2017-02-17 00:00:00

Seran Vreskala  svreskala@gazeteduvar.com.tr

DUVAR – Aslen Şanlıurfalı olan Ömer Faruk Gergerlioğlu Bursa İmam Hatip Lisesi’ni bitirdikten sonra Anadolu Üniversitesi’nde tıp okudu ve uzmanlığını göğüs hastalıkları ve tüberküloz üzerine yaptı. 17 yıldır İzmit SEKA Devlet Hastanesi’nde uzman doktor olarak çalışırken, sosyal medya hesabında paylaştığı ‘barış’ ile ilgili bir yorumu yüzünden Ekim ayında açığa alındı, 6 Ocak’ta da kamudaki görevinden ihraç edildi. “Başörtüsüne Özgürlük” temalı haftalık basın açıklamalarının başlatıcısı ve antidemokratik birçok yasa ve uygulamaya karşı sivil tepki, hukuki girişim ve açıklamalarda bulunan bir aktivist aynı zamanda… 2013’te 9’uncu FETA ödülleri kapsamında “Yılın Aydını” ödülü verilen 3 çocuk babası Gergerlioğlu, şu an işsiz… Siciline işlenen KHK yüzünden iş aramada sıkıntı yaşayan Gergerlioğlu, aynı zamanda çeşitli yerel gazetelerde ve internet sitelerinde Türkiye ve dünya siyasetine dair haftalık köşe yazıları yazıyor.

Son KHK ile 4 bin küsur kişi ihraç edildi ve siz bu Ocak ayında ihraç edilenlerdensiniz… Ne diyorsunuz, kendinizi ‘mağdur’ görüyor musunuz?

Son KHK ile atılanlar uyuyan AK Partilileri de uyandırmayacaksa ne diyeyim. Çok değerli akademisyenleri tamamen keyfi bir şekilde ihraç etmek Türkiye’nin bilimine, geleceğine de vurulmuş bir darbedir. Mağduriyetimizi, acımızı tekrar hatırladım. İhraç edildiğim gece yaşadıklarımı hatırladım ve ne hissettiklerini iyi tahmin ettim. Evet mağduruz ama yenilmiş değiliz, ilkelerimizden ödün vermemenin tadı bir başka, kendimi onurlu hissediyorum. Açık bir zulüm uygulamasında mazlum tarafta olmak zayıflık değildir; ilkelerimiz, değerlerimiz çok daha tercihe şayandır.

İhraç edildiğiniz için hâlâ iş bulamadınız. KHK sicilinize işlendiği için iş bulma sorunlarını nasıl aşmayı düşünüyorsunuz? Yani insanlar sicilinizde bunu gördüğü zaman sizi işe almaya korkarlar mı?

Kamu görevimden ihraç edildim. Özel sektörde çalışabilirim ama KHK’lı olarak iş aramanın zorlukları var.

Mesela özel bir hastane sizi işe almaya çekinir mi?

Evet, KHK’dan dolayı tedirgin olabilirler.

Ne zamandan beri işsizsiniz, işinizi geri almak için ne tür girişimlerde bulundunuz?

2.5 ay açığa alınmış ve çıplak maaşımın 2/3’ünü almıştım, 6 Ocak’ta ihraç edildim ve o tarihten beridir de işsizim, özel hastanelere iş başvuruları yapıyorum fakat hemen çıkmıyor, kadro olması lazım.

İhraç edildiniz haberi size nasıl ulaştı? O kağıdı ya da haberi aldığınızda aklınızda neler vardı?

f1

.

Zaten 13 Ekim’de sosyal medyadaki bir barış temalı paylaşımımdan dolayı açığa alınmıştım. Paylaşımım çatışmaların devamının toplumu bitirip tüketeceğine, eşitlik, kardeşliğin bizi kurtaracağına dair duygusal bir mesajdı; hiç beklemediğim bir ajitasyonla örgüt propagandası yaptığım iddia edildi. Kocaeli Valiliği hakkımda soruşturma başlatmıştı. Bu soruşturmanın sonucunu bekliyordum. “Eğer ülkede azıcık bile hukuk varsa göreve iade edilirim, o da kalmamışsa ihraç edilirim” diye düşünüyordum. Ama soruşturma sonucu bile bana bildirilmeden KHK yoluyla ihraç edildim.

‘BÜYÜK BİR HAKSIZLIKTI’

Nasıl hissettiğinizi hatırlıyor musunuz?

Kocaeli Valiliği soruşturmayı başlatmışsa o bitirmeliydi, usulü de çiğnediler. KHK listesi açıklandığında adım olabilir diye kuşkulanmıştım ama bu kuşku fazla bir kuşku değildi. Bir arkadaşım aradı, haber verdi, işin doğrusu adeta kafama bir balyoz inmiş gibi oldu. Bu denli pervasızlığı halen kabul edemiyorum. 26 yıldır özveriyle çalışmış bir doktordum, kimsenin kalmadığı köylerde mecburi hizmetimi yapmış, canla başla çalışan bir doktordum. İşin siyasi yönü bir tarafa bu denli bir vefasızlık nasıl olabilirdi? 28 Şubat döneminde de eleştirmiştim, A. Necdet Sezer’i de Demirel’i de eleştirmiştim, kimse bizi işimizden atmamıştı. Bu çok büyük bir haksızlıktı.

Barış sürecinde barışı destekleyenlerle yanyana ve kolkola birlikte hareket ederken, birdenbire bu süreci sona erdirip sizlere sırtlarını dönenler size ‘terörist’ damgası vurdu. Peki, bu size nasıl hissettirdi?

Onlar zaten o zaman da barışı içselleştirmemişti. Biz gerçekten çözüm, barış istiyorduk, bunun için her türlü fedakarlığa hazırdık. Demek onlar konjonktürel bakıyormuş. Tabii buna üzülüyorsunuz ama biz doğru iş yaptık, onlar çifte standartlarından dolayı utansın. O zaman da çözümü içselleştirmediklerini görüyordum, zaten bunun için bağımsız hareket ederek barışı korumaya çalıştım. Ulusal ve yerel düzeydeki çalışmalarım hükümetin tavrına hiç bağlı olmadı ki. Yerelde her farklı kesimden kişiyle Kocaeli Barış Platformu’nu kurarak bağımsız barışı koruyacak etkinlikler yaptık. İlkesiz kişilerin bana ve birçok kişiye vurduğu “terörist” damgasının ne kadar politik olduğunu zaten hakkaniyet sahibi her kişi bilir. Bu tavır insana sırtından hançerlendiğini hissettiriyor. Bizim hançerlenmemizden ziyade yapılan bu topraklara büyük kötülüktür, çünkü kimliklerle ilgili kendisini üstün görmeye dair toplum olarak ağır hastalıklarımızı tedavi seçeneği yerine hastalığı artırmayı seçtiler.

‘ÇOCUKLARIMA BOYUN EĞMEMEK GEREKTİĞİNİ MİRAS BIRAKIRIM’

Mahkeme süreciniz devam ediyor mu bilmiyorum; ama yine de soracağım, süreçten umutlu musunuz?

Bölge İdare Mahkemesi ve Anayasa Mahkemesi’ne başvurdum. Bölge İdare’den ret yanıtı geldi bile, bu gayretler iç hukuk yolunu tüketmek AİHM’e gitmek için, yoksa iç hukukta sonuç alamayacağımız belli, AİHM sonucu 10-15 yıl sonrayı bulur. Sonucu belki çocuklarım görür ama bu bir onur meselesi, çocuklarıma boyun eğmemek gerektiğini miras olarak bırakırım en azından.

Siz ve aileniz bundan nasıl etkilendi? Yakınlarınızdan bu yüzden sizi dışlayan ya da terk eden oldu mu?

Ailem de çok üzüldü, bana destek olmaya çalıştılar. Ancak eşimin süreğen hastalığı dolayısıyla mutlaka sigortalı bir iş bulmam lazım. Kocaeli çok büyük bir yer değil. Burada tıbbi ve sosyal faaliyetlerim nedeniyle çok büyük bir kitle beni tanır. Sokağa çıktığımda hadiseyi soran her insana konuyu anlatmam gerekiyor, bu da en az 2 saati buluyor, mümkün olmadığı için üzülüyorum, çünkü hakkımda bir linç kampanyası yürütülmüştü. İftira, hakaret, yalanlarla hakkımda bir algı oluşturulmaya çalışılmıştı. 79 yaşındaki yaşlı ve hasta anneme durumu kaldıramayacağı için durumu anlatmadım, duymasından tedirginlik duyuyorum. Arkadaşlarımdan destek gördüm ama hayal kırıklığına uğratan da oldu.

Çözüm sürecinde akil insanlar sizce yeterli başarıyı sağlayarak beklentileri karşıladı mı?

Marmara bölgesi akillerinin Kocaeli’ye gelişlerinde mihmandarlığını ben yapmıştım. Kocaeli Valiliği’yle beraber tüm organizasyonu birlikte yapmıştık. Akiller sadece toplumun tepkisini biraz azaltma amaçlı idi. Kürt sorununun devlet tarafından oluşturulmuş halini, çözümünü anlatma misyonları yoktu. 3’üncü göz heyeti olmalı, meseleyi bağımsız üstlenmeli, arabuluculuk yapmalıydı. Ciddi, sahici bir süreç yoktu ki çözüm ve barış gerçekleşsin.

15 Temmuz’dan sonra FETÖ kesin olarak terör örgütü ilan edildiğinde, örgüte ait okul, dernek, banka vb. kurumlarla ufacık bir ilişkisi bile olanları ya açığa aldılar ya da ihraç ettiler. Bazıları ile konuştuğumda hemen hepsi 15 Temmuz’u baz alarak başlarına gelecekleri tahmin ettiklerini, en azından bir fikirleri olduğunu söylemişlerdi. Siz de barış isteğinizden dolayı başınıza böyle bir şeyin geleceğini tahmin eder miydiniz?

Çözüm sürecinin bitişinden itibaren hükümetin ve Erdoğan’ın “barış” diyene terörist demeye başladıklarından şikayet etmeye başlamıştım… Ama bunun en azından barış isteklerini sindirmeye yönelik bir propaganda olarak kalacağını, cezalandırmaya gitmeyeceğini düşünmüştüm. 15 Temmuz darbesiyle iyice bozulan bir pusula oldu ve eleştiren her kişinin düşman olduğunu düşünmeye başladılar.

FETÖ’cülerin asıl niyetinin ne olduğunu, ne zaman ve nasıl anladınız? Daha evvel sizi şüphelendirecek tutumlarda bulunanlar oldu mu hiç?

İktidar hırsı kötü bir hırs. Dini gayretlerle yola çıkıp güç ve iktidar olmayı hedefe koyma yanlışına düşüyorsanız bu sizi bütün emeklerinizin heba olacağı bir yere götürüyor. Gülen de böyle bir yanlışa düştü ve etrafındaki insanların da hakkına girmiş oldu. Güce odaklı bir yapı kurarsanız birçok ilke ve değer konusunda hata yapmaya başlarsınız ve bunlar ortaya çıktıkça yine kriterinizi değiştirmeyeceğiniz için daha da yanlış işler yaparsınız.

‘PEYGAMBERLER KESİNLİKLE KENDİLERİNE MUTLAK BİR İTAAT İSTEMEDİ’

FETÖ İslam’ı araç olarak kullanan ve bu yüzden pek çok insanı kandırmış örgütlerden biri. Nasıl oluyor da din bu kadar kolay sömürü aracı olarak kullanılabiliyor?

Din inancı gerektiriyor ancak bu inanç alim de olsa, irşat eden de olsa hiçbir insanın dinen masum olmadığı gerçeğini değiştirmiyor. Dini anlayış yüzyıllar boyu donuk, dar kalıplar içinde bırakıldığı için toplumdaki bireylere sorgusuz itaat edilmemesi gerektiği pek söylenmedi, onlar da içselleştirmedi. Dini anlayış bozularak insanlar kurtarıcı, mehdi aramaya başladı. İnsanoğlu da liderini yüceltmeye, masumlaştırmaya zaten eğilimlidir. Aslında bozulma ve çare insandaydı. Bu hastalığı İslam toplumları yenemediği müddetçe başları sorunlardan kurtulamayacaktır. İnsanların aldanması İslam yüzünden değil, dini anlayışın yenilenmemesinden kaynaklanıyor. Peygamberler kesinlikle kendilerine mutlak bir itaat istemedi.

Bu Allah’a şirk koşmak olacağı için mi?

Evet şirk olur, beşer masum değildir çünkü.

İnsanların buna kanmasının en büyük sebebi Kuran’ı ve İslam’ı yeteri kadar bilmemeleri mi?

Evet, Kur’anı anlamını bilmeden sadece Arapçasını okuyarak dini tanıyabilir misiniz? Din asli kaynağından öğrenilmezse eskilerin masalları, din adına uydurulmuş yalanlar, gelenekle, hakim devletin öğrettiği milliyetçilikler din diye bilinir. Yeterli bir din eğitimini devlet de vermezse -ki cumhuriyet tarihi boyunca devlet de birçok grup da dini işine geldiği biçimde öğretti, işine gelmeyen yönünü sakladı- insanlar dini nasıl öğrensin, bireysel gayretine kalmış. İnsanların binlerce yıldır önem verdiği temel evrensel ahlaki kaidelerin yaşamı adil bir şekilde düzenlemesidir din; yaratıcısına vefasını, borcunu ödemesi ve bunun da katkısıyla bu dünyadayken diğer insanlarla adil bir ilişkiyi göstermesidir.

İnsanların bu hassas noktalarının böyle sömürülmesinin Kuran’daki cezası nedir?

Kur’an o devirde Hz. Muhammed’in doğru söylediğini bildiği halde gerçeği gizleyip, insanlara hikayeleri din diye anlatan Yahudi alimlerini çok sert eleştirir. Müslümanların da böyle yapabileceğine vurgu vardır ve hem bu dünyada hem de öte dünyada cezalandırılır. Çünkü hem kul hakkı hem de Allah’ın hakkı çiğnenmiştir.

‘KANDIRILDIK DİYEN HİÇ KANDIRMAMIŞ MIDIR?’

Hükümet ve devlet büyükleri barış süreci için, Ergenekon Balyoz gibi davalar için, FETÖ örgütü için hep kandırıldıklarını izah ettiler. Devlet büyükleri olarak kendilerinin kandırılmasını maruz görürken, sade ve hiçbir şeyden haberi olmayan vatandaşların kandırılmasına neden bu kadar büyük tepkiler veriyorlar sizce?

“Kandırıldık” diyen hiç kandırmamış mıdır? Bu kadar kandırılma üzerinden konuşma bana samimi gelmiyor. Devlet yönetimi de kandırma, kandırılma üzerinden yapılır. Belli usul kaideler vardır. Bunlara uymazsanız zaten usul bozulmuş olur. O zaman diğerlerin “kandırıldık” mazeretini de kabul edin. Kendileri temize çıksın, bir şekilde teması olan kişiler en ağır ve hukuksuz bir şekilde cezalandırılsın. Devlet büyüklerimiz popülariteleriyle kendilerini temize çıkarmak istiyor, bir hukuk devletinde idareci “kandırıldık” demez, bunun hesabını verirdi.

Milletvekillerin, akademisyenlerin, gazeteci ve aydınların tutuklanmalarının zamana yayılmış olması ve teker teker alınmaları sizce planlı bir hareket miydi? Yani uzun bir oyunun hamleleri miydi?

Şu an savaş konsepti uygulamalarındayız, Avrupa da mülteci kozuyla susturulduğu için devlet istediği gibi yönelişler içinde. “Devlet tehlikede, kabuğuna çekilmeli, her türlü hukuksuzluğunun meşru olduğu bir hal vardır” derseniz bunun sonucunda bir bahaneyle yönetim uygulamalarını eleştiren herkesi cezalandırmaya başlarsınız. Bu tabii ki planlı bir hareket, ezip geçme politikası… Devlet sorunları ezip geçme metoduyla hukuk içinde çözüme kavuşturandır aslında. Savaş konseptindeyiz çünkü bir müddetliğine barışçı düşünceler rafa kaldırıldı, her sorunu güç mantığıyla çözme niyeti belirginleşti.

Siyasette aktif olduğunuz zaman boyunca hep muhalif miydiniz? Yoksa bu sadece 14 yıllık bir süreç mi?

Nerede olursam olayım düşünce ve pratiklerdeki çelişkilere itiraz etmişimdir. Bundan dolayı daha öncesinde de nerede bulunmuşsam adalete, ahlaka sığmayan anlayışlara karşı özeleştiri yapmışımdır. Ak Parti’yi ise demokratikleşme adımları attığı zaman çok destekledim, AB uyum yasaları hakkında o dönem başkanı olduğum MAZLUMDER Kocaeli şubesinde seminerler verdirmiştim. Açılım politikaları, referandum, çözüm süreci hep Türkiye’nin demokratikleşmesi adına destek verdiğim politikalardı. Demokrasiye uygun her hali destekledim, demokrasiye uygun olmayanları da ne zaman olursa olsun hep eleştirdim.

Şimdiki siyasi İslam’la geçmişteki Erbakan dönemdeki İslam’ın arasındaki en büyük farklar nedir? O zamanlar da muhalif miydiniz?

Kişiler arası pek fark yok. Genel bir toplumsal hastalığımız var. Demokrasiyi sadece kendimiz için istiyoruz, Erbakan dönemi de çok farklı değildi. Mesele kişi değil, daha derinlerdeki demokrasi ve adalet isteğinin herkes için olup olmamasıdır. Erbakan dönemi de bu açıdan masum değildir. O dönem genelde devlet baskısı altında olunduğu için belki bazı hastalıklar ortaya çıkmamış olabilir. O zamanlar da Erbakan politikalarını kriterlerime uymadığında eleştiriyordum.

AKP bugüne kadar size hiç mi destek olmadı? Geçmişte en azından…

İçinde bulunduğum yapı ve şahsi kriterlerim nedeniyle vakıaları hep adalet kriterine vurma yönelişimizden dolayı her zaman makbul vatandaş olamadık. AK Parti döneminde başörtüsü yasakları veya devletin çeşitli insan hakları ihlallerini net bir şekilde eleştirdiğimiz için bize hep “maraza çıkaran” olarak bakıldı, oysa doğru gördüğümüzü de hep destekledik. Açılım politikalarından umutlanıp insan hakları alanında katkı verebileceğim düşüncesiyle 2011 seçimlerinde AK Parti’den Kocaeli aday adayı olmuştum; aday gösterilmedim ancak benim kriterim değişmedi, doğruya doğru, yanlışa yanlış demeye çalıştım yine. Çözüm süreci sırasında ikamet ettiğim yerde farklı her kesimden kişi STK’yla kurduğumuz Kocaeli Barış Platformu olarak çözüm sürecine destek amaçlı AK Partili belediye ile ortak projemiz oldu.

Suriye politikasında sizce ne zaman nerede ne hata yaptık?

Suriye politikasına yeni bir Osmanlı hayalini tatbikata geçirdiğimiz ilk günlerde yanıldık. “100 yıllık intikamı alacağız, anormali normale döndüreceğiz, artık bizim şahlanma dönemimiz” dediği anda hükümet sadece Suriye’de değil, tüm Ortadoğu’da hatalar yaptı. Suriye’de demokratik geçişe teşvik etme yerine hayal alemindeki Davutoğlu’nun projelerine sarıldı İslamcılarımız. Suriye’de aceleci bir şekilde yönetimi devirme amaçlı muhalif güçlere verilen destek, daha sonra IŞİD olarak bize ve tüm insanlığa döndü.

IŞİD’in yaymaya çalıştığı korku politikası ya da gösterdikleri tavır hakkında ne düşünüyorsunuz?

IŞİD güç sahibi olmayı en büyük ideal olarak görmenin bir sonucu ortaya çıkmış hastalıklı bir yapı. Bu anlayış, “biri baş olmalı, o da en haklı olan, haklı olan da güçlü olmalı” marazi anlayışından kaynaklandı. Peygamber Arap toplumunu, ilk İslam toplumunu ıslah etmeye, adalet esasları üzerine ahlaki bir toplum yapmaya çalıştı, onun ölümünden sonra bastırılan ama yok edilemeyen kavmiyetçilik, benmerkezcilik, bir de yüzeysel bir bedevi anlayışla birleşince toplum karıştı. Güç hakimiyetine çok direnilemedi ve çözüm arayışları dinin asli ruhunu yakalayamadı. Gelişen ve değişen bir tabii insani seyre uygun insan ve toplum oluşmadı. Ya nefsin hoş gördüğüne meyledildi, ya da din şekilde, kabukta anlaşılarak öz unutuldu, ritüeller çok önemsendi. Bu belli bir müddet sonra hayattan kopmayı getirdi. Her zaman için dinin ana ve asli ruhuna yönelik ihya ve inşa gayreti olmalıdır.

Dünyada eski Burma yeni Myanmar’da hükümet Müslümanları (Rohingya) elemine etmeye çalışıyor, resmen bir kıyım yapılıyor orada. Bu konuda ne hissediyorsunuz?

Rohingya Müslümanları dünyanın en mazlum halkıdır, en sesi çıkmayan, duyulmayan tarifi imkansız zulümlerin yaşandığı bir yerdir. Onların durumunu anlamanız ve müdahale etmeniz için İslami hassasiyete sahip olmanıza gerek yok, insan olmanız yeterlidir.

Şu anda da başka bir ülkede de Müslüman çoğunluk azınlıkları eziyor. Ne olursa olsun Müslümanların yanında mısınız yoksa ezilenlerin mi?

Her zaman ezilenlerin yanında olmuşumdur ve Allah son nefesime kadar bana bunu nasip etsin diyorum. Din, mezhep, ırk adına “bizden” olanın yaptığı haksızlıklara hep karşı çıktım, bunun için hep muhalif ses olduk; olsun önemli değil Allah bizi bizden gördüğümüzün milliyetçisi yapmasın, o yeter.

Anti-kapitalist Müslümanlardan bahsedelim biraz. Oluşum ve İhsan Eliaçık hakkındaki düşüncelerinizi merak ediyorum. Eliaçık ile duruşunuzdaki benzerlikler ve farklılıklar nedir sizce?

İhsan Eliaçık değerli bir düşünür, onunla tanışmamız son zamanlarda değil çok eskilere dayanır. Fikirlerinin evrilmediği zamanlarda da onunla çok meseleyi konuşmuşumdur, eserlerinden istifade etmişimdir. Ancak hepimiz beşeriz, hatalarımız olabilir hep özeleştiri içinde olmalıyız. Onun dini farklı camialara anlatma gayretini çok değerli buluyorum ama dindarlardaki sorunları anlatması, ikna edebilmesi için de biraz daha yumuşak bir söylem tercih edilebilir. Herkese aynı merhamet anlayışıyla yaklaşmak daha doğru olur. Kur’an’ın infak emrinin yeterli anlaşılmadığına, dinin aslının adalet olduğuna dair görüşlerini çok önemli buluyorum. Anti kapitalistler zulme karşı çok net ve ilkeli bir karşı çıkış gerçekleştiriyor ancak sadece anti olmakla bir yere varılamayacağını, adil bir üretimin nasıl olacağına dair de projelerin olması gerektiğini düşünüyorum. Eleştirmek güzeldir, önemlidir ama yeni bir alternatifi de yaşanan hayata net bir şekilde sunmak gerekir.

Referandum hakkındaki düşüncelerinizi de alalım… Bu süreçte neler yapılacak sizce? İktidar ve muhalefet açısından bakarsak…

Referandumda evet cephesi için Erdoğan popülaritesi ve “istikrar” vurgusu önemli. Bu argümanlarla kabul edilemeyecek düzeydeki bir antidemokratik anlayışı kabul ettirmeye çalışacaklar. Kutuplaşmaya “evet” cephesini iman, “hayır” cephesini küfür, şer cephesi gibi göstermeye çalışacaklar. Halbuki SP ve bazı dindar gruplar da antidemokratik teklif içeriği nedeniyle “hayır” diyecekler. 18 maddelik değişiklik içeriğini tartışmak çok önemli, ‘hayır’cıların avantajlı sahası, ‘evet’in yumuşak karnı, zayıf noktası burası. Bence Erdoğan’ın şahsıyla uğraşmak ve şu andaki durumun kötülüğünü anlatmak yerine -ki çok kişi hali normal buluyor, olumsuzluğu hep dış güce bağlıyor- bire bir maddelerin net anti demokratik yapısını halkın anlayacağı dilden anlatmayı tercih etmeli. Bu referandumda kararsız çok, referandumun nirengi noktası vatandaşın anlayacağı dilden bu değişikliğin melek gibi bir yöneticiyi bile şeytan edeceğini anlatabilmektir.

Gazeteduvar

Yorumlar