2006-07-12 00:00:00
SORUNLARIZI, KONUŞULMASINI ENGELLEYEREK ÇÖZEMEZSİNİZ
Türkiye’de demokratik bir toplum yapılanmasının yansıması açısından son derece önemli olan tartışma ve karşıdakini anlayabilme alanında önemli sorunların yaşandığı gerçeği önemli bir sorun olarak karşımızda durmaktadır.
Türkiye Ekonomik ve Sosyal Etütler Vakfı'nın (TESEV) “Zorunlu göç ile yüzleşmek: Türkiye'de Yerinden Edilme Sonrası Vatandaşlığın İnşası” kitabının çalışmayı yürüten akademisyenlerce tanıtım toplantısı sırasında geçtiğimiz günlerde bir saldırı yaşandı.Kitabın tanıtımını zarar olarak gördüğü belli olan kişiler tarafından sözlü başlayıp daha sonra fiiliye dönen bir saldırı yaşandı.Daha sonra hukukçu kimliği taşıyan kişilerin ulusalcılık adına bu saldırıyı gerçekleştirdiğini öğrendik.
Türkiye uzun yıllardır güneydoğu ve doğu illerinide kapsayan önemli bir toplumsal huzursuzluk yaşamaktadır.Bölgedeki yarı savaş ortamından etkilenerek önemli bir göç hadisesi yüzbinlerce kişi arasında yaşanmıştır.Bu bazen isteğe bağlı ama çoğunlukla da zorunlu bir göç şeklinde tezahür etmiştir.Halen onbinlerce insan bu göçün sonucunda ağırlıklı olarak güneydoğunun büyük illerinde son derece zor koşullar altında hayatlarını devam ettirmektedir.Olaya şu veya bu cepheden taraf olsanız da, yaşanan insanlık dramı acı bir vakıa olarak ortadadır.Bu hadise sosyologlar tarafından incelenmesi gereken önemli bir sorun haline gelmiştir.Bu konunun gündeme getirilmesi bölgedeki soruna en insani açıdan çözüm bulunmasına da yardımcı olacaktır.Fakat bu konunun gündeme getirilmesinden bir şekilde rahatsız olanların mevcut olduğu da bir vakıadır.
Türkiye’de her açıdan önemli sorunların var olduğu önemli bir gerçek olarak önümüzdedir.Hatta bunların kimi kronikleşmiş haldedir.Düşünce ve ifade özgürlüğü , din ve vicdan özgürlüğü alanında ve kürt sorunu alanında kronikleşmiş yaraların mevcudiyeti bugün artık hiç kimsenin reddemediği gerçekler olarak önümüzdedir.Bu sorunların teröre müsamaha gösterilmeden konuşulması gerekir.Bu sorunların baskıcı güçlerin zorbalıkları dinlenmeden gündeme getirilmesi gerekir.Bu sorunların çözüm yollarını, belki ilk başta geleneksel hükmetme refleksleri oluşsa da konuşmak gerekir.
Demokratik toplumlar sorunların konuşulduğu toplumlardır.Toplumu bırakın sorununu anlatmayan bir insanın nasıl çeşitli psikiyatrik hastalıklara duçar olduğunu hepimiz biliriz.Aile içinde de mutlaka varolacak sorunlar ancak ve ancak konuşarak çözülür.Zira iki insanın bir araya gelmesi ile sorun oluşma potansiyeli belirir.Bu hele milyonlarca insanın her ırktan, her dinden, her kültürden karışık bir şekilde yaşadığı bir toplumsa o zaman kaçınılmaz bir durum oluşur.İnsanlar melek olmadığına göre birbirinin hakkını çiğneme isteği ile doludur genel olarak.Zira kendi mutluluğunu bir diğerinden eksiltmede gören veya güçsüzü görünce kibirlenme eğilimi hemen canlanıveren bir insanlık ile karşı karşıyayız.
İnsanlık tarihinin en ideal toplumu olarak gösterilen toplumlarında bile, insanların zaman zaman büyük hatalar yapabildiğini görürüz.Bunun en büyük örnekleri maalesef hakim olan bir ırkın, diğer ırkları veya kültürleri aşağılaması tarzında olabilmiştir.Veya soylarının asaleti olduğuna inananlar, hak ve adalet açısından tüm insanların üstün olduğunu görünce bunu hazmedememiştir.
Tarihin kaydettiği fazilet timsali şahıslar arasında bile bu hadiseler yaşanabilmiştir.Fakat onlar birbirleri ile konuşmayı başarmayı, öfkelerine yenilmekten üstün tutunca bu bir kronik yara haline dönüşmekten kurtulmuştur.Örnek olarak şu hadiseyi anlatalım.İslam’ı kabul eden farklı ırktan insanların yaşadığı bir toplum idi , peygamberin oluşturduğu islam toplumu.İslam öncesi ırki çekişmelerin had safhada olduğu bir yer idi Arabistan.Bir Arap olan Ebuzer ile siyahi bir köle olan Bilal’i Habeşi islam’ı kabul etmiş ve eski cahiliye davranışlarından kurtulmuş insanlardı.Fakat bu iki kişi bir insanlık hali olarak bir konuda birgün tartışırlar.Ebuzer eski zamanın alışkanlığı olan bir söz ile Bilal’e kızgınlıkla “ey kara kadının oğlu” şeklinde bir hitapta bulunur.Bu eski bir köle olan zenci Bilal’i çok üzer.Bunun üzerine Peygamberin yanına giderek “sen bize eski cahiliye adetlerini yasaklamamışmıydın?.Ama böyle bir sözle ırkım ve eski konumumdan dolayı bir aşağılanma yaşadım” der .Bunun üzerine Ebuzer’i yanına çağıran peygamber “sen hala eski cahiliyye adetlerinden kurtulamadınmı” diyerek azarlar.Bunun üzerine Ebuzer siyahi Bilal’in evine giderek onun kapısının eşiğine sırtüstü yatarak alnını eşiğe koyar.”Bu hatayı yapan Ebuzer’in alnına basarak dışarı çık ki ey Bilal, ben hatamdan dolayı ancak böyle senden özür dilemiş olayım” der.Dışarı çıkıp yerde yatan Ebuzer’i gören ve halen öfkeli olan Bilal ise bu manzarayı görür.Bunun üzerine gözleri dolar.
Ebuzer’i ayağa kaldırır ve ona sarılarak alnından öper.”Sen bu erdemi gösterdinse alnına basılacak adam değil, alnından öpülecek adamsın” der.
İşte bu olay bize insanlar arasında ırk açısından önemli sorunların yaşanabileceğini fakat çözüm yolunda nefse mağlup olmadan tedavi edici adımların atılabilmesi halinde sorunların halledilebileceğini gösterir.
Sorunları zorbalıkla dayatmak , askeri tedbirlerden başka çözüm olamayacağını bellettirmeye çalışmak ancak sorunları ağırlaştırır.Tarihten küçük bir kesit alarak, aslında sorunların çözümünün adaleti sağlama özlemi olursa, nasıl çözülebileceğini anlatmaya çalıştık.
Oysa günümüz toplumunda bırakın sorunu konuşmayı bu sorundan dolayı ortaya çıkan insani sorunların bile konuşulması zorbalıkla engellenmeye çalışılıyor.Bu davranış ise demokrasiyi imha eden bir faşizm gösterisinden başka bir şey değildir.Türkiye’nin sorunlarını çözmesi için ilkönce konuşmayı, anlamaya çalışmayı öğrenebilmesi gerekir.Bunu da aşmak, aslında bir takım maksatlı güçlerin dışındaki halkımız için hakikaten hiçte zor değildir.
Yorumlar