2014-12-31 00:00:00

2014 yılı Türkiye'de siyasi alanda yoğun Erdoğan, Gülen tartışmaları ve “paralel” kelimesinin hayatın her alanına yansıdığı çatışma dolu bir yıl olarak geçti. 

Önceden istatistiklere bile doğru dürüst yansıtılmayan ama sonrasında büyük şoklar yaşatarak yaşam gündemimizde gerekli önlemler alınmazsa hiç düşmeyeceğini  gösteren iş kazaları unutulmayacak olaylardı. Türkiye'nin yeni yasalarla çok değiştiremediği genel umursamazlık, vurdumduymazlık ve kapitalist ahlakın yükselişinin devam etmesiyle de iş kazaları 2015'de yine gündemimizden düşmez. Ancak bunun sadece kaza anında değil çok geç fark edilen derin bir yara olduğu ve ciddiyetle üzerine gidilmesi gerektiği anlaşılırsa azalır. Azalmaması için bir neden de yoktur. Zira yıllardır çok büyük can kayıplarına yol açan trafik kazalarının duble yollar yapılmasıyla nispeten azaldığını gördük. 

Türkiye'nin bir diğer önemli gündem maddesi “çözüm süreci”'ydi. Pazarlıklar, tartışmalarla devam eden sürecin 2 yıl boyunca tekrar savaşı başlatacak boyutlara gelmemesi bu yılın başarısı sayılabilir. Beklenti çıtasının yüksek olduğu sürecin nasıl bir büyük sorun olduğu ve hangi evrelerden bugüne geldiğimizin muhasebesini yaptığımızda çok da azımsanmayacak bir yol katedildiğini görüyoruz. Geri dönüşümsüz bir yola girmiş olan süreç için 2015 yılında herkesin desteğini arttırması gerekiyor. 21. yüzyılda artk bu toprakların insanları bu sorunu çözmek zorundadır. Süreci birilerinin süreci olarak görmek hatadır, devlet veya PKK bu süreci bitirse bile barış yanlılarının süreci  devam ettirmesi gerekir.  Sadece dışarıdan seyrederek değil taşın altına elimizi koyarak bu yürüyen süreci desteklemeliyiz. Süreç 2014 yılında dikkat çeken ve çoğunlukla olumsuz olan gelişmelerin yanında 2015 yılı için umut vaad eden bir durumdadır.
2014 yılında iktidarın giderek artan otoriter yapısı da damgasını vurdu. Siyaset, medya, yargı ve diğer birçok alanda gittikçe otoriterleşen Erdoğan eleştirileri de umursamadı. Erdoğan'ın kendisine tehdit olarak gördüğü güçlere karşı olan savaşı kazandığını düşündüğü anda görece daha esnek bir ortam oluşturabileceğini düşünüyorum. Kişisel karizmasıyla otoriterleşmesine getirilen eleştirilerden beklenebilecek oy kayıplarını yaşamayan Erdoğan'ın  bunun bir sınırı olduğunu 2015 yılı içinde göreceğini tahmin ediyorum. Ahmet Davutoğlu'nun Erdoğan'ın aksine daha mutedil bir çizgi tutturma ihtimalinin yüksek olduğunu düşünüyorum. 
İktidar alternatifsizlikten dolayı seçim zamanı oyunu veren sokaktaki yoksul vatandaşın kendisine ciddi eleştiriler getirdiğini görmezse zirveden inmeye başlayacaktır ve bunun önünü alamayacaktır. İktidarın her alanında kokuşma, yozlaşma had safhadadır. Bunun yanısıra yakın bir dönem içinde en azından 2015 yılında hükümete  ciddi bir alternatifin çıkacağını da sanmıyorum.
2015 yılı içinde Erdoğan, Gülen savaşının devam edeceğini, Gülen'in iyice etkisizleştiği ama küllerinden yeniden doğabilecek bir potansiyeli  kaybetmeyeceği bir aşamada son bulacağını düşünüyorum. Gülen bu olayı bir fetret dönemi olarak görüyor ve mümkün olan en az zayiatla atlatarak uzun vadeli yürüyüşünü devam ettirebileceğini düşünüyor. Gülen cemaatinin uzun yıllar boyunca yaptığı profesyonel çalışmalarının bu darbeler karşısında yok olmamayı başarabilecek kuvvette olduğunu düşünüyorum. Cemaat, yaptığı hatalarının özeleştirisini yapmadan devam edeceği silkinme ve büyüme sürecinin kalıcı problemlerden kendisini kurtaramayacağını görmelidir.
2015 Türkiye dış politikası için hep kaçılması gereken can sıkıcı bir yıl oldu. Geçen 24 Nisan'da yapılan hükümet atağının bu yıl içinde çok ekstra gelişmeler yaşanmazsa daha ileri bir adımla tekrarlanabileceğini düşünüyorum. Türkiye Ermeni soykırımı günahından kurtulamadığı ve gereken özeleştirisini yapmadığı müddetçe kabuklarını kıramayacak. Her iki tarafın sivil toplumunun adımların atılması konusunda kolaylaştırıcı olması gerekecek. Bu konuda Türkiye aydınlarına büyük görev düşecektir yılın başında yapmaları gereken en önemli iş bu alanda bir baskı gücü olabilmektir.
Dünya ve bilhassa İslam dünyası  için en  büyük sorun olarak  IŞİD benzeri oluşumların İslami  anlayış konusundaki tartışmaları arttıracağını düşünüyorum. Gittikçe artan demokrasi dışı gelişmeler,  çatışmaları, kamplaşmaları ve radikal keskinleşmeleri arttıracak maalesef. İslam dünyası bunu büyük bir sorun olarak tanımayıp uluslar, mezhepler ve devletler üstü bir sorun olarak görmediği müddetçe de IŞİD sorunu devam edecek. İslam dünyası entellektüelleri, akademisyenleri 2014 yılında IŞİD'in oluşturduğu tehlikenin önlenmesi konusunda çok tembeldi. 2015 yılı için de çok parlak bir tablo görünmüyor. Ancak İslam dünyasının her kesimden düşünürleri bu problemi kişisel sorunu olarak telakki edip uyarıcı fonksiyonlar üstlenirse önemli değişimler yaşanabilir. Sorunun temeline, kaynağına inip iyi teşhisler ve tahliller yapmadığımız müddetçe çaresizlik içinde kollarımızın iki yanımıza düşmesini engelleyemeyeceğiz.

Yorumlar