2012-04-25 00:00:00

Başbakan çırpındıkça batıyor
 

 

 
Başbakan dünkü grup konuşmasında yine doğru yolu bulamadı. Ölen askerlerin ailelerine yazdıkları son mektupları duygusal bir tonda okudu ve çok kişiyi ağlattı ancak konu Uludere’ye gelince o yufka yürekli halk adamı gitti,  soğuk bir devlet dili hakim oldu yine konuşmaya. Başbakan  Uludere’de yanlışlıkla da  olsa bombalanarak paramparça edilen çoğu çocuk cesedin konduğu tabutlara niye PKK bayrağına sarıldığına takılmış. Sanki maktüllerin yakınları “fırsat bu fırsat,  PKK bayrağına sararak şöyle şenlikli bir gösteri yapalım” demişler. Acı içindeki ana ve babaları ağır bir şekilde itham eden çok soğuk bir söylem duyduk yine  Başbakandan … Biz ondan hissiz konuşması ile büyük tepki toplayan  İçişleri Bakanını görevden almasını beklerken o Şahin’den  rol çalmaya çalışıyor. Sanki olaydan sonra özür dilemeyen kendisi değil. Duygusuz bir tonda yıllarca unutulmayacak bir katliamı değil de sıradan bir olayı anlatır gibi konuşan ve Genelkurmay başkanına teşekkür eden  sanki kendisi değil. Sanki herhangi bir devlet görevlisi gitmiş ve o cesetleri  kayalardan kazımışlar ve tabutlara parça parça doldurmaya çalışmışlar da,  köylüler “hayır bu yardımı kabul etmiyoruz,  biz çocuklarımızın vahşice katledildiği şu anda  PKK propagandası yapmaktan başka bir şey düşünemiyoruz (!)” demiş. Bölgede askerlerin mayınlara basabildiğini ama kaçakçılık yapan köylülerin mayına basmadığını imalı bir  dille söyleyen Başbakan “bunlar  PKK ile ortak çalışıyorlar” imajını vermek istiyor anlaşılan. Bu nasıl derin bir ortaklık ki maktuller sırf PKK propagandası olsun diye canlarını versinler(!). 34 insanı bombalarla yanlışlıkla paramparça etmişsin, daha sonra üste çıkarak sırf  geçimlerini temin etmek için kaçakçılık yapanları PKK işbirlikçisi olarak itham ediyorsun. Hani  canlansalar da onlardan “niye başımıza bu derdi açtınız , ey işbirlikçiler, niye  başımızı ağrıttınız, niye öldünüz ”  sorayım diye bekleyen  bir Başbakan görüntüsü çıkıyor karşımıza. Başbakan “otomatiğe mi bağlanalım” diyor özür konusuna gelince. Vicdanı sızlıyor ama kabadayı tavrı bu sızıya engel oluyor. Başta özür dilemeyen, kalpsizlik yapan Başbakan kendisine bunu hatırlatan farklı kesimden birçok kişiye “özür   otomatiğine mi bağlanalım” diyerek mügalata yapıyor. Sanki başta özür dilemiş de “otomatiğe mi bağlanalım” diye şikayetleniyor. Sayın Başbakan,  “acınızı hissediyorum” demek bu kadar zor muydu? Müslüman bir yürekten bu sözün çıkması bu kadar zor muydu?. Bu sözü demediğiniz ve hala da söyleyebileceğiniz halde söylemediğiniz için bu kadar kendinizi bataklığa batıran bir çırpınma içinde oluşunuzu hiç sorgulamıyor musunuz?. Bizim tavsiyemiz yol yakınken  samimi taziyelerinizi bildirip geç kaldığınızı,  hata ettiğinizi bildirin, kurtulun nefsinizden   ve  halkın gözünde daha da büyüyün. İnanın ki siz kazanacaksınız.
 
Acıları yarıştırarak kimse davasını ispatlamaya çalışmamalı. Ölen askerlerin, Molotof saldırısında yanarak ölen masum Serap’lar gibi sivillerin de yaşadığı zulüm büyüktür,  yakınlarının da acısı derindir. Ancak acı ve hüzün hesabına kalkarsak altından kalkamayız.  Bu ülkenin kuruluşu ile birlikte Kürt sorununa yanlış çözümler seçildi ve acılar katmerleşti. Acıların devam etmemesi için yapılacak  tek şey  samimi bir ruh hali ile çözüm bulmaya çalışmaktır.  İstekli ve içten olduğunuz müddetçe aşılmaz sanılan sorunlar aşılır. Acıları istismar ederek taraftar toplamak  yerine öldürülen, haksızlığa uğrayan her kişinin hakkını yüreğinizin derininde hissetmeniz halinde çözüme yakın olacaksınız.
 

Kayseri Pınarbaşı’nda silahlı saldırıda öldürülen polis memurunun çocuğunun sözleri ve gözleri aslında her şeyi anlatıyor. Soruna adil bir çözüm bulunmazsa  babasının tabutu başında ağlayan annesine,  babasının fotoğrafını göstererek “anne bak,  babam “diyen o masum yavru gibi daha nicesi olacak.  Annesinin kucağında babasının cenazesini izleyen ve çok içerleyen gözlerle “bu acıyı niye yaşıyorum “diyen o çocuğun hali  hissedilmeden, içselleştirmeden  bu sorunu çözemezsiniz. Bu masum hüzünden isterseniz ırklar arası bir kavga, savaş ve katliam da çıkarabilirsiniz.. Ancak o minik yavrunun  kalbinin kırıklığını yine de gideremezsiniz. Hiçbir çocuk bu acıları yaşamayı hak etmiyor. Masumiyetten kin ve nefret üreteceksek bir yere varamayacağız. Kendini parçalamaya hazır canlı bombalar çok maalesef. Başımızı gündelik kısa vadeli bakış açılarından kaldırıp yüzyıllık planlara gözümüzü dikmeliyiz. Masum yavruların gözlerindeki hüzün,  bu sorunu insan haklarına uygun adaletli bir çözüme ulaştırmaya ne kadar mecbur olduğumuzu bize hissettirmeli. Hiç kimse kendisine bu savaşın duygusal taraftarlarını aramasın. Gelin anayasada eşit vatandaşlığı nasıl gerçekleştireceğiz, onun hesabını yapalım. Gelin birbirimizin acılarına hüzünlerine empati yapalım. Türkiye’nin gündemden düşmeyen bu sorununu kimileri “niçin hep gündem ediyorsun” diye soruyor. Çelik kızgın ateşlerde olması gereken noktaya getirilir acılar da biz insanları imtihan eder,  doğru yolu bulmamız için bizim insani duyguları kuşanmamıza yardımcı olabilir. Zor konuları konuşacağız ve bazen  yakınlarımızın hoşuna gitmese de acı gerçekleri söyleyeceğiz ki doğru yolu, sırati müstekıymi  bulalım.

Yorumlar