başka bir beldeden yürüyüşe geçen bir topluluğun bulunduğumuz mekanı hedef seçerek geldiğine dair bilgiler veriliyor ve olayın vehametini daha bir net yaşıyorduk. Basit bir sokak kavgasından sonra bu olayın çıktığını, hiç bir etnik nedene dayanmadığını ifade ediyordu mağdur. Bunu beldede görüştüğümüz her kesimden kişilerde ifade ediyor ve olay sonrası aniden biçim değiştiren bir kitlesel reaksiyon yaşandığını anlıyorduk. 45 senedir beldede bulunduğunu beldeye hiç bir şeyi yokken geldiğini ve sonra bölgenin en varlıklı insanı olduğunu belirten Kürt asıllı esnaf, böyle bir kitlesel reaksiyonu cinayet sonrasında kesinlikle beklemediğini söylüyordu. Neye uğradığını şaşırdığını belirtiyordu. 3-5 sene önce buraya gelen kişilerin bile yılların esnaflarını kovmaya niyetlendiğini belirtiyordu. Hiç beklemediği kişilerin evine işyerine saldırdığını, hatta iş verdiği bir kişinin evini taşladığını görünce “ne yapıyorsun, sende mi, ayıp değil mi?” dediğinde “ne yapayım taşlamasam beni de dövecekler” dediğini aktarıyordu. Toplumsal bir cinnet hali yaşandığı belli oluyordu.Her kesimden kişi ile görüşerek konuyu objektif bir şekilde tahlil etmeye çalışıyorduk.
Konuyu belde başkanı ile görüştüğümüzde ise aslında önemli bir olay olmadığı yönünde beyanlarda bulunuyordu. Konuyu geçiştirmeye çalışan bir eda içindeydi. Esnaftan ve çeşitli parti temsilcilerinden kişilerle yaptığımız görüşmelerde ise konu farklı şekillerde değerlendiriliyordu. MHP'li olduğunu söyleyen bir esnaf önce yıllardır beraber yaşadıklarını söylüyor sonrada “Kürtler ya bizim gibi olacaklar ya da bedelini ödeyecekler” diyordu. Düğünlerde farklı giysiler giymelerinden sarı kırmızı yeşil renkler taşıdıklarından dolayı bu reaksiyonun olduğunu söylüyordu. Bölgenin Kürt esnafından bazılarını PKK'ya destek vermekle suçluyordu. “Kinimiz onlara, zengin ve PKK’yı destekleyen Kürtlere, yoksa hiç bir şekilde terörü desteklemeyen esnafa bir şey demediklerini” söylüyordu. Göstericiler tarafından camları kırılan bir esnafın ertesi gün cenaze için yürüyüş yapılırken camlarını taktırıp “siz kırsanız da biz taktırırız” demeye getirdiğini iddia ediyor ve “camlarını taktırıp bizi tahrik etmeye çalışıyordu” diye ekliyordu. Kalabalığın esmer tenli olduğu için kürt olduğunu tahmin ederek linç etmek istediği bir kişiyi “o jitemci, tanıyorum” diyerek bir jitem görevlisini kalabalığın elinden kurtardığını ifade ediyordu. “Falanca esnafın camını kırmadık, zira onun PKK ile ilişkisi yok” denilen esnafa gittiğimiz zaman ise onun da son derece tedirgin olduğunu Türk eşinin akrabası olan öldürülenin cenazesine, korkudan gidemediğini ifade ediyordu. Fısıltı gazetesinin ise epey iş yaptığını da gördük. Aslı astarı olmayan söylentilerin bir anda insanları saldırganlaştırdığını yakından gözlemledik. Beldede çekim yapan Show tv kameramanının Roj tv den olduğu yönündeki iddiaya inanan kişilerin kameramanı linç girişiminde bulundukları anlatılıyordu .DTP'lilerin iki kişiyi öldüren kişinin evini ziyaret ettiğini dedikodusu ise yine halkı sokağa döken söylentiler arasındaydı. Aslında DTP'liler beldeye dahi girememişti. Kitle psikolojisi galeyan halini arttırıyordu.
Konuşmalarından taşlama olaylarına katıldığını anladığımız bir kişi ise ilk olayda Kürt gencin maktülü arabasıyla ezdikten sonra bununla kalmayıp arabadan inip tüple başına vurduğunu söylüyordu. “Bunu nereden gördün” diye sorunca pek tatminkar cevaplar veremiyordu. Bir başka mağdur esnafla görüştüğümüzde ise bu cinayet sonrasında böyle bir tepki beklemediklerini, hiç ummadıkları kişiler tarafından evlerinin ve işyerlerinin taşlandığını söylüyordu. Evin önüne toplanan 500 kişilik topluluğun 1 saat kadar sloganlar atarak taş yağdırdığını bunun özerine kendisinin de sonunda dayanamayıp ruhsatlı silahı ile balkondan havaya ateş açtığını söylüyordu. 500 metre ilerideki jandarmanın 1 saat içinde olay mahalline gelmediğini geldiği zaman da göstericilere çok yumuşak davrandığını iddia ediyordu. Evin genç delikanlısı ise daha vahim bir ihtimali sözleriyle ifade ediyordu. “Saldırılar devam edecek olursa biz de dayanamayıp saldırırız” diyordu heyecanlı bir ses tonuyla. Daha sonra Ayvalık kaymakamı ile görüşmek istedik. Kaymakam ile saatlerimizi kaybettiren klasik bir devlet bürokrasisi anlayışını tekrar hissettiğimiz bir silsileden sonra görüşebiliyorduk. Bu kadar bürokrasiden sonra kaymakam “kayıtdışı olmak şartı ile konuşurum” diyor ve yine birşeyler söylememeyi başarıyordu. Ciddi bir olayı araştıran bir insan hakları derneğine karşı tavrı böyle olan bir kaymakamın halkla ilişkilerini de tahmin edebiliyorduk.
Araştırmalarımızı tamamladığımızda ortaya çıkan tablo şuydu. Genç delikanlılar arasında tamamen adli bir olay yüzünden çıkmış bir olayda yükselen ani ve galeyana gelmiş öfke, toplumsal linç önderleri sayesinde farklı bir yerde patlıyordu. Hali vakti yerinde olan kürt esnafa yönelik saldırı, kıskançlık duygularının da eklenmesi ile bir toplumsal lince dönüyordu. Yıllardır biriken öfke, bu şekilde dışarı vuruluyordu. Yerel halktan kişiler sebebini tam anlamadıkları bir sorunun çözüm yolunu müessif bir olay sonrası böyle ifade ediyorlardı. Halkın tümü katılmasa da ortada bir tepki vardı. Birçok kişi olayı, taşlamaları kınasa da “doğulular hakketti” sözleri ile değerlendiren kişiler de az değildi.
Altınova sadece küçük bir örnek. Ortaya çıkmış bir sorunun yıllarca giderilememesinden kaynaklanan bir kangrenleşme ve ardından halkın bir şekilde çözüm arayışı vardı. Olay sadece Kürt esnaf ve diğerleri arasındaki ticari rekabet veya geçici bir öfke patlaması ile izah edilemeyecek düzeyde önemli bir sorundu. Ülkenizdeki bir sorunu adil bir şekilde halletmede gecikirseniz hakim olamayacağınız olaylar yaşanması kaçınılmazdır. Yıllardır nereye boşaltacağına karar veremedikleri öfkelerini bir cinayet sonrası kabaran, kabartılan duygularıyla komşu oldukları kişilerin üstüne boşaltan bir topluluk vardı maalesef. Bu saldırıyı hiç beklemediklerini söyleyen Kürt esnaflar ise beldenin 4o yıllık esnafı olduklarını ve haksız ithamlara uğradıklarını söylüyorlardı.Terörle, örgütle alakaları olmayan işinde gücünde olan insanlar olduklarını büyük hayal kırıklığına uğradıklarını belirtiyorlardı. Olaylardan günler sonra bile mülki amirlerin taşlananlara bir geçmiş olsun ziyareti yapmaması müşfik bir yüz ile zararlarını unutabilecek mağdurların dışlanmışlık duygularını arttırmaktan başka bir şeye yol açmaz. Altınova’da belki toplumsal bir kırıklık olmamıştı ama aslında Türkiye’nin her beldesinde ortaya çıkabilecek bir toplumsal çatlak oluşmuştu. Bu toplumsal sinyalin üstü örtülmemeli, gereken önlemler alınmalıdır. Kürt sorunu egemen elitler tarafından her ne kadar sadece terör sorunu olarak işaret edilse de halen tedavi edilmemiş bir yara olarak orta yerdedir. Eşit vatandaş olmadığına inanan Kürtler gerçek anlamıyla ikna edilememiştir. Türkiye’de sorun her geçen gün büyüyor. Sorunun sivil çözümlerle halledilmesi zor değilken sorunu hep bir güvenlik ve dış mihrakların kışkırtması olarak lanse etmeye çalışanların çözüm önerileri teşhis yanlışlığından başarıya ulaşamıyordu. Hastalığın adını yanlış koyarsanız ne kadar pahalı ilaçlar uygularsanız uygulayın hastalık geçmeyecektir ve adı ve boyutu değişecektir. Hastalığın sonradan çıkmış komplikasyonlarına değil, kaynağına bakarak çözümler aranmalıydı. Sorunun yüzyıllardır bir arada yaşamış iki halkı rahatsız etmeden çözme yolları varken, yanlış politikalar sonucu artık toplum uçuruma sürükleniyordu. Sorunun on yıllardır devam eden kanlı bir savaşa dönüşmüş yüzü yüksek oranda tahammül edilse de artık tolerans zorlanmaya başlamıştı. Dünyanın başka bir bölgesinde olsa çoktan daha vahim gelişmelere yol açacak çatışma ortamı gereken yapılmayınca esneme payını bitiriyor ve kırılmaya doğru evriliyor ve iç çatışma tehlikesi beliriyordu. Sorunu halı altına süpürmeye çalışan yerel ve genel yöneticiler ise tehlikenin farkında değillerdi. Kürt sorununu çözebilecek, tüm vatandaşların mutlu olacağı yolları bulmanın devletin işi olduğunu hepimizin anlaması gerekir. Yoksa kürt sorununu, önüne cenazeler gelen ve bir diğerinin sorununa empati yapmayı düşünmeyen toplum gruplarının olduğu bir ortama mı havale ediyorlardı? Evleri taşlanan kişiler “buradan bizi kovmak mı istiyorlar ancak kafamızı kessinler öyle götürürler bizi” diyerek bu toprakların bölünmeye hiç tahammülünün olamayacağını işaret etmiş oluyorlardı. Hakikaten birbiri ile koparılamayacak çok sağlam bağları olan bir toplumu bu hale getirenler utansın. Altınova’nın utancını, kürt sorununu çözmeye yanaşmayan ve halkın üstünde bir güç olduğunu, her sorunda herkese hissettiren elitler yaşamalıdır aslında. Batıdaki halkın önüne sorunu güneydoğuda öldürülen çocukları ile sunan anlayış, aslında sorunu toplumsal linç önderlerine havale etmiş demektir. Daha dün, 90 yıl önce Altınova’nın biraz kuzeyindeki Çanakkale’de omuz omuza çarpışıp ölmüş dedelerin torunları şimdi birbirini taşlıyorsa bunun nedenini uygulanan devlet politikalarından başka bir yerde aramamız boşunadır.
Yorumlar