2008-11-10 00:00:00

ALEVİLER DİN VE VİCDAN ÖZGÜRLÜĞÜNÜ SONUNA KADAR KULLANABİLMELİDİR

Resmi bir din anlayışı ile laiklik koruma altına alınmaya çalışılmış, farklı dini gruplar bu anlayışa göre konumlandırılmıştır. Ülkemizde Aleviler de dini ayrımcılıktan en büyük zarara uğrayan gruplar arasındadır. Dini bir görüş sahibi olan kişiler farklı inançları doğru bulmayabilir ama örneğin Alevilerin kendi doğru bildiği inançlarını uygulamasına karışmamalıdırlar.

Aleviliğin müntesipleri tarafından sınırları çizilen bir grup hakkı olduğu teslim edilmelidir. Din veya inanç grupları kendilerini ne şekilde tanımlıyorlarsa, o isim veya inanç tanımında kabulleri gerekir. Bu bağlamda Alevilerin İslam'ın içinde veya dışında olduklarına dair Alevi dışı kişi, grup, mahkeme veya devlet tanımları inanca müdahale oluşturmaktadır. Homojen bir Alevi kimliği/inancı bulunmamaktadır ve bu beklenmemelidir de. Bu bağlamda Diyanet işleri başkanlığının veya AİHM'in kararındaki alevi tanımları din ve vicdan özgürlüğüne aykırıdır.

Türkiye'de Aleviler, devletin en temel ilkesi konumundaki “Türkiye'ye özgü” laiklik ilkesinin uygulanmasından dolayı mağdur edilmektedirler. Devlet, din ve devlet işlerinin birbirinden ayrılması gerektiği iddiasında olmakla birlikte, anayasa mahkemesi kararında belirtildiği gibi aslında net bir ayrılığı değil, kendisi tarafından dini alanı düzenleme, din adamı yetiştirme, zorunlu din dersi verme vs. şeklinde dine müdahale edip yönlendirme amacındadır. Devlet, Alevi vatandaşlarına İslam-Sünni/Hanefi inancını zorunlu olarak öğrenmesi, alevi köylerinde kendi yaptırdığı camiye gitmesini önermektedir. Bu şekilde Alevilerin homojen olmayan tüm inançlarını bir alanda, islam'da ki yerine göre tanımlamakta, ibadethanesinin cami olması gerektiğine, Cemevinin ibadethane sayılamayacağına karar verebilmektedir. İnanca yapılan bu müdahale din ve vicdan özgürlüğünü ihlal etmektedir.

Milli Eğitim Temel Kanunu gereği “Din kültürü ve ahlak öğretimi ilköğretim okulları ile lise ve dengi okullarda okutulan zorunlu dersler arasında yer alır.” hükmü gereği uzun yıllar Sünni/Hanefi inancını öğrenmek zorunda kalmışlardır. Zorunlu din dersi, bu dersi öğrenmek istemeyen kişiler için din ve vicdan özgürlüğünün ihlalidir.
Eğitimde anne babanın çocuğuna tercih ettiği dini eğitim Türkiye'de yapılamamaktadır. .İHAS'ın Ek 12 nolu protokolünün onaylanmamış olması Alevileri de mağdur etmektedir. Aleviler ve tüm dindar aileler çocukları için tercih ettikleri dini eğitimi alabilmelidirler. Aleviler din okulu açabilmeli, kendi dini liderlerini seçebilmelidirler.
Alevilik inancı üzerine kurulan dernekler uzun yıllar süren hukuki mücadeleleri kazanarak kapanmaktan kurtulmuştur. Bu mağduriyetleri bir daha yaşamamalıdırlar.

Camilerin faydalandığı elektrik, su, kadrolu personel ve diğer desteklerden cemevleri faydalanamamaktadır. Camilerde imamlara maaş ödenmektedir. Cem evlerinde ki dedelere ve personellere, talipleri olması halinde dahi maaş ve diğer destekler sağlanmamaktadır. 67 bin 218 Kadrolu caminin olduğu düşünüldüğünde, alevilerin de katkı sunduğu/vergi ödemesiyle cami çalışanlarına ödenen maaşların varlığı, dini alana müdahale, mülkiyet hakkının ihlalidir. Bir dönem Alevi köylerinde camiler yaptırılmıştır. Alevilerin camiye gitmedikleri, ibadethane olarak cem evlerini kullandıkları bilindiği halde, devlet kaynaklarıyla o köylere cami yapılması din ve vicdan özgürlüğüne aykırıdır.

Diyanet işleri başkanlığı,Başbakanlığa bağlı olarak, devletin dini/ dindarları hatta Alevileri kontrol aracı olarak kurulmuştur. İslam/Sünni/Hanefi anlayışına tabi bu devlet kurumu, Alevilere resmi anlamda ayrımcılığın kaynaklığını teşkil etmektedir.Devlet dini biçimlendiren değil, kendisini ifade etmesine yardımcı olan olmalıdır

Alevi sivil bireyler, Sünnilerden de ayrımcılığa maruz kalmışlardır. Toplumsal bilinçaltı, farklılıklara tahammül ve eşit vatandaşlık anlayışı ile yer değiştirmelidir.

Aleviler isterlerse adlarını taşıyan parti kurabilmeli ve diyanet işleri başkanlığının kapatılmasını parti kapatma tehlikesi hissetmeden dillendirebilmelidirler.

MAZLUMDER İnsanların sahip olduğu kimlikleri, farklılıkları bir dışlama aracı olarak değil, ortak yaşamda zenginlikler olarak görmektedir. Devletin kendi ideolojisini insanlara dayatmaktan vazgeçmesini , tüm insanlara eşit ve nötr durmasını, özellikle dini alana müdahale eden yapı olmaktan çıkmasını istemektedir.

MAZLUMDER Genel Başkanı

Dr. Ömer Faruk GERGERLİOĞLU

Yorumlar