2009-05-23 00:00:00

21-23 Mayıs 2009 Tarihinde MAZLUMDER Genel Başkanı Ömer Faruk GERGERLİOĞLU, Başbakanlık İnsan Hakları Başkanlığı tarafından düzenlenen Medeniyetler İttifakı: Uluslararasi İnsan Haklari konferansına, İnsan Haklarinin Korunmasi Ve Teşvik Edilmesinde Ulusal İnsan Haklari Kurumlarinin Rolü üzerine konuşmacı olarak katılmıştır.

İnsan  Hakları Ulusal  Kurum  Sunumu

 

BM İnsan Hakları Komisyonu tarafından Mart 1992'de hazırlanan ve 20 Aralık 1993'te BM Genel Asamblesi tarafından kabul edilen, “İnsan Haklarının Korunması ve İlerletilmesi için Ulusal Kurumların Statüsü ve İşleyişine İlişkin İlkeler” kısaca Paris İlkeleri olarak adlandırılıyor.Bu ilkeler, 30 Eylül 1997'de Avrupa Konseyi tarafından üye devletlere tavsiye edildi. Yürütme organının ve yasamanın sorumluluklarından bir şekilde ayrılan bir ulusal   kurum, insan hakları alanında öncü bir rol oynayabilecek konumdadır. İktidarda bulunan hükümetle gerçek ve algılanan mesafesini korumayı başarabilen bu tür bir organ, bir ülkenin vatandaşlarını koruma ve insan haklarına ve temel özgürlüklere saygılı bir kültür geliştirme çabalarına eşsiz bir katkıda bulunabilir.

 

Topluma  hizmet  etme  amacı  ile  kurulmuş  olan  devletin   denetlenmeyi  kabul  etmesi  gerekir. Modern  devlet  bunu  gerçekleştirebildiği  oranda  meşruiyet kazanır.  İnsan haklarının korunması  rolünü  üstlenecek  Ulusal  kurumun  oluşması  önemlidir. Ama  daha önemli  oluşturulacak  olanın   gerçek  anlamda  görev  yapacak  bir  kurumun  ayrımcılığa uğramış  tüm kesimler  tarafınca  tatminkar  ölçülerde kabul  görebilmesidir.

Uygun olmayan bir kurum (yetki, iktidar ya da herhangi bir diğer ölçü açısından) etkisiz bir kurum olur. ulusal kurumun etkin olabilmesi için hükümetten, parti politikalarından ve çalışmasını etkileyebilecek konumda olan her türlü varlık ve durumdan bağımsız hareket edebilmesi gerekir. Her kurumun kuruluşu belli sınırlamaların getirilmesini dayatsa da bağımsızlık üzerindeki kısıtlamalar kurumun sorumluluklarını etkin bir şekilde yerine getirmesini engellememelidir. Yasal bağımsızlık, kurumun fonksiyonlarını hükümetin herhangi bir kolu ya da kamusal veya özel bir organın müdahalesi ve engellemesi olmaksızın yerine getirmesini mümkün kılacak seviyede olmalıdır. . Etkin bir ulusal kurum kendi prosedür kurallarını tasarlamalı ve bunlar dışarıdan değişikliklere açık olmamalıdır. Aynı şekilde kurucu yasada belirtilen durumlar dışında kurumun öneri, rapor ve kararları da bir başka otorite ya da organın incelemesine tabi olmamalıdır.

 

Paris İlkelerinin Oluşum açısından temel meselesi çoğulculuktur.  Ulusal kurum’un         finansman ve personel açısından bağımsız olması;

          üyelerin görev güvenceleriyle donatılmış olması;

          atanma prosedürlerinin, üyelik kriterlerinin, üye kompozisyonlarının açıkça belirlenmesi;

          habersiz ve sınırsız bir ziyaret yetkisine sahip olması;

          raporlar düzenleyerek kamuoyuna hesap verebilir olması;

          tavsiyelerde bulunma yetkisine sahip olması;

          insan hakları alanında aktif olarak çalışan sivil toplum kuruluşlarının en geniş katılımının sağlanması; 

          kurulda idarenin temsili olacaksa da oy kullanma hakkının olmaması gerekir.

 

Çoğulculuk,  başkasının  müdahale  edememesi  ve  mali   idari   özerklik  olması en  başta  gelen zorunluluklardır. Kurul üyelerinin dokunulmazlığı  ve  imtiyazları  olmazsa  olmaz olandır. Aslında Paris  ilkelerinde olması  gerekenler  var  ama  bir  de  yerel  şartlar  ve sorunlar  ışığında  olmazsa  olmaz  olanları da  unutmamak  gerekir..

Ulusal bir kurum kendi başına bir amaç değildir ve başarıları kadar güçlü ya da zayıf olabilir. Kurumsal etkinlik    hesap verebilirlik sistemi gerektirir.

Yasalar  üzerinde de  söz  sahibi  olabilecek  bir ulusal  kurumun  tahayyül  edilebilmesi  hiç  şüphesiz  güzel  bir  gelişmedir. Teklif edilen yasa taslağının, devletin uluslararası ve ulusal insan hakları yükümlülükleriyle uyumunu araştırmak;  teklif edilen mevzuatın, insan hakları alanındaki olası etkilerini değerlendirmek; Son iki adıma ilişkin olarak tespit ettikleri konular hakkında bu yasa taslağını hazırlayan parlamenter grubuna ya da ilgili diğer organlara rapor sunmak, Mevzuattaki eksiklikleri ve yetersizlikleri tespit etmek  hiç  şüphesiz  önemli  ilerlemelerdir.Ama  bunları  yapabilecek  bir  kurumun  kuruluş  aşamasında  yaşanan  tartışmalar  bu   tasarlananların  hayalden  öteye  geçip  geçemeyeceği  konusundaki  umutlarımızı  zayıflatmaktadır.

 

Mevzuattaki eksiklikleri ve yetersizlikleri tespit etmek; Bu eksiklik ve yetersizliklerin insan hakları alanına olan etkilerine dair hem ulusal hem de uluslararası standartlara referans veren bir araştırma gerçekleştirmek;İncelenen mevzuatın uygulanmasından ya da denetlenmesinden sorumlu devlet birimlerini ve aktörlerini tespit etmek;Tespit edilen birim, aktörler ya da parlamentonun kendisiyle temasa geçmek veya bu kişi ve kuruluşlara rapor sunmak. Ulusal bir kurum, yürürlükte bulunan ya da teklif edilen mevzuatı gözden geçirmenin yanısıra yeni mevzuatın hazırlanması sürecine destek olmakla da görevlendirilebilir. Bunlar  gerçekleştirilebilirse gerçek anlamda  sorunu  çözmeye  odaklanmış  bir  kurumu  oluşturabilnme  kapasitesini  gösterir. Ancak  insan  hakları  danışma  kurulundaki  tartışmalar  nerede  olduğumuzu  bize  tekrar  hatırlatmaktadır.

Ulusal bir kurum varlığı toplumca bilinmedikçe, bu kurum gereği gibi iş göremez. Bu nedenden ötürü, her kuruluş kendisine bir yüksek görünürlük politikası hedefi koymalıdır.

 

Ulusal bir kurum   açığa çıkarılamamış   insan hakları ihlallerini tespit etmek ve bu ihlallere dikkat çekmekte hayati bir rol oynayabilir.  Bu konuda  vereceği  eğitimlerle  de insan  hakları  bilincinin  yaygınlaşmasını  sağlayabilir.

İnsan hakları ihlallerini ya da belli başlı insan hakları meselelerini derinlemesine soruşturma gücüne sahip ulusal bir kurum, mevzuattaki yetersizliklere ilişkin görüş bildirmek için çok uygun bir konumda olacaktır. Ulusal  bir  kurum  sorunlar  hakkında  soruşturma  yapabilir  Yeterli    hukuki ehliyet,  Kurumsal  yetkinlilik, Tanımlanmış ve uygun öncelikler silsilesi,  siyasi irade  olmadan  ise  bu  soruşturmayı  sağlıklı  bir  şekilde yapamaz. Ulusal kurumlar arasındaki farklılıklara saygı gösterirken, kimin şikayet edilebileceğine dair getirilecek    kabul  edilemez    kısıtlamalar, kurumun yetkili kılındığı sorumlulukları ifa etme ve işlevini yerine getirme kapasitesini engelleyecek ya da kısıtlayacaktır.

 

Hemen hemen her durumda, ulusal bir kurum uzlaştırmaya çalıştığı ya da soruşturduğu sorunlara ilişkin tavsiyede bulunma yetkisine sahip olmalıdır. Bu tavsiyeler, kurumun yetki alanına bağlı olarak, devletin bir organına, bir kamu görevlisine, özel bir kişi ya da kuruma yapılabilir. Söz konusu tavsiye, insan hakları ihlalini önleyecek ya da etkilerini azaltacak önlemlerin alınması konusunda olabilir veya bir karara ilişkin pratikte, usulde, o kararın revizyonunda ya da o kararın bozulması konusuna bir değişiklik önerebilir. Özür dilenmesini yahut zararların ödenmesini savunabileceği gibi alternatif bir tazmin ve telafi davası da  önerebilir. Tavsiyeler özel bir vaka ile ilgili olabileceği gibi, zarar verici bir faaliyet ya da davranışın tekrarlanmasını önlemek amacıyla geniş bir çerçevede de yapılabilir

Bir şikayete ilişkin yapılan tavsiyelerin göz önünde bulundurulmaması halinde,  ulusal kuruma, meseleyi bir başka organının dikkatine havale etme yetkisi verebilir. Ulusal kurumların resmi bir şikayet olmadan veya bir devlet organından çağrı gelmeden, olası insan hakları ihlalleri konusunda soruşturma başlatma ya da kamu soruşturması açma yetkisi olabilir.

 Paris İlkeleri, oluşturulacak kurumlara resmi kurum temsilcilerinin sadece gözlemci sıfatla katılımını öngörüyor; onlara oy hakkı tanımıyor.

1990’ların başında TBMM içinde bir Meclis komisyonunun kurulması ve bir devlet bakanının insan haklarından sorumlu kılınmasıyla başlayan resmi kurumsallaşma süreci, 2000’li yıllarda Avrupa Birliği’ne üyelik süreci çerçevesinde İnsan Hakları Başkanlığı, İnsan Hakları İl ve  İlçe Kurulları, İnsan Hakları Danışma Kurulu, Cezaevleri İzleme Kurulu, İnsan Hakları Eğitimi 10 Yılı Komitesi gibi hükümet dışı kuruluşların da dahil edilmeye çalışıldığı bir süreçle devam etti. Ancak oluşturulan bu yapılar,  Türkiye’de insan haklarının korunması ve geliştirilmesi yönünde anlamlı bir etki yaratamadı.

Kurum  üyeleri  netameli  konularda  olması  gereken  cesur  tavırları  ve  söylemleri  gerçekleştirdiğinde   başına  gelebileceklerden  emin  olmalıdır.

Ulusal  kurum  özetle  müdahale olmaksızın çalışırsa etkinliğini  sağlar. Hak  temelli  örgütlere  sorulmadan  bu  konuda  yasa  tasarısı  hazırlanan  bir  kurumun  başlangıçta  bu  haliyle oluşturulması   amaca  hizmet gayesi  gütmediğini işaret  etmektedir.

Eğer ulusal bir kurumun tavsiyelerinin yok sayılıyor veya herhangi bir sebep gösterilmeden geçiştiriliyorsa, bu durum kurumun işlevini bütünüyle yerine getirmeyi sürdürmesinde pek teşvik edici olmayacaktır. Tavsiyeleri herhangi bir açıklama yapmadan dikkate almamak ya da bu tavsiyeleri yanıtlamamak, aynı zamanda hükümetin insan haklarının ulusal düzeyde geliştirilmesi konusundaki istekliliği konusunda da kamunun algısında olumsuz bir etkiye neden olabilir.

Ulusal kurum  ile  ilgili  yeni bir  yasa  tasarısının  imzaya  açıldığı  bilgisi  bize  imzaya  açıldığında    ulaşmıştır. Bakanlar Kurulu’nun kabul ettiği bu yasa tasarısı hakkında ülkemizde insan haklarının korunması ve geliştirilmesi için yıllardır karşılaşılan büyük zorluklara, çıkarılan engellere karşın yoğun uğraş veren kurumlarımıza hiçbir bilgi verilmemiştir.

Türkiye’de  şu  ana  kadar  oluşturulan   tüm insan hakları birimleri, gerek oluşumları gerekse faaliyet alanları bakımından oldukça sorunlu ve konuya ilişkin en önemli ölçüt olan Paris İlkeleri’ne aykırı olan örgütlenmelerdir. Bir başka deyişle bu örgütlenmelerin hiçbiri ihlali yapanın aynı zamanda ihlalden koruyucu olması çelişkisini aşmak üzere tasarlanmış değillerdir.

 

Hükümetin, oldubittiye getirerek hazırladığı son yasa tasarısında bu ilkelere ne ölçüde yer verdiğini bilmiyoruz. Ancak, bugüne kadar yapılıp edilenlere baktığımızda ilkelere uygun bir tasarı olduğuna dair umut da taşımıyoruz.

Türkiye’de  İHDK  nun  işlevsiz bir durumda  olduğunu  biliyoruz  hukuka  uymayan  bir  şekilde  sonlandırıldığını da  biliyoruz.  İnsan  hakları  danışma  kurulu  Azınlık Hakları ve Kültürel Haklar Raporu  nedeniyle   hazırlayıcıları hakkında  5  yıla  kadar hapi,s  isemi  ile  dava  açılmıştır.öylece    kendi denetimi dışında, özerk bir yapılanmaya ve bu yapılanmanın alacağı kararlara hoşgörü ile yaklaşılmayacağı gösterilmiş, gelişmelerin önünü keserek kurulu kendi güdümüne almıştır. Oysa insan haklarının korunması ve geliştirilmesi için sivil toplum kuruluşları ile devletin bir arada olduğu, özerk ulusal kurumlar bir zorunluluktur.

 

İnsan  hakları  kurullarına   gerçek  anlamda   ihlallere  karşı  mücadele  edecek  kurumları  almamak  konusunda  özen gösteren  bir  yapı  ortada iken  ulusal  kurumu  konuşmak  çok  erkendir. İnsan  hakları   adına  kurulan  kurulların  sadece  AB’ye  giriş  zorunluluğu  olmasından  dolayı  istemeden  yapılan  faaliyetler  olması  başarısız  olmasının  en  büyük  etkenidir.

 

 

Gerçek  anlamıyla  oluşturulan  bir  ulusal  kurum  ile  aslında  olması gereken  gerçek demokratikleşme sağlanır. Ulusal kurumun  kurulma  aşamasında olduğu  kadar oluştuktan  sonra  amaca  uygunluğu  konusunda söz  sahibi  olması da  gerektiği  açıktır. Kurulun  kararları  bağlayıcı olmasa da karar alma  aşamasındaki   tüm  yolların  açık  olması  ve  alınan  kararların etkili bir baskı  unsuru  olması  sağlanmalıdır.İnsan  hakları  ile ilgili hazırlanan taslak halindeki her türlü yasa  kuruma  sunulmalıdır.

 

Ulusal kurum  sivilleşmenin  önünü  kesici  bir  mahiyette  arzetmemelidir. Eğer  ulusal  kurumlar  devletlerle  diğer uluslar arası hak   örgütleri  hak  örgütleri,  arasında  bir  köprü  görevi görecekse  bu  gerçekten  hakkaniyete  uygun  olmalıdır.Türkiye gerçekte  23. cü chapterin  açılış  kriteri  olma  zorunluluğu olmasada    gerçekten  aslına  uygun  bir  tarzda  bu  kurumu  gerçekleştirmelidir. İnsan  hakları  örgütlerinin  muvafakatı alınmadan  yasa  hazırlayabilirsiniz  ancak  onlardan  habersiz  kotarılan  yasa   ve  kurumla  ilgili  hak  kuruluşlarının  değerlendirmelerinin  uluslar arası  bir  akredite  ölçütü olduğunu  unutmamalısınız. Devletle ortak  yarı  sivil  bir  yapı  olduğu  için    dikkat  edilmesi  gereken  şu  an  olmayan  bir  üst kurula  tasdik etme  zorunluluğunun olmamasıdır. Eğer gerçek  anlamıyla  işlevini yerini  getirdiği  ülkelerde  olduğu  gibi  olur  ve  olumsuz  durumları  uluslar arası  mekanizmalara  sunar  ve  BM  önüne  getirip  gereken  değişikliklerin     yapılıp  yapılmadığının  kontrolünü yaparsa  gerçek  işlevini icra  edebilir.

 

Ömer  Faruk  GERGERLİOĞLU

MAZLUMDER  Genel  Başkanı

Yorumlar