2014-08-18 00:00:00

Röportaj: Behmen Doğu
 
Dr. Ömer  Faruk  Gergerlioğlu ile Cumhurbaşkanlığı seçimleri, Dış politika, IŞİD, Hükümet-cemaat kavgası, Ezidilerin yaşadığı trajedi üzerine röportaj gerçekleştirdik. Herhangi bir yere angaje olmadan, tarafsız, hakperest duruşu olan önemli aydınlardan bir Sayın Gergerlioğlu. IŞID zihniyetinin kodlarını Haricilerle izah eden Gergerlioğlu, Müslümanların Ezidilere yapılan katliam karşısında yeteri kadar tepki vermediği görüşünde.

 

Cumhurbaşkanlığı seçim sonuçlarını nasıl değerlendiriyorsunuz?

 
Cumhurbaşkanlığı seçimleri önemli bir sürpriz oluşturmadı. Erdoğan'ın Cumhurbaşkanı olacağı, İhsanoğlu'nun başarısız olacağı ve Demirtaş'ın önemli bir çıkış yapacağı tahmin edilebiliyordu. 
 
Seçim, Erdoğan'ın siyasetin en alt basamaklarından başlatarak yürüttüğü mücadelesinde zirveye çıktığını, Türkiye'de kimseye nasip olmayan  süre ve nitelikteki başarıya ulaştığını gösteriyor. Erdoğan bu başarıya liderlik yeteneklerini iyi kullanarak ve toplum nezdinde kazandığı prestijiyle ulaştı. Ufukta karizmatik ve organizasyon yeteneği daha güçlü bir lider görünmediğine göre uzun sayılabilecek bir süre daha popülaritesini devam ettirecek gibi. Otoriter yönelimleri sanıldığı kadar toplum tarafından tepki çekmeyen Erdoğan aldığı oy oranıyla daha da otoriterleşecektir ancak bundan dolayı taraftar desteği eksilmeyecektir.
 
İhsanoğlu'nun çatı adaylığı daha ilk günden tutmayacağı belli olan düşük yapmış bir projeydi. Çatı formülü en başta “anti Erdoğancılık'a” kilitlendiği için kaybedecekti. Erdoğan’a karşıysanız ondan daha güçlü somut teklifleriniz ve uygulama pratikleriniz olmalı. Ekmeleddin İhsanoğlu, Erdoğan gibi güçlü bir adaya karşı siyasetin içinden gelmeyen ve empoze edilmiş görüntüsüyle bir demet çiçek gibi sunulan ama yapaylığı hemen fark edilen bir yanılgıydı. 
 
CHP ve MHP alternatif olamamanın zavallığını bir yenilgi daha alarak yaşadılar. Seçecekleri adayın neden kendi adayları olması gerektiğini bile tespit edemeyen Kılıçdaroğlu ve Bahçeli’nin gizli kapaklı bir projenin piyonu olması, zaten sonun başlangıcıydı.Kendilerini sahte bir şekilde ifade eden aday yerine, geçirecekleri gerçek dönüşümü gösterecek bir aday bulabilseydiler biraz başarı şansları olabilirdi.
 
Seçimin en karlısı olan Demirtaş ise Çatı formülüyle oluşan boşluğu ve ihmal edilen düşünce ve kesimlerin sözcüsü olmak gerektiğini gördü ve bunu başardı. Yakın bir zamana kadar Batı'da şeytanlaştırılmış bir yapının ve adayının Cumhurbaşkanlığı adaylığındaki kendini anlatma fırsatını iyi değerlendirdi. HDP'ye oy vermeyi hiç düşünmeyen kesimlerin oyunu aldı ve bu seçimde  kendisine oy vermeyenlerin bir kısmının zihninde oy verilebilecek bir aday olduğu imajını oluşturmayı başardı.
 
Seçimin en çok kazananıydı zira zaten kazanma stresi yaşamıyordu ve Cumhurbaşkanı olmadığı halde kaybedenler safına yazılmadı. Aksine psikolojik eşiği aşarak bir sonraki seçim için çok önemli bir sıçrama yapabileceğini gösterdi. CHP ve MHP'nin bocalama ve alabora hallerinin devamıyla genel seçimlerde ana muhalefet partisi adayı olabileceğinin sinyalini verdi. 
 
HDP Eş Başkanı Demirtaş’ın Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde aldığı oy oranını HDP’ye teveccüh mü  yoksa Demirtaş’ın kişisel karzimasıyla mı açıklarınız?
 
 
Demirtaş'ın yüksek oy oranı en çok Demirtaş'ın performansı ile izah edilebilir. Şimdiye kadar imajını değiştirme ihtiyacı hissetmeyen bir partinin güler yüzlü, esprili ve hazırcevap adayının  sıçrama oluşturacağı belliydi. Çatı adayının çok zayıf kalması  az da olsa bu yükselişi etkiledi. Önceki seçimlerdeki çok alternatiflilik yerine 3 kişilik aday listesi de  Demirtaş’ın görünürlüğünü arttırdı. HDP  önceki seçimlerdeki ideolojik  duruşuyla başaramadığı sıçramayı, kitleselleşme şansının öğelerini iyi kullanarak bu seçimde aştı. HDP’yi,  zorlandığı Türkiyelileşme atağında Demirtaş’ın başarılı kişisel imajı fişekledi. HDP Türkiyelileşmeyi devam ettirmeli. Ancak bunun kalıcılığı, sahici bir şekilde İslami kesime  açılma, tedirgin Türklere empati yaptırarak kendini anlatma ve  keskin ideolojik duruşlar yerine daha insani temaslarla başarılabilir. HDP’nin Türkiyelileşmesi sadece Türkiye’de değil tüm dünyada Kürt sorununun daha iyi anlatılmasını ve anlaşılmasını sağlayacaktır. Büyük sorunları bünyesinde halen çok ağır bir şekilde yaşayan Ortadoğu’da buna çok büyük bir ihtiyaç vardır. Kabuğuna çekilmek hem sahibine bir şey kazandırmaz hem de karşısındakinin tanımadığına olan yabancılığını devam ettirir. Kim inisiyatif alırsa o kazanır. Bu, farklı Kürt yapıları için de geçerlidir.
 
Seçim öncesi, Anket şirketlerinin ‘’hedefi tutturamaması’’ ve sandığa gitmeyen milyonlarca seçmeni nasıl değerlendiriyorsunuz?
 
 
Anket şirketlerinin manipulasyon yapmaya çalıştığını tahmin etmiyorum. Yaz aylarının ikamet belirsizliği ve Erdoğan’ın ilk turda olmasa bile ikinci turda seçimi alacağının anlaşılması seçmeni isteksizleştirdi. Anketlere seçmenin  oy verme  hevessizliği yansımadı. Anketlerde ilk turda bile Erdoğan’ın alacağının görülmesi Erdoğan yanlıları ve karşıtlarında rehavet oluşturdu. Ancak heyecanı yükseltilmiş bir seçim olsaydı bile Erdoğan’ın seçimi kazanacağını düşünüyordum. Diğer adayların Erdoğan’ın kişisel karizma oranının yanına yaklaşamamalarının belirginliği,  genel ve yerel seçimden daha farklı bir şekilde Ak Parti adayının öne geçmesine neden oldu.
 
Hükümetin cemaatle kavgası devam ediyor. Hükümet, Cemaate mensup veya mensup olduğundan şüphelendiği binlerce kişiyi tasfiye ve tayin etti. Ne olacak bu kavganın sonu?
 
 
Hükümet Cemaat  kavgası bir gün bitecek zira ikisi de birbirini bitirebilecek güçler değil. Ak Parti halen çok yüksek bir doğal  ilgi ve güç odağı, Cemaat da yılların profesyonel çalışmalarının, halka ulaşmanın  ürünü bir yapı. Cemaat kısa süreli ağır hasarla kavgayı atlatır ancak sonrasında toparlar, eski gücüne ve hatta daha fazlasına kavuşabilir. Zira topluma ulaşacak mekanizmaları biliyor ve  şimdi ağır yara alsa da zamanla bunu yine iyi işletecek. Kavga kısa sürede bitmez, Erdoğan’ın çok kızgın olması kavgayı uzatıyor. Gülen, Erdoğan’ın kavgayı bitireceğine inansa yumuşak mesajlar verecek ancak o Erdoğan’ın çok kızgın olduğunu görüyor. Erdoğan Cemaat’a ileri düzeyde bir hasar verdiğini gördükten ve inandıktan  sonra kavgayı bırakır.
 

Yolsuzluk ve rüşvet operasyonu kapsamında Eski Bakanlar ve Başbakan Erdoğan’la ilgili iddiaları nasıl yormuluyorsunuz. Sizce Hükümet iddiaları, operasyonu boşa çıkarmak için yargıya ‘’ayar’’ mı verdi?

 

Hükümet kendisine darbe yapıldığına inandı ve inandırttı. Ortaya çıkan iddiaların bir kısmının doğru olduğunu halkın da bildiğini ancak Erdoğan’ın popülaritesi yüzünden buna dönüp bakılmadığını düşünüyorum. Halk kendisi tarafından gözden düşürmediği bir iktidarın sun’i yöntemlerle zayıflatılmasına prim vermedi. İktidarın gözden düşmesi halka yansıyan icraatlardaki başarısızlıkla ve oluşan genel memnuniyetsizlikle olur. Bu yüzden iktidarın yargı’ya yaptığı müdahaleler çoğunlukla tepkiyle karşılanmadı. İktidarın yargı’ya “ayar” verdiğini görmeyen, anlamayan kalmadı.

 

IŞİD’in barbarlığını salt ‘’reaksyonel tepki’’ ile açıklamak mümkün mü?

 
IŞİD’in barbarlığı aslında uzun süredir İslam toplumlarının içinden atamadığı bir hastalığın yansımasıdır. Hz. Ali döneminde tarihten silindiği sanılan Hariciler’in aslında İslam toplumlarında devam ettiği üzüntüyle görüldü. Maliki yönetiminin mezhebi anlamdaki ayrımcılığı Sünniler’in dışlanmış oldukları hislerini güçlendirdi. Yıllarca süren bu durum,  zayıflayan muhalefet içinde önceleri değersiz görülen ve yüz verilmeyen IŞİD’çilerin  inisiyatifi ele geçirmesine neden oldu. IŞİD’e Amerika’nın geç müdahalesinin, isteklerini yaptırabilecek ortamı yakalamak için karşıtının yaptığına belli bir süreye kadar göz yumma siyaseti olduğunu düşünüyorum. 
IŞİD sadece Müslümanların değil tüm insanlığın karşı çıkması gereken bir güç. Hz. Ali’nin Hariciler için söylediği “doğru sözlerle ne kadar yanlış şeyler kast ediyorlar” cümlesinin doğruluğunu  bu çağda dillerine pelesenk ettikleri ayetlerle, tekbirlerle gösteriyorlar. IŞİD İslam toplumlarında uzun süredir etki tepki tekrarından dolayı tehlikesi tam anlaşılamamış reaksiyoner  hareketlerin en son örneği. El Kaide’yi ve yaptıklarını bile komplo teorileriyle açıklamaya çalışan Müslümanların hala aklı başına gelmedi mi? Meselenin dini ideolojikleştirme ve kendisi gibi olmayan herkesi ötekileştirme hastalığından kaynaklandığını görmeyenler, daha uzun süreler   çaresizliği ve kahrolmuşluğu yaşayacak anlaşılan. İslam dünyasında yeni bir hasbihal, toparlanma, ve yenilenme yaşanması gerektiği, bir an evvel herkes tarafından anlaşılmalı ve somut adımlar atılmalıdır.
 
 Hükümetin, Bakan Davutoğlu’nun dış politikasını genel olarak nasıl görüyorsunuz?
 
 
Davutoğlu İslamcı bir dış politika anlayışıyla hareket ediyor. Türkiye’nin Ortadoğu’daki, dünyadaki gücünü iyimser bir hayalcilikle abartan Davutoğlu, acelecilik ve romantizmle hareket edince terfi kaybederek yalnızlaştı. Esed’in kısa sürede devrileceğine olan istek ve inanç, Suriyelilerin hem ülkelerindeki felaketleri hem de sığındıkları Türkiye’deki sosyal hayattaki kötüye gidiş alametleriyle sonuçlandı. Davutoğlu, aktif ve tempolu çalışmasını daha sağlam temellere oturtsaydı hem uğraşısının karşılığını alacak hem de hesabı zor verilecek gelişmeler karşısındaki vicdan sızısını önleyecekti.
 
Yanıbaşımızda bir Ezidi/Yezidi trajedisi yaşandı. Toplumun farklı kesimleri Ezidilerin sorunlarına duyarlı davranmaya çalışsa da Gazze katliamınına gösterilen tepki/duyarlılığın yanında sönük kaldı denebilir.
Başta müslümanlar, İslamcılar olmak üzere ‘’mazlum’’ kavramı ile bir problemimiz mi var? ‘’Bizden’’ olmayan mazlumlar ‘’öteki’’ mi  görülüyor?
 
Gazze'ye gösterilen tepkiye oranla genel olarak  Ezidilere yapılan zulme tepki zayıf kaldı. Ancak bunda medyanın Ezidilere yapılanı çok belirgin bir şekilde yansıtmamasının da rolü oldu. Ama şu bir gerçek ki İslam toplumlarında Müslüman olmayanlara karşı yapılan zulümleri görmezlikten gelme hastalığı da var. “Bizden” olmayan mazlumlara karşı öteden beri Müslümanlarda bir soğukluk hali var maalesef. Bu hiç yakışmayan durum, İslam'ın iyi bilinmemesi, yanlış anlaşılması ve İslam toplumlarındaki  insan hakları kavramı eğitim ve anlayış eksikliğinden kaynaklanıyor. 
 
Hür Bakış’ı takip ediyor musunuz, nasıl buluyorsunuz?
 
Hür Bakış'ı takip ediyorum. Her geçen gün artan nitelikli yayınıyla sanırım izlenme sayılarını ve prestijini de arttırıyor. Önemli bir ihtiyacı ve boşluğu gideren Hür Bakış'a yayın hayatında başarılar diliyor, daha iyi bir yere ulaşmasını temenni ediyorum. 

Yorumlar