2010-05-12 00:00:00
HUKUKUN KATLEDİLMESİNİN VE ZORBALIĞIN ADI DERİN DEVLETMİDİR?
Türkiye’de oluşturulan devleti halk mı yönetiyor yoksa derin güçler mi?
Bu soru sorulunca hemen herkesin yüzünde hafif bir tebessüm belirir.Bu sorunun cevabı belidir denir hemen her kesim tarafından.Ülkede önemli sorunlar olduğu zaman anketler çeşitli sorunlar hakkında halkın tercihini apaçık ortaya koysa bile en son “derin bir sesin” ne diyeceği merakla beklenir.Demokratik bir yönetimle yönetildiği iddia edilen bu derin devletin ne olduğu da işin garibi tam izah edilemez.Kimi zaman esrarengiz tarihi arka planı olan cemiyetler, kimi zaman etkin bazı sermaye dernekleri, kimi zaman bazı gazeteler de “adı bizde saklı üst düzey bir komutan” olarak arzı endam eder derin sesler ülkemizde.
Ülkemizde son zamanlarda cumhurbaşkanlığı seçimlerinin yaklaşması ile çeşitli isimler tartışılmaya başlandı. Kimi zaman ise çeşitli komplo teorileri ve son an manevraları da ihtimal dairesine girdirilmeye başlandı.Seçimlerin zamanı belli iken ve kamuoyu anketleri halkın erken seçime sıcak bakmadığını gösterse de bir merkezden yayılan bir ses seçim olmadan cumhurbaşkanı seçilmesinin mümkün olamayacağını söylüyor.Yine bir başka derin ses cumhurbaşkanının eşinin başörtülü olamayacağını bilinçaltlarına yaymaya çalışıyor.
Düşünce ve ifade özgürlüğü alanında ilerleme katedelim derken de bir bakıyorsunuz çeşitli yazarlar ağır cezalar alıyorlar.Önceki gün sonuçlanan bazı düşünce suçu (!) cezalarına baktığımız zaman aynı zamanda cezalarda da çifte standartlar yapıldığını görüyoruz..Yazar Mehmet Şevket Eygi ve Emine Şenlikoğlu ceza alırken, bir başka düşünce suçundan mahkemesi devam eden Baskın Oran ve İbrahim Kaboğlu ceza almıyor.Biri ceza alıyor niye diğerleri ceza almıyor demiyorum.Her iki tarafta ceza almamalıdır diyorum.Şiddete davet etmediği hakaret etmediği müddetçe her düşünce özgürce beyan edilmelidir. Fakat ülkemizde hem düşünce suç olarak nitelenebiliyor hemde çifte standartlar uygulanabiliyor.
Yine en son Ömer Dinçer hakkındaki bir yargı sonucu bunun son örneğidir. Kendisine hakaret ettiğini belirttiği kişi hakkında bu kişi dava açmışken karar hukuk adına dudak uçuklatacak şekilde çıkıyor.Anayasa’yı eleştiren bir kişiye hakaret edilebileceğini öğreniyoruz bu kararla da.Oysa bazı kurumların eleştirisini yapanlara yönelik hakaretleri suç veya sorumluluk kapsamında görmeme eğilimi, açık bir hukuk ihlali olmasının yanında, bu kişilere yönelik benzer hakaret ve tehditleri özendirici niteliktedir.
Hakkı hukuku sağlayacak yargı kararlarına bakıyoruz ve derin bir hayal kırıklığına uğruyoruz Ama nereden geldiği belli olmayan bir ses “ ama onlar da derin güçlerin sevmediği kişiler canım” deyiveriyor.Sineye çekiliveriyor.Nedense milletin derinliğine inilmiyor.Oysa milletin derinliğinde hangi zamanda olursa olsun hangi şartta olursa olsun hukukun üstünlüğü yatar.Tarih boyu iftiharla anılan kulaktan kulağa yayılan güzel hadiseler hep yargının adaletli tutumu ve devletin açık yönetimi ile ilgilidir.Derin yargıyı, derin güçleri öven hiçbir rivayet yoktur.Aksine farklı dinden ve ırktan da olsa kültürümüz, adaleti ile nam bulanlar daima hayırla anmıştır.Hatta çocuklarına isim koyarken bile bu isimleri tercih ettikleri gözlenmiştir.
Cumhurbaşkanını aslında cumhur yani halkın çoğunluğu seçmelidir.Bu Türkiye’de böyle olmadığı gibi antidemokratik müdahalelere de uğratılmıştır ve halen de uğratılmaya çalışılmaktadır.Ama şu bilinmelidir ki halkımız hukuk isteyen sesini artık yükseltmeye başlamış ve bu son cumhurbaşkanlığı tartışmaları ve yargı kararları kamu vicdanında mahkum olmuştur.
Hangi kesimden olursa olsun halkımız demokrasi istemelidir.Demokrasi katledilse de umut kesilse de demokrasi istemelidir.Ne derin güçlerin adı ne de yaptığı ve yapmaya çalıştıkları kesinlikle demokrasi ile bağdaşmamaktadır.
gergerlioglu@hotmail.com
Yorumlar