2006-03-03 00:00:00

Altı yıl başkanlığını yapmaktan şeref duyduğum kısa adı MAZLUMDER olan İnsan Hakları ve Mazlumlar için Dayanışma Derneği'nin 51 haftadan beridir İnsan Hakları anıtı önünde yaptığı “İnanca Saygı, Başörtüsüne özgürlük” eylemi, her geçen gün büyük ilgi görmektedir. Bu ilgi, sadece ilimizle sınırlı değil; tüm ülke çapında konuşulur hale geldi. Hatta, bu eylemi örnek alan kimi sivil toplum örgütleri, farklı vilayetlerde buna benzer eylemler yapmaya başladılar. 
Selefim olan Dr. Ömer Faruk GERGERLİOĞLU, benden devraldığı görevi, üstün başarı ile ileri boyutlara taşımış durumdadır. İnsan hakları alanındaki azmi ve gayeti takdire şayandır. Kendisini ve ekibini kutluyorum.
Tabi, bu mücadelede bazılarının bildiği gibi bir “Türban” mücadelesi değil, bu mücadele temelde kişi hak ve hürriyetlerinin kısıtlanmasına karşı başlatılmış bir “sivil itaatsizlik” mücadelesidir.
MAZLUMDER'in amacı, İnsan haklarını, insan haysiyeti ve adalet ilkeleri ile bağdaşmayacak surette sınırlayan, ekonomik, sosyal, kültürel ve fiili her türlü engelin ortadan kaldırılması için başta insan olmak üzere, tüm varlıkların doğalarının korunması amacıyla yasal olan her türlü mücadeleyi yapmaktır. Kim olursa olsun zalime karşı, yine kim olursa olsun mazlumdan yana tavır almaktır. İşte bu çerçevede mücadele eden MAZLUMDER'in ne kadarda haklı olduğunu anlamamak mümkün değildir.
İki hafta önce Sayın Abdurrahman DİLİPAK ile Sayın Şanar YURDATAPAN'ın destek amacıyla katıldıkları bu eylemde, ortak işaret ettikleri nokta, giyim kuşam meselesinin tamamen bireyin tercihine bağlı olduğunu ve kimsenin buna müdahale hakkının bulunmadığını söylediler. Özellikle Şanar YURDATAPAN, ilk söze başladığında, “Aslında ben bir ateistim. Yani Allah'a inanmıyorum. Bireysel olarak kızlarımızın başlarını kapatmalarını da istemiyorum. Ama, mademki kendi bireysel tercihleri olarak başlarını örtmek istiyorlar. İnandıkları gibi yaşamak istiyorlar, o halde hiçbir surette başlarını açtırmaya zorlanmamalıdırlar ve bu uygulama kabul edilemez” dedi.
Tüm bu tepkiler ortadayken yapılan yasaklamalar kamu vicdanında makes bulmamışken, halkın yüzde seksenine yakın kesiminin bu anlamsız yasağın bir an evvel kaldırılması gerektiğini söylerken, eşi başörtülü kamu görevlisi hakkında Danıştay'ın aldığı karar, işin ürkütücü boyutlarını gözler önüne sermektedir.
Yasalar, kamunun haklı taleplerini yerine getirmek için çıkartılır ve uygulanır. Toplumun kahir ekseriyetinin karşı çıktığı bir takım yasaları çıkartıp topluma dayatmanın bir alemi yoktur ve bu kabul edilemez. Kabul görmediği açıktır. Nitekim, yıllara sari bu yasaklama tüm şiddetiyle devam ederken, toplumdaki karşı çıkış sesleri de o oranda artarak devam etmektedir. Demek ki uygulamalar, insanların canını acıtmaya devam etmektedir. Kaldı ki, bu yasağın yasal bir dayanağı da kesinlikle yoktur. Bu yasak, tam bir keyfi uygulamanın ürünüdür.
Dileyen, dilediği tarzda giyinmesi serbest olmalıdır. Yeter ki, kamu düzenine ve genel kabul görmüş ahlak kurallarına aykırı olmasın.
Umarım, bu anlamsız uygulamadan bir an evvel vazgeçilir. Toplum da bu gergin ortamdan kurtulur.

 

Yorumlar