2010-05-05 12:12:34


İnsan Hakları ..başörtü meselesi .. Devletin insan hakları ihlalleri .. Kürt meselesi .. Laiklik ..Akp ve Dtp kapatılma davaları ve kapatılırsa ne olur? ..Chp'nin demokrasi anlayışı .. Ergenekon ve Ayrımsızlar..



Ayrımsızlar:  Siyasi görüş olarak  kendinizi tanımlar mısınız?    

Ömer Faruk GERGERLİOĞLU: Türkiye de insanlar  ister istemez  doğduğu  yaşadığı kültürden  etkilenirler. Bizlerde dindar bir aileden geliyoruz.  Yapı itibariyle  muhafazakar bir yapımız var. Bununla  beraber  dünyadaki  gelişmelere karşı çifte standartsız, tüm görüşleri kucaklayan bir  yapımız var. Sonuçta bizim  dinimizden kaynaklanan emir  ve  yasaklar bizim için son derece önemli.  Bizler olaylara hakkaniyet ve  adalet çerçevesinde  bakmaya çalışıyoruz.    

Ayrımsızlar: Efendim bize kısaca Mazlumder’i anlatır mısınız?  

Ömer Faruk GERGERLİOĞLU: İnsan hakları  ve  mazlumlar için dayanışma derneği 18 yıl önce kuruldu.      Mazlumder bir  insan hakları  derneği,  daha  çok  birey ve toplum arasındaki ilişkilerde  ihlal  edilen haklara yönelik  müdahaleleri gerçekleştirmeye  çalışıyor. İnsan hakları alanı  dediğimizde, belki batıda daha  çok devletin gücü  elinde  bulundurmasından dolayı  çiğnediği  hakları işaret  ediyor.  Yaşam hakkı,  düşünce özgürlüğü, inanç özgürlüğü, ekonomik ve  sosyal haklar, çevre hakları  ve  benzeri haklar daha çok  insan haklarına  giriyor. Bu alanda  daha yoğun bir mücadeleler  yapılmış.  Bireylerin, tarihe de baktığımızda genellikle yönetimlerde ki adaletsizliklere karşı değişik  reaksiyonlar gösterdiklerini görüyoruz. Tarihten  günümüze bir mücadele örneği var.  Bu  bağlamda insan hakları dernekleri  hangi ideolojide olursa olsun zalime karşı koyan mazlumun yanında  yer alan kuruluşlardır. Mazlumderin  hem Türkiye de hem de dünyada insan hakları ihlallerine  karşı  önemli mücadeleleri  oldu. 18 yıldır sivil toplum etkinlikleri,  basın toplantıları, tepkiler, mitingler, çeşitli organizasyonlar yapıldı.  Gerektiği zaman lobi  çalışmaları. En önemlisi  biz  insan hakları ihlallerini raporlamaya çalıştık. Aylık,  yıllık çalışmalar hazırladık.  Ve  bu raporlar internet  sayfamızda  yayınlanıyor. Ayrıca isteyen  her ülkeye de veriyoruz. 2007  yılında Amerika Türkiye insan hakları raporunu açıklarken bizim bir çok verimizden alıntı  yapmıştır.  Çünkü  biz  18 yıldır çifte  standartsız  veayrımsız bir  mücadele verdik.  Bunu da  herkes gördü. Her alanda gördüğümüz ihlalleri rapor  haline getirerek  ilgili mercilere bildirdik ve bir  baskı oluşturmaya çalıştık. Yani sonuçta mazlumder şucu  bucu  insanların  bir araya geldiği bir  yer  değil,   kendisini insan hakları alanında mücadele  etmeye  söz vermiş, ahd etmiş  insanların buluşabileceği bir yer olmuştur.  Farklı  kesimlerden de  insanlar  aramızda olabilir, yeter ki hak ve  adalet ilkeleri çerçevesinde olalım. Biz  böyle  bir örgütüz. Kapımız   herkese açık.    

Ayrımsızlar:  Mazlumder’in 18 yıllık bir geçmişi olduğunu söylediniz. Yani  İnsan hakları derneğinden daha  sonra  kuruldu bu örgüt.  Acaba insan hakları derneğindeki  hangi eksiklik  görüldü de  mazlumder  kuruldu?    

Ömer Faruk GERGERLİOĞLU: İnsan hakları  kavramı son çeyrek  yüzyılda yükselişe  geçen bir kavramdır. İnsan hakları  derneği de  sanıyorsam 1987 de  kuruldu. Türkiyede   bu yıllarda insan hakları  mefhumu  tanınmaya başlandı. Artık  dünyada yönetimler astığım astık, kestiğim kestik  diyememeye başladılar. Türkiyede de bu ihtiyaç belirince insan hakları derneği  kuruldu ve Türkiye’nin  bir çok sorununu gündeme  taşıdı.  Fakat Türkiyede çok önemli bir  sorun olan, kimsenin görmemezlikten gelemeyeceği bir başörtüsü  sorunu  var. O zamanlarda da gerginlik üst seviyede idi.  Şu anda olduğu gibi. Maalesef aradan yirmi  yıl geçmesine rağmen sorun devam ediyor. O zamanlar başörtüsü  mağduru kızlarımız  insan hakları derneğine de başvurdular. Fakat bu mağdur kızlarımız insan hakları  derneğinden yeteri ilgi  görmediklerini (o zamanlar)  beyan ettiler. İslami  kesim arasında da bu konuda bir çıkış  yapılması gerektiği ortay çıktı. Ve 1991 de mazlumder kuruldu. Mazlumder  daha çok mütedeyyin  insanların kurduğu bir  dernek oldu. Hakikaten de başörtülü kızlar mazlumder de derdini  dermanını buldular.  Onların sorunlarına  el  atıldı.  Çok  yoğun bir mesai yapıldı. Direnişlerde mazlumder üyeleri  sürekli  bulundular.  Adliyelerde koridorlarda çok  yoğun bir  mücadele  yapıldı.  En azından siyaset dışında da  başörtülü insanların, imam hatipli gençlerin, dindar  insanların  başvurabileceği bir insan hakları derneği oldu.  Ses getirmeye başladı, gittikçe de gücünü kuvvetini  artırdı.  Bir çok kesim tarafından da kabullendi.   

Bu alanda,  insan hakları  çerçevesinde belirli  mesafe aldıktan sonra  anlıyorsunuz ki bu sadece sizin kesiminizin bir faaliyeti değil bunu biz hem kendimizde gördük hem de insan hakları derneğinde gördük. İnsan hakları derneği sol tandanslıdır. Bizim İslami bir tabanımız vardır. Ama insan hakları deyince bu ne solcu hakkı ne de Müslüman hakkıdır. Herkesin hakkıdır. Bu süreç içerisinde insan hakları derneği de anladı ki, başörtüsü sorununu kabul etmek, buna karşı mücadele etmek gerektiğini samimi olarak anladılar. Ve bizim söylediklerimizin altına da imza atıyorlar. Bizim camiada anladı ki dert sadece dindar insanların değil, farklı kesimlerinde  derdi var: Kürtlerinde, Alevilerinde, solcularında, düşünce özgürlüğünde mağdur olanların da yani kısaca çok farklı kesimlerin de dertleri var. Bunlara uzak kalarak unuttum orayı geri alayım bunlara uzak kalınarak çözüm bulunamaz. Net bir şey söylemek lazım. Bizden olmayanı da bu şekilde sahiplenmek gerekir. Ve belli bir standart geliştirmemiz gerekiyor. Şimdi biz insan haklarını savunurken tamamen İslam tabanlı bir söylemi savunurken karşı tarafa dayatırsak bu mümkün olmaz. İlla benim inancıma sahip olmasına gerek yok. Belli  ortak noktalarda buluşabiliriz. Birimiz Müslüman birimiz ateist olsak da belli ortak paydalarda birleşip bir şeyler söyleyebiliriz.    

Ayrımsızlar:  Sayın Gergerlioğlu, Türkiye insan hakları açısından yurtiçinden ve yurtdışından nasıl görünüyor?    

Ömer Faruk GERGERLİOĞLU: Türkiye de maalesef 80 yıldır belirli bir yönetim tarzı var ki, halka tepeden bakan, halkın eğitilmesi  gereken,  yontulması gereken bir topluluk olarak görüyor.  Politikalar bu yönde  devam etti.  Devlet ile millet arasında kopukluklar oldu. Devletin politikaları ile  halkın din,  inanışı,  yaşantısı bir değildi. Devlet ile  millet arasındaki bu  mücadeleler yıllarca devam etti. Demokrat partinin kurulması, darbeler, muhtıralar, yargı darbeleri vs.  Türkiye de halkın iradesinin gerçekten yönetime yansımadığını gördük.  Yansır gibi olduğu zamanlar oldu.  Fakat devlet ideolojisiyle aynı düşünce olmadığı  için çeşitli yöntemlerle bu halkın iradesi hemen aşağı alındı.  Önemli sorunlar  ortaya   çıktı. Devletin kendisi, yargı ideolojisi  insan hakları ihlalleri yapmaya   başladı. Ne  zaman ki halkın tepkisi ortaya  çıktı.  O zaman antidemokratik usullerle bu  bastırılmaya  çalışıldı. Türkiye’nin görüntüsü  içler acısı. Gerçi  Cumhuriyetin ilk yıllarına  nazaran sivil toplumun tepkisi  daha iyi, daha olumlu. Çünkü o yıllarda böyle bir şey düşünemiyordunuz. Hemen sert  ve  katı tedbirlerle ortadan kaldırılıyordu. Biz ne  dediysek o, anlayışı  hakimdi.  Bu görüntü  az da olsa  devam ediyor.  Yani kısaca Türkiye de ki insan hakları ihlallerini daha  çok devlet yapıyor.   Türkiye de maalesef birçok insan hakları  sorunu  var,  ama bizlerin gayret gösterdiği kadar devlet gayret göstermiyor. Kürt sorunu da, başörtüsü sorunu da böyle.  Halk  Kürdüyle,  Lazıyla,  Çerkeziyle, Arabıyla, Türküyle kaynaşmış, birbirini  seven  bir topluluk var.  Bundan  80 yıl  önce Çanakkale de  omuz omuza  savaşmış bir topluluk var, ve  bunlar  sorunlarını  kendi  aralarında halledebilecek durumda   ama devlet bu  konuda halkımız kadar gayretli  değil. Aslında başka  bir  ülkede  Kürt sorunu olsaydı, iç  savaş çıkardı.  Ama Türkiye de  halkımız yıllardır iç içe olduğu için böyle  bir  şey olmuyor. Aslında devletin bu  opsiyonu  görmesi  lazım. Yani  halkın hoşgörüsünden dolayı herhangi bir olumsuz  olmuyor. Fakat  bizim  devletimiz  hala daha  kendi  politikasını  dayatıyor.  Bu diğer sorunlarda da böyle. Devlet sorunları çözmeye  yanaşmıyor. Umursamaz bir  tavır  var. Görüntümüz bu….    

Dünya nın gözüyle bakarsak, Türkiye elbette bir üçüncü  dünya ülkesi değil.  Ama tamamen özgürlüklerin yaşandığı batılı  bir ülkede değil.  Arafta  bir durumdayız. İnşallah bizim ve bizim gibi derneklerin gayretleri ile bu durum değişecek ve tamamen özgür  bir ülke  olacağız.  Bananecilik yapmayacağız. İnsan hakları aktivistlerinin  gayretleri ile üçüncü dünya  ülkesi olmayacağız.  Aslında toplumun  tüm kesimler  bu  mücadeleyi yaparsa Türkiye özgürlükler alanında dünyaya karşı alnı  açık olur.    

Ayrımsızlar: Sayın Gergerlioğlu, batıda da laiklik var bizde de, fakat batıda ki laiklikle insan hakları arasında bir çatışma  gözlenmezken,  Türkiye de ki laiklik ve  insan hakları arasında bir  çatışma  söz   konusu mu?     

Ömer Faruk GERGERLİOĞLU: Bu laikliğin uygulanma  biçimiyle alakalı bir  durum.  Türkiye de laiklik tanımından farklı bir  şekilde uygulanıyor.  Laiklik, yönetimin her  inanca karşı  eşit uzaklıkta  olmasını gerektiriyor. Yönetime de din karışmasın,  yani diyanet işleri de  olmasın, ama  yönetimde  inançlara  eşit  olsun. Ama  maalesef  Türkiye de  laiklik  din  düşmanlığı şeklinde  algılanmış durumda.   Bu durum dini toplumsal   hayattan silme anlayışına  götürdü. Dindarı korkulacak,  dalga  geçilecek bir  mahluk  haline  getirdi.  Hatta bu  Cumhuriyetin ilk dönemlerinde  çizilen  karikatürlere bile  yansır. Din tamamen dama atılmaya çalışılıyordu. Ama bu  materyalist politika  tutmadı.  Bakıldı ki halk  dine  daha  fazla  sarılıyor. Halk  daha çok dindarlaşıyor. Fakir halk kendi  parasıyla İmam-Hatip okulları açıyor.  Bu  ne demek,  halk devlete diyor ki  ben senin  eğitim  sistemini beğenmiyorum.  Senin  benim  yontma biçimini beğenmiyorum, ben kendi  anlayışıma göre  eğitilmek  istiyorum diyor, ve  bunu da yine devletin kendi  eliyle  barışçıl bir  şekilde yapıyor.    

Sonuçta  laisizm   dindar hakla  kendi arasına  önemli bir  set  çekmiş  oluyor. Laiklik  denince insanın aklına  din düşmanlığı  gelmeye  başlandı.  Şu anda gerçek anlamda laikliği  siz  isteseniz de, bunu böyle  anlamayanlar  gerçek laikliği de uygulamanıza engel oluyorlar.  Onlar için  varsa yoksa dinin  sosyal hayattan yok edilmesidir.    

Ayrımsızlar:  Partilerin  (AKP, DTP,)  kapatılması  hakkında ne  düşünüyorsunuz?    

Ömer Faruk GERGERLİOĞLU: Biz partilerin kapatılmasına  sıcak bakmıyoruz.  Hangi kesimden olursa olsun. Az bir  toplulukta olsa,  çokta olsa  partilerin düşüncelerine tahammül edilmeli.  Size ters  gelen düşünceler olabilir. Ama bunları bir  topluluk beyan ediyorsa  onların düşüncelerine  şans vermeli. Tamamen dışlaya dışlaya nereye  kadar gidilir. Yani  böyle  düşünen bir  topluluk varsa bunu  ortadan  kaldıramazsınız ki.  Belki kişiler  cezalandırılabilir ama partiler asla kapatılmamalı. Çünkü bu durum düşünce özgürlüğüne  ters bir  durumdur.  Yani  farklı olmaya tahammül  etmeliyiz. Siz  bile bugün düşündüğünüzü yarin düşünmeyebilirsiniz. Sonuçta her şey  eğitimden  geçiyor. Partileri kapatma yerine  insanlarımızı  daha iyi  eğitmeye çalışmalıyız.    

Ayrımsızlar:  Kapatma  davaları  gerçekten hukuki mi  yoksa  siyasi bir  dava mı?

Ömer Faruk GERGERLİOĞLU: Biz  daha çok siyasi olduğuna inanıyoruz. Bu  konuda özellikle DTP ile hiç  uzlaşılmaya çalışılmıyor.  Siz AKP ve DTP’yi  kapattığınız  zaman Güneydoğuda temsil  denem bir şey  kalmayacak. Çünkü  halkının % 95’i bu iki  partiye oy veriyor. Vatandaş  o zaman kime oy  verecek. Yani  bu kapatmalar çözüm değil.  Kaçıncı defa  Kürt  partileri  kapatıldı  ama  Kürt sorunu çözülmedi.  Getirilen iddianame bir cumhuriyet gazetesinin köşesinde yazılsa belki  uygun olabilir.  Fakat hukuki  olamayacak bir  metin.  İddianame böyle, gelişmeler böyle, Yargıtay  bildirileri öyle…  siz 411 milletvekilinin çıkarttığı bir  yasayı iptal  ederseniz,  bu  halkla mücadele  etmek  anlamına gelir.    

Ayrımsızlar: Efendim AKP kapatılırsa ne olur ?     

Ömer Faruk GERGERLİOĞLU: Tabi ki halk kendine  bir  çıkış yolu arar. Şimdiye  kadar ne olduysa  şimdide aynısı olur. Yeni bir  parti  kurulur. 27  Mayıs  darbesi oldu.  Menderes öldürüldü. Ne oldu  halk benzerlerini aradı ve 80 sonrası   Özal’ı  buldu. 28 Şubat oldu.  Halk Erdoğan’ı buldu.  Muhtar bile  olamayacak  denen kişi  geldi başbakan oldu.   Halk isterse bir  şahsı  bir yerlere  getiriyor.  Bunun önüne  geçmek pek mümkün  değil.  O yüzden partileri  kapatmak  pek  çare değil.  Yine  benzeri  kurulur. Ve halk isterse o partide  iktidar olabilir.    

Ayrımsızlar: CHP’nin  mevcut yönetimi ve  muhalefeti hakkında ne  düşünüyorsunuz?    

Ömer Faruk GERGERLİOĞLU: Cumhuriyet Halk Partisi  cumhuriyetin ilk  yıllarından beri devletin partisi  olmuştur. Tek partiydi.  Valinin söylediği ile CHP’nin il başkanının söylediğinin farklı  olması  düşünülemezdi.  CHP’nin böyle  bir kökeni var.  Ve  kendilerini hala böyle görüyorlar. Halkta ki  değişime  kesinlikle ayak  uydurulmuyor.  Şu ana kadar insan hakları  ihlallerindeki  bir çok  davanın bayraktarlığının yapmışlardır.  Kürt sorunu hiç yokmuş  gibi  davranıyorlar.  Gerçi Sayın  Baykal  Diyarbakır’a  gidip  puşi  falan taksada bunlar  göstermelik taktik  çalışmalarından ibarettir.  Din ve vicdan  özgürlüğü alanında da böyle. Halkın  dinini kendisine  düşman olarak  gören,  yok edilmesi gerektiğini  düşünen baskıcı,  statükocu bir  anlayışa sahipler.  En son Önder Sav’ın olayında da gördük.  Seksen yıldır içlerinde  sakladıkları zihniyet Önder Sav’ın ağzından döküldü.  Bir iki dakikalık gizli çekim o  zihniyeti gösterdi.  CHP buydu. Onların  din ve vicdan özgürlüğüne bakışlar belli: dindara tepeden bakan, onları  aşağılayan, dindarı   rencide eden bir anlayış. Bu  anlayışı halkın  kabul etmediğini de  biliyorlar.   Ama halk geridir,  karanlıktır, çağdışıdır;   biz ise ilericiyiz, çağdaşız, aydınlanmayı  gerçekleştirdik, yeni devlet kurduk,  Laik Cumhuriyet kurduk, halkı eğiteceğiz,  güdeceğiz dediler.  Ve  bu yüzden de yanlış yaptıklarını düşünmüyorlar. Hatta ne yapsak ta bizden biri ile bir  çobanın oyunun eşit olmadığını sağlayabilsek diye düşünüyorlar. CHP anlayışı bu… Toplumdaki sorunlara gözlerini kapatan, demokratik  gelişmeleri  görmemezlikten gelen bir  anlayış.  Nerede inanç özgürlüğü  ile  ilgili olumlu bir  yasa çıksa  CKP soluğu   hemen  Anayasa mahkemesinde alıyor.  Bu nedir?  Halk ve din  düşmanlığıdır. Siz  halkın % 80’inin istediği bir başörtüsü özgürlüğünün çözümlenmemesi için elinizden geleni yapıyorsunuz. Gücü  elinde  bulunan kurumlara  koşuyorsunuz.  Daha başka  ne  suçunuz  olsun. En büyük suçunu işliyorsunuz. Siz siyasi  bir  partisiniz, siyaseti geliştirmeniz  gerekirken,  siz Anayasa mahkemesinden medet umuyorsunuz. Halkımız böyle  bir görüşü tasvip etmiyor  etmeyecekte.    

Ayrımsızlar: Efendim  başka  bir konuya geçelim. Son  zamanlarda gündemimizi meşgul eden bir  konuda  Ergenekon. Gerçekten böyle  bir oluşum  var mı?    

Ömer Faruk GERGERLİOĞLU: Evet, böyle  bir  oluşumun  var olduğunu  düşünüyorum. Bu ismin dışında da farklı oluşumlar var. Devletin içinde gayri hukuki  bir  şekilde yapılanmış bir çok  kuruluşun  var  olduğunu  biliyoruz. Susurlukta da gördük ki birbirine  muhalif  gibi görünen kesimler bir  araya  gelerek bir  yapılanma oluşturabiliyorlar. Gayri hukuki yollarla, sorunları  çözmeye  çalışan, ülke  siyasetine  yön vermeye çalışan oluşumların  var olduğunun gördük.  Bunlar halktan kopuk olan kişilerin yaptıkları ve  yapmaya  çalıştıkları  oluşumlardır. Bunlara bakıyoruz, son derece  gözleri  kararmış, insan hakları  gibi mefhumları tanımayan, böyle  bir  kavramdan alerji duyan,  insanları  rahatlıkla öldürebilen, acımasız işleri yapmayı kafaya  koymuş bir  topluluk. 80 öncesine  bakıyoruz, sabah  sağcının elinde olan silah akşam solcunu  elinde  olabiliyordu. İnsanlar rahatlıkla  yönlendirilip çeşitli  olaylar çıkartılabiliyordu.  Bunların  ne  olduğu hep  sonradan  ortaya  çıktı. Bir  takım  gizli eller ülkede  karışıklık çıkartmaya çalışmışlardır. Şuanda da ahtapotun kolları bir şekilde  ortaya çıktı. Ama  gövdesi hala daha yerinde  duruyor.  Beklide o  ahtapotun elliye varan kollarından sadece bazı  ön kollarına  ulaşabildik. Gövdeye  ulaşabilmek için daha çok gayret etmek gerekiyor. Ama Türkiye’nin bu  durumuna  bakınca  sanki daha ileriye  gidilemeyecekmiş gibi  gözüküyor.  Siyasal erk  bu konuda  biraz daha  gayretli, şu ana kadar  siyasal erk  bu konular  üzerine  fazla gitmiyordu.  Biraz  daha  üzerine  gidilince  daha  çok  ahtapot  kolları ortaya  çıkmaya başladı.  Bu Türkiye için  biraz sürpriz  oldu. Çünkü  bu kadar üzerine gidilmezdi.  Çünkü  Siyasal iktidarlar  kendilerine   yönelik  yapılacak  darbelerden korkardı.  Yani  bu  korkuların da yersiz  olmadığının  28  Şubatta, 27 Nisan muhtırasında, yargı  darbelerinde gördük.  Böyle bir ortamda Ergenekon ortaya çıktı . Şimdi bekleyip göreceğiz. Ne kadar  mesafe  kat edilecek,  savcılara  ne  kadar  yetki   verilecek,  savcılar nereye  kadar  gidebilecek…..  Yani  Ergenekoncular kendi  içlerinden şu anda  gülüyor da olabilirler. Kendinden emin ve  köşelerinde sonucu bekleyenler de olabilir. Yani  sonuçtan da kesin emin olamıyorsunuz. Birde sivil  siyasete bu kadar yargı  müdahalesi olunca, fazlada  ümit var  olamıyorsunuz.  Bu  yargı  kendini de deşifre edecek Ergenekon  olayını ne kadar  ortaya  çıkaracak, açıkça  bu  soruda var.  

 Ayrımsızlar: Efendim 12 Şubat 2008 tarihinde Türkiye’nin değişik siyasi görüşlerinden,  inanışlarından, yaşam biçimlerinden insanlar  bir araya  gelip bir grup  kurdular ve  adına da Ayrımsızlar dediler. Ve ülkesini  seven, diğerlerinin  tercihine,  inanışına,  görüşüne karışmayan herkes bizim kardeşimizdir dediler.  Ve amaç  olarak da  kişisel hak ve  özgürlükleri savunmak,  ülke içi  kutuplaşmaları  engellemek,  insan hakları, özgürlük ve  barış  gibi  kavramları yaymak olarak  belirlediler.  Buna göre Ayrımsızlar hakkındaki düşünceniz ?    

Ömer Faruk GERGERLİOĞLU:  Ayrımsızların çabası güzel bir çaba. Hakikaten  Türkiye de olması  gereken bir çaba.  Ve olması gerekende bu. Türkiye de çeşitli kimlikler var.  Kalkıp, ben sademe kendi  kimliğimi tanırım, diğerlerini  tanımam diyemezsiniz.  Böyle  bir yaklaşım  doğru  değil.  Adaletli olan,  gerçekten  herkesin hak ve  hukukunu gözeten bir anlayış.  Bu  noktada  güzel bir   çalışmayı  başlatmışsınız. Bu kadar gerin bir  ülkede, bu kadar sorunların  olduğu  bir yerde  olgun, istikbale  barışçı  bir  şekilde  bakan bir  anlayış ortaya  koymuşsunuz.  İnşallah hayırlı  çalışmalar yaparsınız.    

Ayrımsızlar: Efendim siz de bir Ayrımsız mısınız?    

Ömer Faruk GERGERLİOĞLU:  Yani bizde kurum  olarak bunları savunuyoruz.  Bir  birey olarak  tabi ki

             bende bir AYRIMSIZIM.  

 

Yorumlar