2013-06-03 00:00:00

Ömer Faruk Gergerlioğlu – Aktivist
 
Çözüm sürecini nasıl değerlendiriyorsunuz?
 
Çözüm sürecini 20 yıllık bir uzatmanın bitişi olarak görüyorum Özal'ın şüpheli ölümü öncesinde bitirilebilecek bir savaşın gecikmeli de olsa bitişi çok güzel. Sadece savaşın bitişi tabii ki sorunun bitişini göstermiyor. Süreç birbirinden yer çekiminin aksi istikamette uzaklaşan kesimlerin birbiriyle tekrar kucaklaşmasını sağlar. Savaşın durması normalleşmenin başlaması açısından çok önemli. Kavga ortamında anlayış, empati olmaz. Barış ortamının getirdiği güzellikleri çevremde ve bana yansıyan birçok yerde görüyorum ve çok mutlu oluyorum. İlk önce konuşmak lazım, konuşanların birbirini daha çok anladıklarını ve aradaki gerilimin düştüğünü gözlemliyorum. Bu topraklarda yaşayan insanlar 90 yıl önce kendilerine dikte edilen ve parçalayıcı etkili bu zulümatı yok edip eşitlik ve  kardeşlik üzerine kurulmuş bir binayı inşa edebilirler. Süreç karşılıklı ana mutabakatlar sağlandığı için olumlu ilerliyor. Ama zor kavşak anayasa tartışmalarıyla olacak.

 

 
Akil insanlar projesi’nin çözüm sürecine etkisi nedir sizce?
 
 
Akil insanlar çözüm sürecine katkı sağladılar. Mağdur olan bölgelerde büyük bir destek ile karşılanmaları çözüm sürecinin Kürtler arasında büyük destek bulduğunu gösteriyor. Batıda milliyetçi anlayışların yüksek olduğu yerlerde hakaretlere, tacizlere sabrederek çok değerli bir iş yaptılar. Batıda da aslında önemli oranda olumlu destek vardı. Ancak iyi örgütlenen ulusalcı ve milliyetçi gruplar provokatif eylemler yapabildiler. Bu gösteriler sessiz çoğunluğun çözüm süreci karşısındaki olgunluğunu örtmeye çalışsa da “bekle gör ” diyen çoğunluğun çözüm süreci için daha olumlu oranlara yükselişini engelleyemedi. Akil insanlar toplumdaki gerilimin konuşarak ortadan kalkmasına yardımcı oldular. İlk ziyaretlerinde  akil insanlara tepki gösterenlerin ikinci ziyaretlerde sakinleştiği ve daha mantıklı tavırlar sergilediğinin gözlenmesi genel olarak akillerin başarılı bir çalışma yaptıklarını gösteriyor.
 
PKK silahları ebediyen nasıl gömebilir, bunla ilgili PKK ve devlete düşen sorumluluklar nelerdir?
 
PKK silahları gömme konusunda eşit bir vatandaşlığın oluşup oluşmayacağını gözlüyor. Önceden de sınır dışına çekilip silahları geçici bırakan örgüt kalıcı barışı sağlayan adımların atılmadığını görüp tekrar silaha sarılmıştı. PKK da silahlı mücadelenin sonu olmadığını bu mücadelenin sonuç almada bir aşama olduğunu düşünüyor. 30 yılda karşılıklı on binlerin  ölmesiyle alınan, verilen toprak yok. Ayrılma Kürtler için tabii bir hak ancak bu topraklarda böylesi bir ayrılma bizi halklar arası Suriye ve Irak cehennemlerine benzetebilir. Zira çok içiçe geçmiş bir yapı var. Bunun için şimdilik tarafların eşit vatandaşlık anlayışını beraber yükseltmeleri gerekiyor. Şu an çok belirgin açıklamalar yapamasa da hükümetin devletin de desteğini alarak önemli eşitlik adımları atmayı düşündüğünü tahmin ediyorum. PKK kalıcı adımları atmadan silahları gömmez ancak tekrar silahları devreye sokmasının da yeni çözümsüzlükler olduğunu bilerek zaman tanımalı. 90 yıllık mesele 3-5 ayda çözülebilecek bir durumda değil. Toplumun birbirine yaklaşmasını, aradaki buzdağlarının kırılmasını bu toprakların ana mayası olan merhamet, sevgi ve kardeşliğin güçlenmesini beklemelidir. Bu beklenmeden yapılacak anayasa sun'i bir yapı oluşturabilir ve yeni sorunları ortaya çıkarabilir.
 
''Çözüm Sürecindeki Türkiye ve Kader Birliği'' Yazı dizisi
 
Hazırlayan: Behmen Doğu
 
Binlerce insanın yaşamına mal olan bir iç savaş nihayet bitiyor.

PKK ve devlet arasında 30 yılı aşkındır devam eden düşük yoğunluklu savaş Abdullah Öcalan’ın Diyarbakır Newroz’unda yaptığı çağrıyla son erdi.

PKK, liderinin çağrısına önce ateşkes sonra da geri çekilme ile olumlu yanıt verirken Hükümet de Akil insanlar projesiyle çözüm sürecinin ilerlemesi için destek sundu.

Hükümet, geri çekilen PKK gerillaları ile bir temas/çatışma yaşanmaması için son derece dikkatli davrandı. Aylardır bir can kaybının yaşanmaması, Ak Parti ve BDP’li politikacıların çözüm sürecine uygun tavır takınmaları toplumda kalıcı bir barış adına umut ve heyecanla takip edilmekte. Hür Bakış internet gazetesi olarak, içinde bulunduğumuz Çözüm sürecini, Akil insanlar projesini, PKK’yi, anadil hakkını ve yapılması düşünülen yeni anayasayı konuklarımıza sorduk. ‘’Çözüm sürecindeki Türkiye ve kader birliği’’ yazı dizimizin barışa, çözüm sürecine katkı sunması dileğiyle…


Kürtlerin anadilde eğitim talebi hakkında ne düşünüyorsunuz?
 
 
Kürt sorunu esas itibariyle bir dil sorunudur. PKK'lıların dağa çıkış öykülerini dinlediğinizde dağa çıkış kararında  dilini konuşamayan kişilerin duygusal kararlarını göreceksiniz. Anadil sorunu eğitimde ve resmi dilde bir yere yerleştirilmeden eşitlik zor hissedilir. Güven verici anadil serbestîleri oluştuğu oranda güven ve normalleşme sağlanacaktır. Bunun çok zor olacağını da sanmıyorum. Bu topraklardaki kimlikler birbiriyle kavga etmeyi değil birbiriyle güçlenmeyi tercih edecektir. Çok umutsuz ve karamsar olmaya gerek yoktur. Kimlikler tepelerinde tahakküm etmiş tornacıya rağmen birbiriyle iç savaşa girmeyi değil kardeşçe bütünleşmeyi seçecektir. Buna tüm kalbimle inanıyorum. Başkasının anadili ilk başta kişilere yabancı gelse de kendi dilinin yasaklanması konusunda empati yapan anadile saygısını geliştirecektir. Ön yargıların  devlet diktesi kalktıktan sonra bilinçaltlarından yavaş yavaş silineceğini düşünüyorum. 
 
 
Kalıcı bir barış ve huzur ortamı için nasıl bir anayasa yapılmalı?
 
 
Anayasa eşit vatandaşlığı sağlamazsa bir yere gidilemez. Kaybedilen bir 100 yıldan sonra yeni bir 100 yıl daha kaybetmemek için acele etmeyelim. Toplumun da hazmedeceği adil bir anayasa oluşması için sıkı bir alt yapı çalışmasını devlet ve sivil toplum birlikte örgütleyelim. Sadece devletten beklemekle olmaz. Sivil toplumun yeni ve adil bir anayasa yapılması için alt yapı çalışmalarında büyük efor sarf etmesi gerekir. Bize dikte edilen Türkçülükten sonra aslında normal olan eşitliği nasıl sağlayabileceğimizi kara kara düşünüyoruz. Aslında normal olan buydu. Sıkıntılı bir dayatma yaşadık ve çok küçük bir azınlık dışında herkes dayatmaların gayri tabiiliğini gördü. Farklı kimliklerin bu topraklar için bir çiçek bahçesindeki güzellikten başka bir şey olmadığını sürekli işlemeliyiz. Kimse kendisinin en haklı ve çok olduğunu düşünerek asimile ve dışlamayı esas alan tavırlara yönelmemelidir.
 

 

Yorumlar