2010-07-09 00:00:00

Ertuğrul Özkök pazartesi günü önemli bir yazı yazdı. Görüntüde dokunulamayan konulara dokunuyormuş gibi görünen yazıda verilmek istenen mesaj farklıydı. İlkönce yazıdan ilgili parçaya bir göz atalım.

“Kaderin cilvesine bakın ki, farklı şeyi söyleme cesaretini bugün, Türkiye'de üniter devletin en muhkem kalelerinden biri olan “Cumhuriyet” Gazetesi'nin bir yazarı buldu:

Orhan Bursalı bakın ne diyor:

“Türk tarafının elinde tek koz var: Kürtlerin çoğunun ayrılmayı isteyip istemediği. Çünkü doğal veya anormal, tüm ayrılıkların, herkese bir faturası olacaktır. Bu nedenle, bu kozun güçlendirilmesi gerekir.”

Cumhuriyet Gazetesi'nin yazarı açık açık, “Ayrılma kozunu, Türklerin ve Kürtlerin önüne koyalım” diyor.

“Cumhuriyet” Gazetesi'nin bir yazarı bunu söyleyebiliyorsa, bütün Türkiye söyleyebilir.

Haydi gelin ağzımızı alıştırmak için hep birlikte soralım:

“Türklerle Kürtler birlikte yaşamak zorunda mıdır?”

x

Eğer bu ortak iradeyi gösterip yaşayabileceksek, tabii ki yaşayalım.

Tabii ki hem Türkler, hem Kürtler için en iyisi budur.

Ama yaşayamayacaksak?

Yaşayamayacaksak, artık adını koyalım.”

Türkiye’de kronikleşmiş bir hal alan ve tekrar şiddet sarmalına dönen Kürt sorunu ile ilgili olarak ulusalcı bir yazarımızın bulduğu formüle Özkök de hemen sarılıvermiş. Güya isteyenin ayrılıp istemediğine dair referandum yapacaklarmış da isteyen serbestçe tercihini ortaya koyacakmış. İlk bakışta “isteyen ayrılsın, biz de bu beladan kurtulalım” demek isteyen yazar ve destekçisi aslında daha farklı bir şey söylemek istiyor. Ulusalcı yazarımız ve destekçisi ünlü yazarımız “nasıl olsa Kürtler Türkiye’nin her tarafında ve genel olarak ayrılmayı tercih etme, seçme gibi bir seçenekleri yok o halde bu alternatifi masaya koyarak 86 yılık anlayışa boyun eğmelerini sağlayalım” demeye getiriyorlar. İyi formül… Sen daha dün Çanakkale’de omuz omuza düşmana karşı savaşıp şehit düşmüş insanların arasını Türklüğü ön plana çıkararak ayır, ondan sonra Cumhuriyet tarihi boyunca oluşan huzursuzluğu çözme yönünde bir niyet gösterme, demir yumruk politikası izle sonra kavga çıkınca da “isteyen defolup gidebilir (nasıl olsa da gidemezler ya böylece sorunu çözmüş olayım) deyiverin . Ne kolay çözüm… “Huzursuzluk çıkaran tüm bir halk defolup gitsin (Nasıl olsa gidemezler) geri kalanlar olarak huzura kavuşmuş oluruz” noktasına geldiler. Geldikleri son nokta bu işte.

“Ayrılma kozunu Kürtlerin önüne koyalım” demek “zorbalığa boyun eğeceksin veya defolup gideceksin” demekten başka bir şey değildir. Ahlaksız bir tekliftir. Türklerle Kürtler birlikte yaşar veya yaşamaz bu ayrı bir konudur. Mesele yumuşak karın olarak görülen bir noktaya vurarak “ayrılırsanız çok zarar görürsünüz bu yüzden sesinizi çıkarmayın” demektir. Ortadoğu’nun kadim halklarını birbirine düşman etme formülü hiç bir zaman çözüm olamaz. Ancak daha da büyütülmüş bir zulümdür. Toplumsal olduğu kadar bireysel bir durumdur kavgaya uzanan çözümsüzlükler. “Kavgaların çözümünü hakimler güçlü olanın işine gelen bir şekilde çözsün” diyorsanız konuşacak bir şey kalmıyor. Sorunun temeline inerek adil bir çözümü bulmak yine de kavgayı tercih eden iki kesimi sonunda barışa yaklaştıracak gerçek iyi niyettir.

İnsanların çaresizlik hislerini istismar ederek sahte çözüm yolları bulmak ne kadar zalimce bir iştir. Oysa farklı çözüm yolları halen var. Kürt açılımına “PKK açılımı” diyenler tabiî ki bunu anlayamaz, düşünemez. Ama bu topraklarda adaletsizliği devam ettirme yönünde sahte bir adil çözüm teklif edenlerin maskesini düşürmek de bizim boynumuzun borcudur. Bu referandumu teklif edenler ve biz sonucu biliyoruz, Kürt halkı koz olarak sunulan bu “defolun gidin” seçeneğini kabul etmiyecektir. Ama Kürt sorununun çözümsüzlüğüne de razı olmayacaktır. Adil bir çözümden başkası bu soruna çare bulamayacaktır. Bu adil çözüm ise anayasadan başlayarak Türklük üzerine bina edilen anlayışın ve uygulamaların değiştirilmesi şeklindedir. Kürtlerin de bir ırk olduğu kültürleri ve varolma hakları bulunduğunu hiçbir komplekse kapılmadan teslim etmektir çözüm. Irkların, renklerin, dillerin farklılığının ve ifadesinin en başta yaratıcının insanlara büyük bir lütfu olduğu bilincinden hareket edildiğinde ancak anlayış ve konuşma ortamı doğar.

Zulüm üzerine bina edilen binaların devamını talep etmek ne kötü. Amerika kötülükler ülkesinin prensi Netenyahu ile görüşüp “askeri ve güvenlik ilişkileri noktasında size muhtacız işbirliğimizi devam ettireceğiz, dostluğumuzun bozulması mevzu bahis olamaz” diyor. Dünya zalimlerin şahına boyun eğiyor ve zalimin istediği çözümü uygun buluyor. Böyle bir dünyada yaşıyoruz. Ama bunun Türkiye versiyonunu teklif etmek çok ağır bir teklif. “Ya sev ya terk et” anlayışı hayır getirmez daha çok acı, daha çok çıkmaz sokaktan başka bir şey getirmez.,

Yorumlar