2010-06-12 00:00:00

İHH'nın yardım gemisinin engellenmesi ve İsrail tarafından yapılan katliam sonrası ortalık durulduktan sonra farklı görüşler belirmeye başlandı. Götürülen yardımın insani yardım olmayıp islami yardım olduğu, hükümetin niye bu konvoya izin verdiği ve otoriteye yani İsrail egemenliğine niye boyun eğilmediğine dair sorular sorulmaya başlandı. Yine İsrail'e yönelik Cumhurbaşkanı ve Başbakan düzeyinde gösterilen sert tepkinin fazla ileri boyuta gitmemesi gerektiği bazı çevrelerde dillendirilmeye başlandı..

Bu arada İsrail katliamlarına devam etti. En son Gazze açıklarında dalış yapan 4 balıkçıyı acımasızca öldürdü. Bu olay da son derece önemlidir.Zira giden 4 can dır ve sergilenen büyük bir keyfiliktir. Zaten bu olay sonrası gösterilen büyük tepkinin Filistin tarafında oluşturabileceği farklı bir duygu da dünya tarafından uzun yıllardır kanıksanılmalarının getirebileceği hüzündür. Zira Filistinliler her gün öldürülüyor ve kimsenin umurunda olmuyor . Vak’ayı adiyeden kabul ediliyor. Zaten gemi olayının büyük infialinden sonra Filistinlilerin “Biz yaşanılan bu gemi olayının benzerini her gün yaşıyoruz” diyerek biraz da sitem yolu beyanları gözlerden kaçmamalıdır.

Gazze’de ne olmuştu ve yıllardır bu abluka niye var? Öncelikle şunu bilmek lazımki ortada açık bir şekilde demokrasiye saygısızlık vardır. Seçimleri kazanan HAMAS hükümetini boğmak için İsrail'in yaptığına patron devletler göz yummakta ve medyanın da olayı gündemleştirmemesi ile sessiz bir vahşet her gün Gazze'de işlenmektedir. Bu zorbalığa müslüman olmasanız da kayıtsız kalmamanız insan olmanızın doğal sonucudur. İsrail güya abluka ile hükümeti çaresizleştirecek ve hizmet alamayan halk HAMAS’tan vazgeçecek. Bu ahlaksız bir istektir. Bunu engellemek için de dünyanın 32 ülkesinden insan hakları aktivistlerinin Gazze'ye koşturması son derece doğaldır. Gazze'ye girmesi demiyorum zira Gazze'ye giremiyorlar ancak koşturabiliyorlar. Hükümetin İHH gemisini niye durdurmadığına ilişkin bir soru da anlamsızdır. Zira STK'lar devlet ve hükümetlerden bağımsız oluşumlardır. STK'ları şuna buna yakın diye bölebilirsiniz ancak bir dernek veya vakıfa sivil toplum kuruluşu demenin zorunlu sonucu olarak onun politikalarının devlet veya hükümetten bağımsız olduğunu bilmeniz gerekir.

Ayrı bir eleştiri ise yardımın insani değil islami olduğu yönündedir. Yardıma soğuk bakarak farklı mağduriyet noktalarına, farklı haksızlıklara niye aynı duyarlılığın gösterilmediği ileri sürülerek yardımı mahkum etme girişimleri mevcuttur. Farklı mağduriyet bölgelerine yeterli ilginin gösterilmemesi bu yardımında yapılmaması gerektiğini göstermez. Gazze'de sadece işsizlik, sefalet değil zorbalıkla bir ülkenin diz çöktürme girişimi mevcuttur. Bir soykırım girişimi mevcuttur. Amerika'nın işine geldiği zaman bazı şeyleri nasıl görmediğini bazı şeyleri de nasıl abarttığını iyi biliyoruz. İHH ve diğer ülkelerden gelen yardım gönüllüleri vicdan sahibi kişi ve kuruluşlardır.Yaptıkları fedakarlığı boşa çıkarmak, küçümsemek ve hatta zararlı olduğunu ima etmek için böyle yandan cevap yollarına, imalara başvurmak son derece nahoştur. Haklar birbirinden bağımsız olarak ele alınır. Birine dikkat etmemeniz diğerine de dikkat etmemeniz gerektiğini çıkarmaz.Zaten hakların verilmesini istemeyenler bu tarz itirazlara her zaman başvururlar.Bu bizim de pratikte çok yaşadığımız bir zemin kaydırmaca taktiğidir.Örneğin başörtüsü yasağına karşı çıktığınızda başka bir haksızlığa niye karşı çıkmadığınız ve dolayısıyla başörtüsü yasağını da gündemleştirmemeniz gerektiği söylenmiştir.Başka bir haksızlığı görüp görmeme ayrı bir meseledir ve hakikaten de çifte standartsız bir insan hakları mücadelesi yapılması gerektiği apaçık ortadadır. Ancak bu kimsenin görmek istemediği bir haksızlığa karşı çıkmamanız gerektiğini göstermez.

Haksızlığa karşı çıkarken otoriteye karşı çıkılmaması gerektiği yönündeki beyan ise üzerinde etraflıca durmayı gerektirir. Zira haksızlığa karşı çıkmak demek otoriteyi eleştirmek demektir, otoriteye itaatsizlik demektir. Otoriteye karşı çıkılabilir fakat şekli tartışılabilir. Sivil itaatsizlik mi pasif direniş mi vb konular üzerinde farklı fikirler olabilir ve bu da son derece doğaldır. Yalnız otoriteye itaat ifadesi ile ne kastedildiği ayrıntılı anlatılmadan gündeme getirilirse buna itirazımız olur. Zira zorbalar her zaman haksız uygulamalarına, zalim otoriter güçlerine sorgulanmadan boyun eğilmesi gerektiğini söylemiştir. Konu ile ilgili bir hatıramı anlatmadan geçemeyeceğim. Kocaeli'de uzun yıllardır başörtüsü konusunda eylemler yapmışızdır. Bu eylemlerde dünya’da ve Türkiye'deki başörtüsü dışındaki farklı birçok haksızlığı da gündeme getirmişizdir. Bu gösterilerin yıldönümlerinde İzmit’te büyük yürüyüşler yaptığımız herkesin malumudur. Bir yürüyüşümüz öncesi Emniyet müdürlüğü tarafından önemli bürokratik zorluklar ile karşılaşmıştık. 2911 sayılı yasa çerçevesinde istenmemesi gereken yasadışı istemlerle karşılaşmıştık. Yürüyüşü engellemek için dönemin Emniyet müdürü Hüseyin Namal üstün bir performans sergilemişti. Biz ise yürüyüş alanına kadın çocuk ve orta yaşlı erkeklerin çoğunlukta olduğu bir sivil ve barışçı topluluk halinde gelmiş idik. Yürüyüşü yaptırmayacağını ve geçit vermeyeceğini beyan eden dönemin Emniyet müdürü şahsıma” sen kim oluyorsun da devlete kafa tutuyorsun” diyordu biz de ona “biz hakkımızı arıyoruz ve barışçı bir eylem yapacağız bunu yasadışı bir otoriterlikle engelleyemezsiniz” diyorduk. Sonunda güvenlik güçlerine müdahale etmeden yürüdük ancak biber gazları ve joplar ile engellendik. Ardından haksızlığa karşı bu büyük direnişi ve ısrarı gören otorite sahibi müdür yürüyüşe izin vermek zorunda kaldı. Biz orada hiçbir emniyet mensubuna zarar vermedik onlar topluluğa zarar verdi ve fakat sonunda sivil direniş kazandı. Yasayı kafasına göre yorumlamaya çalışan otoritenin haksızlığını herkes gördü.

İHH gemisi ile ilgili böyle itirazlar yapılabilir ve tartışılabilir belki. İHH gemisi kendilerinden sonra Gazze'ye ulaşma denemesi yapan Rachel Corrie isimli irlanda bandıralı insani yardım gemisi gibi meşru müdafaa göstermeden teslim olmayı tercih edebilirlerdi. Bu ayrı bir konudur. Meşru müdafaa göstermek veya göstermemek farklı seçeneklerdir. Ancak haksız otoriteye boyun eğmemek ve hakkı talep etmek ancak ve ancak onurlu insanların işidir. Bir şekilde zorba otoriteye karşı çıkmalısınız. Bunun barışçı yollarla olması tercih edilenidir. Otorite “keyfim böyle istedi, uyacaksınız” der ve uyarsanız hata etmiş olursunuz. Haksız otoriteye boyun eğme zamanla kişinin şahsiyetini za'fa uğratır ve karakterini bozar. Geçici bir dünya hayatında geriye bırakacağınız erdemli işler sizden kalan ve sizinle gidenlerdir. İsrail özür dilemeyeceğini söylemiştir. Diplomatik ilişkilerin kesilmesi savaş ilanı demek değildir ve şu anda artık bu denli sert demeçlerden sonra yapılması gereken devlet tavrı bu olmalıdır.

Yorumlar