2009-04-24 00:00:00

Ergenekon  soruşturması  kapsamında  evi  aranan  Türkan  Saylan hakkında  medyada  epeyi  bir  kıyamet  koparıldı. ÇYDD Genel  Başkanı  Türkan Saylan  dine  karşı  alerjik  aydın  zihniyetinin  bir  prototipidir. Nevzat  Tarhan  hoca  haber.7  com  internet  sitesinde  Saylan  ile  ilgili  bir  hatırasını  naklediyor. “ Türkan Saylan hocamızı 1972 yılında Cerrahpaşa Tıp Fakültesi’nde öğrenci iken tanımıştım. Bakırköy Ruh ve Sinir Hastanesi’nin arkasında konuşlanmış Lepra Hastenesi’ni bize gezdirmişti.

Elleri, burunları kopmuş, sigara yanığı acısını bile duymayan Lepralı hastaları o gün bize anlattı ve hastaların elinden tuttu. “Korkmayın bulaşmaz, gerçi ‘Kur’an’da cüzzamlılardan aslandan kaçar gibi kaçınız’ denir ama maalesef bilimsel olarak bu görüş yanlıştır” demişti.

O tarihte konuyu araştırdım. Bahsedilen konu hadis olarak geçiyordu ve bulaşıcı hastalıklarla ilgili asırlar sonra anlaşılacak ‘Karantina’ tavsiyesi ile ilgili bir peygamber sözü idi. Türkan Hoca o sözü alıp bugüne getirip, çarptırıp sonra da genelleme yapıp insanların kutsalına dokunmaktan çekinmemişti. (http://www.haber7.com/haber/20090420/Ergenekon-davasi-nasil-sabote-edilir.php)

Bu  hatıra  bana da Göğüs  hastalıkları  ihtisasımı  yaparken  yaşadığım bir  başka  olayı  anımsattı. Çapa  Tıp  fakültesi  Göğüs  hastalıkları  bölümünde  bir  seminerdeydik. Adı  bende  saklı  bir profesör  bize  iğne  yutma  sonucu  Akciğerde oluşan problemleri  anlatıyordu. Bayan  profesör,  bu  durumun en çok  başörtülü  bayanlarda  görüldüğünü belirtmişti. Hakikaten  başörtüsü  iğnelerinin   yutulup  akciğere  kaçırılması  başörtülü  bayanlarda  sık  rastlanan bir  durumdur. Ancak  bu  hali  Hipokrat  yemini  etmiş  tıp  profesörümüz  bize  şöyle  yansıtıyordu. “İşte  başörtüsünün  bir  zararı  daha… başörtülü  bayanlar  sık  sık  başörtü  iğnelerini  yutarlar o yüzden  başörtülülerde  bu  durum  çok  sık olur.”  Siyasal   görüşünü  tıp  deontolojisini  çiğnemeyi  göze  alarak  deşifre  etmekten  çekinmeyen  bir  anlayış  var  karşımızda  maalesef. Bu  anlayış tarihi, toplumu, sosyolojik  gerçekleri    ne  derece  doğru  okuyabilir ki? Toplumun  yönelişini  ne derece  doğru  okuyabilirki? Hastasına  bu  gözle  bakan  bir zihniyete  nasıl  güven  duyulabilirki? İkna odalarında   baskı  tehdit  ve  şantajlarla  başörtülü  öğrencileri  ikna  etmeye  çalışan  bu  anlayış bir  de  belden  aşağı  vurarak  bu  dayatmasını  devam  ettirmeye çalışıyordu.

Fırsatını  bulduğu  zaman  hiç  alakası  olmayan  bir  şekilde dine vurma  çabası  yine  ortaya  çıkıyordu. Dini,  çağdaşlama  karşısında büyük  bir tehlike  olarak gören  cumhuriyet  projesinin yetiştirdiği  bilim kadınlarının absürtlüğü  maalesef  bu  boyutlara  varabiliyor. Dine ve  dini  değerlere  böyle  bir  bakış  açısı  ile  bakanların  başörtüsü yasağı  gibi   bir  hususu  niye  devam  ettirmek  istedikleri  sanırım daha  iyi anlaşılır.

Dine karşı  bu  denli  alerjik  yapıdaki  bir  zihniyet  varsaydığı  tehlikenin  önlenmesi  için  her  türlü  çılgınca işe  girişebilir. Tutturamayacağını bilse de  darbe  heveslisi  olabilir. Bugün  artık  en  çok  reddetmeye  çalışanlar  bile  bir Ergenekon  yapılanması  ve  bir  darbe  hazırlığı  olduğu  yönündeki  delilleri  görmezden gelemiyor. Dine ve  başörtüsüne karşı refleks  alerjik  tepki     verenler  Danıştay  baskını  olduğunda  sokaklara  dökülmüşlerdi,  döktürülmüşlerdi. Bu  cinayetin kendi hassasiyetleri  üzerinden  bir  darbe  tezgahı  olabileceğini  hiç akledememişlerdi. Allah  insanın gözünü  kör  etmesin. Ama işte  dine karşı çok önyargılı  olmak  insana  hem  atgözlüğü  taktırıyor  hem de  gerçekleştirilmesi mümkün olmayacak  komploların figüranı  kılıyor  insanı. Vehmettikleri  bir  din  tehlikesine  karşı  oyuncak durumuna düşebiliyorlar. 

Medyada  Saylan’ın  evinin aranmasına  büyük tepki  gösterenler  İstek  vakfı  arsasından  cephanelik  çıkmasını  görmezlikten  geldiler.  T.C  tarihinin  bu  en  önemli soruşturmasının sulandırılmadan başarıya ulaşması  gerekiyor. Dava  adil  bir  yargılama  ortamında  devam  ettirilmeli  ve  hiçbir  baskıya  uğramamalıdır. Yargı  hem  hükümetten  hem de  medyadan  etkilenmemelidir. Saylan’ın soruşturma  kapsamında   evinin  aranması  için  kıyamet  koparan  medyanın  davanın Danıştay baskını ile birleştirilmesi  ve  Bedrettin  Dalan’ın  arazisinden  fışkıran  cephaneliği  görmezden  gelmesi  manidardır. 4. kuvvetin  adaletin  önünde  bir  set  olması  kendisi  için  tüm güven  kırıntılarının kaybolmasına  neden olacaktır. Ergenekon  soruşturması  her geçen  gün  derinleşiyor. Danıştay  baskınının Ergenekon  davası  ile birleştirilmesi  ise  Ergenekon’un  en  somut  bulgusu  olabilecek  mahiyettedir. Davanın Danıştay  baskını  ile  birleştirilmesi  darbeciler  için korkulu  bir  rüya  idi  ve  bu  gerçekleşti  artık.  Darbe  yapılması  için  uygun  bir  zemin oluşturma  amacı  ile  düşünce  dünyasına  yakın hakimleri  bile çeşitli  komplolarla  öldürtmek son derece  şeytani  bir  zihniyetin  ürünüdür. Henüz  yargı  süreci  bitmemiş  olsa da  bunun gerçekten  ispatlanması   halinde  çok  çarpıcı  bir  durum ortaya  çıkacaktır. Zira bazı  kişilerin öldürttüğü  insanın cenazesinde  gözyaşı  döktüğü  ortaya  çıkacaktır.

Ergenekon  davası  sadece  dine  alerjik  bir  zihniyetin  deşifre  olmasını  sağlamayacaktır. Aynı  zamanda  komplocu,  halkı  her  alanda  biçimlendirmeye çalışan  projenin de  iflasını gösterecektir. “28 Şubat  1000  yıl sürecek”  diyen  bir  anlayışın  içyüzü her  geçen  gün daha net bir şekilde  ortaya   çıkmaktadır.

Yorumlar