2008-12-08 00:00:00

İNSAN   HAKLARI   ALANINDAKİ    SORUNLAR

 

İnsan  hakları  sadece insan  hakları  günü  veya  haftasında  hatırlanacak  bir kavram  değildir. İnsan hakları   terminolojik  olarak  batıda  büyük  mücadeleler  sonucu  ortaya  çıkmıştır.Hak talep  etmenin zorlukları  yaşana  yaşana  ve  haklar  sökülüp alındıktan  sonra  insan hakları  kavramı  yerine  oturmaya  başladı.

İnsan  hakları  Türkiye’de  tolumun  gündemine  çoğunlukla  olumsuz  bir  şekilde getirildi. Terminolojik  olarak  batı’da  çıkan  bir  kavram  olduğundan  olayı  dindar insanların da  ilk  anda  dudak  büktükleri  bir kavram  oldu  insan  hakları. Oysa ki  hangi  ideoloji  yönetimi  altında  yaşarsanız yaşayın  insan  hakları  kavramının hedeflediği sonuçlar sizin  için de  önemlidir. İslam  tarihi  boyunca  adaletle  hükmetmeyen  ve  alenen  zalimlik  yapan  bir  çok  idareciye  yer yer  onurlu  çıkışlar  yapılsa da  genellikle  çoğunluğun sessiz  kaldığı  görünmüştür. Günlük çıkarlarını  ön planda  tutan  halk  kitleleri  haksız  uygulamaların  kökleşmesine  zemin  hazırlamıştır. Demek ki  adınızın  Müslüman  ismi olması  veya  devletinizin  yapısının  İslami esaslara  uygunluğu zulümle  ,haksızlıkla  mücadelenin  bir  gün  biteceğini göstermiyor.O halde  anlaşılıyor ki  yönetimlerin  yanlış  uygulamalarına karşı  bir gelenek  oluşturma  zorunluluğu  vardır.

 

İnsan hakları  alanında  çoğunlukla ihlalciden    ziyade ihlale  uğrayan,  zulmün  devamını  sağlar. İnsan  hakları mücadelesi  için  lazım olan  insan’ın  inandığı değerler uğruna  tüm  güçlere  karşı  mücadele  zorunluluğu  kitleler için  kolay  bir hadise değildir. Çoğunlukla  olduğundan   fazla  büyültülen güçler  bu  durumdan  faydalanırlar. Çeşitli göz  korkutma  taktikleri az  olan  niyeti  çoğunlukla  bitirir. Statükoyu  korumaya  çalışanlar    tarih boyunca  zalimler için en ideal  tipler  olmuştur.

 

Toplumda  ön  planda  insan hakkı  ihlali  oluşturan  durumlar karşısında  muhatap  kitle  son  derece  bilgisiz  olabilir. Bilgi  içermeyen  duygusal yaklaşımlar,  kesin  hüküm  verenleri  arttırabilir. Sorunlar  karşısında  adalet dışı şiddet  yanlıları  güç kazanabilir. Böylesi  bir  durumda  sürekli toplumu  suçlamamak  gerekir. Hak  mücadelesinden daha  çok  toplumda  bunun  eğitimini  vermek gerekir. Bu da  çoğunlukla  empatinin sağlanması  ile  olur.Bir  başkasının çektiği  acıyı  anlama  gayreti,   insanın  erdem  basamaklarında  yükselmesini  sağlar.İslam  tarihinde   Peygamberimizin  “şimdi  olsa  o  Erdemli  topluluğa  tekrar  katılırım” dediği  erdemliler topluluğu  Hılfülfudul  bir  başkasının hakkını  savunmak  üzere  kurulmuştu.İslam’ın  olmadığı  bir  dönemde  şerefli insanların buluşma  yeriydi  orası.Başkalarının,  yabancıların,  ezilmişlerin, ırkından  olayı aşağılananların  ,  haksızlığa uğramışların sorunları ile  ilgilenme  yeri idi Hılfül fudül. Demekki   bugün  dindar  insanların  insan  hakları  kavramını başkasının  hakkını  korumayı  sağlamak olarak algılaması  önclik arzetmektedir. Dinini   yaşamak  isteyen  bir  kişinin dini  vecibelere  getirilen  yasaklarla  mücadele  etmesi  ertelenmesi  mümkün  olmayan  bir  vecibedir zaten. Önemli olan  başkası  için  elinizi  taşın  altına  koyabilmenizdir. Tabii ki  bu yaklaşım  karşılıklı olmalıdır. Adalet temelinde  yaklaşım  içinde  iseniz   muhalifinizin bile   sizi  takdir ettiğini ve size    yakınlaştığını  görebilirsiniz.

Farklı  toplumlara  göre  oldukça  düşük düzeydeki  sivil  toplum yapılanması da  insan hakları mücadelesinde  önemli bir  handikapdır. Varolan  yapılanmaların  korunmadığı bir topluluk haksızlıklardan  niye  kurtulamadığından   şikayetçi olmamalıdır. Başı  sıkışınca  hakkını talep  edecek  kurumdan  yardım  alanlar,  zaten fedakarlıkla  mücadele  yürüten  insan hakları  aktivistlerini  yanlız  bırakmamalıdır.

Toplumda  hak  arama talebi  “kısayollara”  başvurdukça   kısırdöngü  oluşmakta  ve  hak arama  yolları daha da tıkanmaktadır. Hak  talebinde  iltimas,  torpil  gibi  yolların kullanılması  iki  yönlü  zarar  vermektedir. Talep  edenin  kişiliğinin   irtifa  kaybetmesi   ve yardım  talep  edilenlerin  ceberrutlaşması.

İnsan hakları  kavramının  yoğun  bir şekilde  istismar  edilerek  araçsallaştırılması  yaygın  güven kaybını oluşturmuştur. Oysa ki  din de  tarihin  bir çok  diliminde  istismar edilmiştir. İstismarcı  din adamları  eli  ile din  zalimlerin  payandası haline  getirilmeye çalışılmıştır. Halkın  iyiniyetinden  faydalanmak isteyen  kötü  niyetli   istismarcılar    her türlü sahtekarlığı  ustalıkla  gerçekleştirmişlerdir. Bunların  varlığı  bu  kutsal  kavrama  zerre kadar  zarar vermemiş,   leke  sürememiştir.İnsan  hakları   kavramı da     kollektif  bir  kavram  olarak sahiplenilmesinin acısını  çok  çekmiştir.Halen de çekmektedir.Adeta  tarihin kuralı olan  bu  yanılmaya   karşı  doğru  bir  şekilde  yaklaşma  zorunluluğu vardır.İnsan hakları kavramını  sahiplenmek e  sınırlarını  doğru çizmek  gerekir.İnsan şeref  ve  haysiyeti ile  bağdaşmayacak  hak taleplerinin kavram  içinde   değerlendirilmemesi gerekmektedir.  İnsan’ı yaralayan hak  taleplerinin  hak  olarak   görülmesi  hakka  zulüm olur.

 

Ömer  Faruk  Gergerlioğlu

 

MAZLUMDER Genel  başkanı

Yorumlar