2011-06-29 00:00:00
Bilinç altımızdaki darbeciyi ne zaman yargılayacağız?
12 Eylül darbecileri yargılanıyor. Ancak darbecilik fikri, içimizdeki darbecilik yönelişi, müsamahası ne olacak, ne zaman yargılanacak?
32 yıl aradan sonra bugünleri görmek mutluluk verici. Ancak eğri oturup doğru konuşmak da gerekiyor. Acaba darbe fikrinden, askeri müdahaleden, demokrasiyi askıya almaktan, insan haklarını zorbaların insafına bırakmaktan ne derece uzaklaştık. Bu süreç bizlerde basit bir öç alma duygusu dışında neler değiştirdi?
12 Eylül olduğu günlerde 15 yaşındaydım. Siyasetin aktif ve yoğun bir şekilde konuşulduğu bir evde büyüdüğüm için gelişmeleri yakından takip ediyorduk. Ülkede günde 20 kişinin öldüğü anarşi haberleri, şehir çatışmaları, kurtarılmış bölgeler, parlementonun Cumhurbaşkanı seçimi vd. konulardaki acziyeti…Hatırlıyorum da 12 Eylül günü evimizde misafir olan ve darbe sonrası bir müddet de bir yerlere gidemeyen ağabeyimin arkadaşı politize öğrenciler derin bir “ohh” çekmişlerdi. Yarın kimin öleceği beli olmayan bir ortamda darbe pek yadırganmamıştı. Çok politize olmuşların dışında halkın çoğu adeta “neredesiniz” diye askerleri karşılamıştı. Yoğun silahlı gücü ile askeriyeye direnebileceği tahmin edilen bazı grupların da sesi çıkmamıştı. Halkın bir kısmı adeta “madem daha önce bu feci karışıklığı önleyecektiniz, neredeydiniz” diyordu askerlere. Zaten Kenan Evren yaptırdığı anayasa oylamasına da halktan büyük bir destek bulmuştu. Ama sonra işin rengi değişti. Totaliter bir anlayış, insan haklarını, siyaseti, ekonomiyi çok kötü vurdu, perişan etti. Ev arama gerekçesi ile evimize gelen darbecilerin emrindeki polisler “5 dakika Emniyet’te görüşüp sizi geri göndereceğiz” dedikleri babamı sorgusuz sualsiz 1 ay nezarethanede çok kötü koşullarda tutmuşlardı. Yemek götürdüğümüzde “neden içeride, niçin çıkmıyor” diye sorduğumuzda “niye burada, biz de bilmiyoruz ama paşa öyle istedi” deniyordu. Yemek kapları arasında gizli saklı bize gönderdiği mektuplarında babam birisine benzetildiği için içeri alınıp aylardır gözaltında tutulanlardan tutun da farklı kesimden herkesin büyük bir zulüm altında inlediğinden bahsederdi. Sonunda “bir suçun yokmuş” denilerek keyfi tutuşun sonuna gelindi ama bu ve benzeri keyfiliklerin hesabı sorulamadı. İşkence hanelerde can verenlerin, hücrelerde yıllarca insanlık dışı şartlarda tutulanların yanında bizim yaşadıklarımızın çok hafif kaldığını biliyorum. Ama mağduriyet zerre miktarı bile olsa önemlidir ve hesabı sorulmalıdır.
Şu anda darbeciliğe karşı durmak kolay iş, bir pir’i faniyi yargılamak da çok zor değil. Zira onu savunacaklar da başlarının derdine düşmüş durumda.Önemli olan zorbalık eğilimini, darbeciliği yok edebilmek konusunda nerede olduğumuzdur.
Yapılan anketlerde halen ülkenin karışıklığa sürüklendiği bir ortamda darbeyi meşru görür müsünüz? sorusuna %35 civarında “evet” deniliyorsa durup düşünmek gerekir. Adına ister demokrasi kültürü deyin ister istişare kültürü deyin zorbalığın çözüm olmadığına dair bir bilinçaltı oluşmadığı müddetçe darbecileri yargılamak çok anlamlı olmayacaktır. TBMM’nin bile müdahil olduğu bu davada müdahil partilerin iç işlerinde istişareye ne kadar önem verdiğini sorguluyor muyuz? Devletin bakanının içinde linç özlemcilerinin yer aldığı bir mitingde konuşma yapıp ardından çeşitli mahfillerde Türkiye’nin sorunlarını sokak kabadayılığı ile çözme yöntemini önerdiği günlerde darbecilerin yargılanmasının sizce ne anlamı vardır? Önemli olan içimizdeki zorbalık eğilimini yenmek değil mi? Hiç şüphesiz zorbalığın şahını yapmış bir kişiyi yargılamanın sembolik değerini, önemini biliyoruz. Ancak kolaycılığa kaçmadan gerçekten darbeciliği, zorbalığı yargılamalıyız.
12 Eylül öncesi tüm farklı gruplarda zorbalıkla da olsa darbecilikle de olsa herhangi bir ülkede sempati duyduğu grupların darbe ile başa gelmesine herkes sempati ile bakardı. Pakistan’da askeri darbe ile iktidara gelene sempati ile bakıp Kenan Evren’i eleştirmek muhafazakar kesimlerin önemli bir hastalığı idi. Bu hemen her farklı grup için farklı örneklerle birbirinin benzeriydi. 12 Eylül sonrası öncesinde siyasi grupların, kişilerin birbirlerine uyguladıkları zorbalıkların bittiği en büyük zorbanın herkese zorbalık yaptığı bir döneme girmiştik. O zaman herkes demokrasi, insan hakları adalet gibi kavramların önemini hatırladı. 12 Eylül öncesi seçimlerde zorbalık yapmak, hile yapmak dava için çok meşru bir yönelişti. Ancak baş zorba bunu herkese yapıp bir sağdan bir soldan asmaya başlayınca akıllar başlara geldi. Demokrasi kültürü, adalet talebi için bir darbe daha olsun demiyorum. Ama yaşadıklarımızdan ders alarak zorbalık fikrini bizim yandaşlarımızın darbe yapma gücü varsa bile reddedelim. “Senin darben kötü,benim darbem iyi” dendi bu ülkede yıllarca. Herkes at gözlüğü taktı ve karşıtlarının güç kullanmasına içerledi. Önemli olan darbecilik eğilimini reddedebilmektir. Tek adamcılığı, eleştiriden hazzetmemeyi, hassaten kendisine yakın olanı tel’in edebilmektir marifet. Büyüklenme eğiliminin zamanla insanı darbeci yapabileceğini görüp toplumun her alanında, aile, iş, tarafgirlik ilişkilerimizde yöneticiyi dizginleme hassasiyetini ve becerisini gösterebilmektir önemli olan.
Yorumlar