2017-10-11 00:00:00

.

.

Bas-Rabia Çetin

MAZLUMDER Eski Başkanı, yazar ve aktivist Dr. Ömer Faruk Gergerlioğlu, Kürdistan Bölgesi’nin yüzde 93 oranında ‘Evet’ oyu aldığı bağımsızlık referandumunu, Türkiye’nin referanduma yönelik tutumunu, Kürtlerin bağımsızlık taleplerinin “Ümmetin bölünmesi” olarak tartışılmasını ve Kerkük meselesini konuştuk. “Arapların, Türklerin, İranlıların devleti olduğunda Ümmeti Muhammed bölünmüyor da Kürtlerin devleti olduğu zaman mı ümmet bölünüyor” diyor. Gergerlioğlu, “Dini bir argümanla Kürtlerin haklı taleplerini önlemeye çalışmak zulümdür” ifadesini kullanıyor. Kürtlerin Ortadoğu’da kalıcı bir gerçeklik olduğunu söyleyen Gergerlioğlu, “Kürtlerin devletleşmesi engellenemez, destekleyen kazançlı çıkar” diyor.

Türkiye, Kürdistan Bölgesi’nin bağımsızlık referandumunu neden bir ‘ihanet’ olarak görüyor?

Türkiye’nin korkuları, ‘Kırmızıçizgileri’ var. Kürt kimliği konusunda kodlarını değiştirmemek istememesinden dolayı da bu referanduma sert bir tepki gösterdi. Referandum sonrası bağımsız Kürdistan’ın doğacağını düşünen Türkiye’deki Kürt illerinden de bir parçanın Kürdistan’a katılacağının korkusunu yaşadığı için sert tepki gösteriyor. Çözüm sürecinde ilişkileri iyiydi. Ancak Kürt meselesinde konsept değiştirmesiyle, bu meselede olumlu yönde adım atılabilecek her şeyi engellemeye çalışıyor. Barışı ve adaleti öngörse aslında Türkiye, bu korkuyu da yaşamayacaktı. 

Peki, bu durum uzun süre devam eder mi?

Şimdilik konjonktür buna pek müsait görünmüyor. Ama ABD ve Rusya bazı açıklamalar yapsa da referanduma bir engelleme getirmedi. Böylesi bir durumda Türkiye’nin karşı çıkışının çok fazla anlamlı olmayacağını ve bu tepkinin yumuşayacağını düşünüyorum. Ancak Barzani de zaten bu tepkileri göze alarak yola çıktı. Genel dünya konjoktürüne bakarak artık zamanın geldiğini düşündü ve referandumda ısrarcı oldu. Bazı ülkeler “Zamanı değil, daha sonra erteleyin” dese de bu çok engelleyici bir dozda değildi. Bu nedenle ben Türkiye’nin tepkisinin sözde olsa da fiiliyatta çok yüksek dozdan sürmeyeceğini düşünüyorum. 

Her defasından ‘Milli iradenin’ öneminden bahseden Türkiye’nin, bağımsızlığa yüzde 93 oranında ‘Evet’ diyen bir halkın iradesini kabul etmemesi nasıl bir sonuç doğurur?

Evet, milli irade söylemiyle yola çıkan, bunu yücelten bir anlayışın başka bir ülkedeki milli iradeye bu denli şiddetle karşı çıkması son derece üzücü, anlamsız ve haksız Kendi ülkesinde olmayan bir seçimi engellemeye çalışıyor karşı çıkıyor. Türkiye’de yüzde 51’e milli irade deniyorsa orada yüzde 93 oranında çıkan milli iradeye kimsenin de sesini çıkarmaması gerekiyor. Bu Türkiye’nin milli irade meselesinde samimi olmadığını, işine geldiği zaman bunu ön plana çıkardığını gösteriyor.

Bazı İslamcılar da Kürtlerin bağımsızlık talebini ‘Ümmetin bölünmesi’ olarak yorumluyor…

Bu da İslam adına üzücü bir söylem. Ümmeti Muhammed anlayışı şu an zaten yok ki. Bir sürü bölük börçük farklı devlet var. Ümmeti Muhammed’in bir araya gelme durumu da şu an realiteye aykırı bir durum aslında. Her ülkenin farklı anlayışı var. Bir devlet kendi menfaatini arka plana alıp ümmeti Muhammed anlayışını ön planı çıkarır mı? Hayır. Bu durumda Kürtlerin devletleşmesi mi Ümmeti Muhammed’i bölecek? Ümmetin Muhammed’in bir araya gelmesinin önündeki engel Kürdistan mı? Bir ümmet söylemidir gidiyor. Sanki ümmeti bölen Kürtler! Sonuçta Arapların, Türklerin, İranlıların devleti olduğunda Ümmeti Muhammed bölünmüyor Kürtlerin devleti olduğu zaman mı ümmet bölünüyor? Akla, mantığa ve dine aykırı bir söylem. Din de her milletin hakkına sahip olması gerektiğini ve hiçbir ırkın başka bir ırka haksızlık yapmaması gerektiğini söylüyor. Şimdi dini bir argümanla Kürtlerin haklı taleplerini önlemeye çalışmak zulümdür. Kabul edilecek bir durum değildir. Bu söylem kafasını kuma gömen anlayışın ürünüdür.

İsrail’in Kürdistan Bölgesi’ni desteklemesine dair Türkiye’nin “Sadece Yahudiler destek veriyor” diyerek meseleyi dine indirgermesini nasıl okumak gerekiyor?

Kürtlere ‘Kardeşim’ diyen İslam ülkelerinin bu duruma neden tepki gösterdiğini ve İsrail’in neden destek verdiğini kendilerine sormalı. Yüzlerce yıldır bu topraklarda bir arada yaşayan Kürtlerin, Türklerin, Farisilerin kardeşçe bir ilişkisi olmalı. Bir Kürt meselesi Irak’ta, Türkiye’de, Suriye’de, İran’da var. Ve ‘kardeşim’ dedikleri Kürtlerin bu sorunlarının bitirilmesi için olumlu yaklaşımlar sergilemeliler. Ama ne yazık ki Kürt meselesinde bu saydığım devletler hasmane bir tutum sergilediler. Bunu büyük bir sorun olarak görüp, şiddet yoluyla bastırmaya çalıştılar. Artık bölgede Kürtlerin güçlenmesi ve devlet kurması bir realite ve İsrail bu realiteye uygun bir siyaset geliştiriyor. İslam ülkeleri bundan rahatsız olabilir ama keşke bu ülkeler inisiyatifi İsrail’e bırakmasaydı. Kardeşim dedikleri, dinin de birlikte oldukları Kürtleri destekleselerdi, kucaklasalardı ve onları İsrail’e muhtaç bırakmasaydı. Zaten fiiliyatta yıllardır var olan bir durumun resmiyet kazanmasından bu kadar rahatsız olmasaydılar. Bu önlenemez bir gelişme. Bununun karşısında durmak suyun akışına ters kürek çekmek demektir. “İkinci İsrail”, “Yahudi Barzani” gibi söylemlerle artık daha fazla kırıcı olmamaları gerekiyor. İsrail’in bölgede haklı talebi desteklemesi aslında gafletteki ülkelere de bir uyarıdır. Çok geç kalmış saymazlar. Keşke Türkiye, Barzani’yi destekleseydi. O zaman Erbil’de referandum akşamı Türk bayrakları sallanırdı.

İsrail’in devletleşmesine en sert tepkiyi gösteren de ancak İsrail’i ilk tanıyan Müslüman ülke de Türkiye. Bu durum bağımsız Kürdistan için de tekrar eder mi?

Referandum ilk gündeme geldiğinde bunu yazanlardan biriydim. Kürdistan’ın bağımsızlığını İsrail’den önce Türkiye tanımalı. Kürdistan’a yönelik şu an sert bir tutum var. Ama 1 yıl önce Türkiye’nin Irak’la da arasında sorun vardı, İran’la da… Hakaretlere varan sözler söylenmişti. Ancak bölgede kalıcı dinamiklere dikkat etmek lazım. Kürtler bölgede kalıcı bir dinamik, çok önemsenmesi gerek bir dinamiktir. Kürtlerin hakkının teslim edilmesinin zamanın geldiği artık kabul edilmeli. Bu sert iklim devam etmeyecektir. Komşuyuz. Çok iyi ticaret hacmimiz var. AK Partili, HDP’li, Hüda-Par’lı Kürtlerin arasından bağımsızlık referandumuna karşı olumlu bir ittifakı var. Türkiye’nin artık buna uygun ve hızlı davranması gerekiyor. Zamanında Cezayir’in bağımsızlığını da kabul etmekte geç kalmıştı Türkiye… Bu nedenle artık geç kalmaması gerekiyor. Kürtlerle Türklerin engellenemez bir ilişkisi var. Türkiye’nin de buna uygun davranması ve ilişkileri olumlu yöne çevirmesi gerekir.

Kobani savaşında Türkiye’nin “Kobani, düştü düşecek” açıklaması AK Partili Kürtlerde bir kırılma yaratmıştı. Yine aynı durum söz konusu olabilir mi?

Önemli bir şaşkınlık ve kırgınlık var. Hangi siyasal kesimden olursa olsun tüm Kürtler, Kürdistan’ın bağımsızlığına olumlu bakıyordu. Bu referanduma yönelik Türkiye’nin vanaları kapatma tehdidi, sert söylemleri, tezkere görüşmelerinin öne alınması, “Bir gece ansızın geliriz”, “Aç bırakırız” gibi açıklamalar büyük bir hayal kırıklığına neden oluyor. Bölgedeki Kürtler meselenin artık Kürt kimliğiyle ilgili olduğunu görüyor. Bu durum böyle devam ederse AK Parti bölgede büyük bir sarsılma yaşar, Türkiye de bundan zararlı çıkar. Yani Kürdistan’ın bağımsızlık referandumuna karşı çıkanlar kaybedecek, destekleyenler kazanacaktır.

Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın 1 yıl önce “Muhatabım değilsin” dediği Irak Başbakanı Haydar Abadi ile referandum dolayısıyla yakınlaşması ve Kürtlere sırtını dönmesi nasıl bir sonuç doğurur?

Kürtler bölgede kalıcı bir gerçeklik. Erbil insanlara güven veren bir kent. Irak’ın geleceği belirsiz, bir devlet otoritesi yok. Bu durumda bölgede kalıcı olan Kürtleri görmezden gelerek Irak’la ortak hareket ederseniz yanlış karta oynarsınız. Bölgeye damgasını vurmak isteyen bir devlet varsa Kürt gerçekliğini görmeli.

Ekonomik yaptırım, ambargo ve ‘Vanayı kapatma’ durumu içeriye nasıl yansır?

Habur gibi sınır kapılarının kapatılacağını düşünmüyor. Öyle aç – kapa basitliğinde bir iş değil bu. Habur, Türkiye’nin Ortadoğu’ya açılan kapısı ve bunu kolay kolay kapatamazsanız. Ayrıca birçok ekonomik anlaşma varken vanayı da kapatması da kolay olmaz. Aynı şekilde askeri harekat da kolay olmaz. Böyle bir hakkı yok Türkiye’nin. 82 Kerkük, 83 Musul tarzı açıklamalar sorumsuz ve işgale yönelik söylemlerdir. Uçuşların durdurulması da çok uzun vadeli olmayacaktır. Çünkü Türkiye de muhtaç, karşılıklı ilişkiler var.

Kerkük’teki Türkmenler referandumu desteklerken Türkiye’nin her defasında Türkmenleri öne sürerek referanduma karşı çıkmasını ne kadar doğru sizce?

Kerkük’ün referandum sonuçlarına bakıldığında diğer kentler gibi yüksek oranda. Kerkük’teki Türkmenlerin hakkı Türkiye’deki Kürtlerde yok. Kerkük’te sadece Türkiye’deki MHP gibi olan bir Türkmen partisi dışında tüm Türkmenler destekliyor. Türkiye de biliyor; bölgede çok önemli bir Türkmen sorunu olmadığını. Ancak Türkmenleri kullanmak istiyor. Türkmenler açısından bir sorun yokken Türkiye’nin Türkmenleri bir kart olarak kullanması tehlikeli.

Son olarak Ankara – Tahran ve Bağdat yakınlaşması bölgede Şii Hilali’nin de önünü açmaz mı?

Türkiye’nin Kürt fobisinden dolayı İran ve Bağdat’la çekişmesini bitirmesi ister istemez bunu doğuracak. Bu durum Kürt mahallesinde rahatsızlıkla karşılanıyor. Devletin yanlış karta oynadığını, bitmiş bir maçı yeniden başlatmaya çalıştığını gösteriyor.

Bas Gazetesi

Yorumlar