2010-11-30 00:00:00

Başörtüsü  konusunda  bazı  kesimlerde  korkular  var. Başörtüsü  serbestisinin çalışma hayatı  veya  ilköğretime  uzamasına  tepki  gösteriliyor. Genel  olarak  Üniversitelerde  yasağın  bitmesi  konusunda sıcak  bakabilenler sıra  diğerlerine  gelince  keskin sınırlar  çizerek  yasak.çılığa  devam  ediyorlar.Konunun  temelinde  yaşam  tarzımıza  bir  baskı gelir  mi?  şeklindeki  bir  soru  işaretinin  yanında  “çalışma  hayatı  ve ilköğretime  de  izin verirsek  Ülke  bir  islam  devleti  haline  gelebilir”  korkusu da  yatıyor.

Baskı   konusu  gündeme  geldiğinde  Meclis  insan hakları  komisyonu  başkanı  Zafer  Üskül  ailelerin  kızlarına  başını  örtme  konusunda  baskı  yapması  halinde  kız  çocuklarının  devlet  tarafından  korunma  altına  alınabileceğini  beyan  etti. Bu  açıklama  önemli  bir  tartışmayı başlattı. Çocukların  aileleri  tarafından  ne  derece  yönlendirilebileceği  konusu  tartışmaya  açıldı. Anne  baba  kendilerinden bir  parça  olarak  dünyaya  getirdikleri çocukları  üzerinde  acaba  sınırsız  bir  yetki sahibi midir?  sorusu  tartışılmaya  başlandı. Anne  baba  BM  eğitim  hakları sözleşmesine  göre  çocuğunun  kendi  dini  anlayışı  doğrultusunda  eğitim  alması  konusunda  söz  sahibidir,  devlet  üzerinde  hak  sahibidir. Devlet'in  bunu  ebeveynlerin    isteği  doğrultusunda  karşılamadığı  bir  vakıadır. Alevi  bir  vatandaşın çocuğuna  “sünni  bir  islam  anlayışı ile dolu  bir  eğitim  aldırmak  istememesi”  üzerine  AİHM'e  yönelik açtığı  davasında  haklı  görünmesi sonucu    T.C  devleti  şahsa    tazminat  ödedi. Aslında  devletin  din derslerinde  uyguladığı  müfredat ta  sünni  ailelere  sorularak  hazırlanmış  bir  müfredat  değildir. Bu  konuda devlet  dini  eğitimi  kendi  uygulamalarına  karşı  çıkmayacak  bir  tarzda  uygulamaya  çok  özel  bir  önem  göstermektedir. O yüzden  devletin  sünni  kesime  ayrıcalık  yaptığı  söylenemez. Devlet kendisine  ayrımcılık yapmakta  ve  kendisine zararı  dokunmayacak  bir  din  eğitimi  vermeye  çalışmaktadır.

Olması  gereken devletin zorunlu  bir şekilde  din eğitimi  verme  isteğinden  vazgeçmesidir. Farklı  dini  gruplar  istedikleri  müfredatı  belirleyerek  bu  dini  eğitimin  kendilerine  verilmesini  devletten  talep  edebilmeli  ve  bu  eğitimler devlet  tarafından   herhangi  bir  engelleme, bahane  üretilmeden  verilmelidir.

Anne  babanın  devletten  dini  eğitim  anlamında  evrensel  bir  hakkı  olduğu  ortaya  çıkıyor  ancak  anne  baba  çocuk  üzerinde  sınırsız  bir hak  sahibi midir?. Bu  soru  üzerinde  ayrıntılı  ve  yansız  bir şekilde  düşünmek  gerekir. Anne  babaların  çocuk  üzerinde  velayeti  bir haktır  ancak  günümüzde  çocukları üzerindeki  haklarını  kötü  bir şekilde  kullanan  aileler de  çıkıyor. Çocuğunu  zorla çalıştıran,  dilencilik yaptıran  anne  babalar da  var. Çocuğuna  aşırı  şiddet  uygulayan  anne  babalar  var. Çocuğuna adeta  rutin  bir  şekilde  işkence yapan  anne babalar  var. Kimisi  kaçak  evinin  yıkılmasını  engellemek  için çocuğunu  kucağına  alıp  boğazına  bıçak dayayıp  yıkımı  durdurmaya  çalışır,  kimisi de  daha  mükellef  olmamış  çocuğa  çeşitli  siyasi pankartlar  taşıtır. Çocuğunuzun  üzerinde  sınırsız  bir  hak  sahibi  olamazsınız. O  sizin  malınız değildir  Allah'ın  belirli  bir  süreye  kadar  korumak  ve geliştirmekle  mükellef  tuttuğu  bir  emanetidir. Bu  tür  tartışmalarda  hemen  siyasi  kamplaşmalara  girerek  görüş  beyan  etmeden  önce hak ve hakkaniyet  ölçüleri  üzerinde  bilimsel  düşünme  usulünü  kullanmak  gerekir. Zorla  baş açma    ne  kadar  yanlışsa  zorla  baş  örtmede  o  kadar yanlıştır. Zorla  başı  örtme  iddiası  varsa  çocuğun  ifadelerine  baş vurucu  adil  bir  mekanizma  olmalıdır.
”Başörtüsü  konusunda  yasak  devam  ederken  bu  tartışmaların sırası mı?” diyenlere  ise her  zaman  ve  zeminde  adil  ve  haklı olanı  istemek   hepimizin  yükümlülüğüdür  diye  cevap  veriyorum. 

Anne babanın çocukları  üzerindeki  dini eğitimindeki  sınırlar  uzman  çocuk  hakları  hukukçuları,  çocuk  eğitimi  konusunda  çalışma  yapan    ilahiyatçılar  arasında  tartışılmalıdır. Bir  hakkın  kullanımını  talep  ederken başka  bir  haksızlığa  kapı  aralamak doğru değildir.

Sadece  siyasi kamplaşmaların  olduğu  bir  ülkede  bunu  hakkıyla  yapmak  ve fiiliyata  dökmek  kolay değildir  ama  kriter  başkasının yanlışı  değilse      bunu  başarabilmek  çok zor  değildir. Önemli  olan  bireylerin  özgür  iradesi  ile  tüm  erklere  karşı hakkını  savunabilmesidir.

Yorumlar