2012-03-16 00:00:00

İşte budur…

Gayri meşruya, “bizim-sizin”, “benim-onun” ayrımı yapmadan her koşulda karşı çıkabilmek “zihin özgürlüğü”nün “olmazsa olmaz” koşuludur.

Bir süre önce aramızda bunu, içten gelen samimiyetle mükemmel biçimde başaran bir insan vardı.

Şu satırları onun arkasından yazmıştım:

“İtiraf etmeliyim ki, hemen her zaman, duygunun siyasete bakışta nesnelliği engellediğini düşünenlerden biri oldum. Duygu merkezli tutumların sıkça akli ve adil olma hissini devre dışı bıraktığı, güçlü aidiyetçiliklere yol açtığı kanaatini taşıdım.

Bugün siyaset ve duygu ilişkisine farklı bakıyorum.

Bunu bir arkadaşıma borçluyum.

Onda heyecan ve mesafenin bir arada yaşayabildiğini gördüm. Ondan duygu yoğunluğuna rağmen meselelere uzak açıyla bakmanın mümkün olabileceğini öğrendim.

'Demokrat tutum, fikir ve tavır, kan ve canla ifade bulunca insan olma haline nasıl sirayet eder…', belki de fark ettiğim buydu…

Onda aidiyet, millet, mağduriyet, demokratlık duygularının nasıl oluştuğunu, nasıl dışa vurduğunu gördüm, öğrendim…”

Hrant Dink'ten söz ediyorum…

Onunki herhangi bir aidiyet değildi…

Değil mi ki, bu acılı topraklarda gayrimüslim olmak, özellikle Ermeni olmak, her tür geniş ya da uzak açıyı, her tür mesafeyi altüst eden, içe kapalı, suskun ama öfkeli, yaşanmışlıkların ve duyguların merkezde olduğu bir kimliğe işaret eder.

Peki bu kimlik “korkusu”na el verir mi?

Hrant vermişti…

O suskun ama ateşli kimlikten gelen bir adam, irade ve cesaretle, kendisiyle konuşarak yol almış, örneğin başörtüsüne, örneğin İslami varoluşa, onların hak arayışına tarihsel yüküyle içten, açık, önemli bir destek vermişti.

Peki, nasıl?

Kimlik ile tam özgürlükçü duruşu birleştiren iki araç vardır:

İlki vicdandır…

İkincisi demokratlık…

Vicdan tarifsizdir…

Demokratlık ise yarını farklı olanla birlikte düşünme ve kurma fikri demektir, bu istikamette toplumsal ve siyasal meşruiyet arayışı demektedir.

Bugün en çok bu konuyu tartışmaya ihtiyacımız var, en çok bu tür davranışları görme, hissetme ihtiyacımız var.

Cemal Uşşak, Hilal Kaplan, Özlem Albayrak, Yasin Aktay gibi isimlerin arasında olduğu İslami kesimden bir grup aydın bir bildiri yayınladılar geçenlerde ve dediler ki:

“Hrant Dink'in katledilmesinin üzerinden beş yıl geçti. Ancak aradan geçen onca yıl boyunca, bu cinayetin bütün boyutlarıyla aydınlatılması için gerekli irade oluşmadı (…)

Adaletin yerini bulmasını bekleyen bizler, bu tablo karşısında derin bir hayal kırıklığı içindeyiz (…)

Bir insanı haksız yere öldürenin tüm insanlığı öldürmüş' gibi olduğuna inananlar, her durumda adaleti üstün tutmak ve hakikatin şahitliğini yapmakla yükümlü olanlar, bu aleni haksızlık karşısında da susamazlar (…)

İslami hassasiyet sahibi tüm kişi ve kuruluşları kendi davalarına sahip çıkmaya, sorumluluklarının gereğini yerine getirmeye ve heba edilen beş yılın ardından, kapsamlı ve sahici bir yargılamanın gerçekleştirilmesi için her kesimden vicdan sahibi insanlarla beraber daha aktif bir şekilde çalışmaya davet ediyoruz.”

İşte budur…

İhtiyacımız olan budur…

Gideceğimiz yer de budur, bu olmalıdır.

yeni şafak

Yorumlar