2016-06-08 00:00:00

Gelinen noktada durum tespiti yapmakta fayda vardır. Kürt meselesi çözüm sürecinin bozulmasından 11 ay sonra artık yeni bir evrededir. Bazı soruları sormak gerekir.

Dönemsel olarak devlet, PKK karşısında galiptir ama bu sürekli olacak mıdır?  Devlet 90'lar konseptiyle bu sefer sonuç alabilecek midir? Devletin kırarak, dökerek yaptığı Sur, Cizre , Nusaybin, Yüksekova örnekleri dururken, hendek barikat politikası iflas eden PKK'nın muhasebe yapmama inadı izah edilebilir mi? Oyunu koruyan Ak parti karşısında blok cephe oluşturmak isteyen muhalefetin varacağı bir yer var mıdır?

Sorularımıza ilk önce  biz cevap verelim. Devletin dönemsel üstünlüğü kalıcı bir üstünlük değildir. 35 yıl boyunca devam eden inişli çıkışın sürecin üstünlük ibresi, devletin çıkış tarafında olduğu bölümündedir. Bölge halkı PKK'ya kızgın, öfkelidir ancak bu kalıcı bir devlet taraftarlığı halinde değildir. Ruhen Türkiye'den önemli oranda kopuşlar olmuş ancak halen devletin üretilecek yeni politikalarının ne olacağı da beklenmektedir. Bu beklentinin karşılığının çok zayıf olduğu bellidir.
Devlet üstünlüğünün kalıcı olma şansının oldukça düşük olduğu ortadadır. Zira çözüm süreci örneğinde olduğu gibi  verilecek haklar anlaşılan belli bir yere kadardır. Devlet kararının izin vereceği yere kadar olan özgürlüğün bölgede kalıcı çözüm getirme şansı yoktur. Çünkü çözüm sürecinde dahi devlet ve Türk toplumu “hak verme, hak alma” üsttenci  konseptinde bir değişiklik yapmamıştır. Devletin bu galibiyeti bir müddet sonra iniş sürecine dönecektir,  bu kaçınılmazdır zira başarıyı askeri olarak boyun eğdirme olarak değerlendiren zihnin varabileceği başka yer yoktur.
Devlet başarı kazandıkça 90'lar konseptine dönmeye çalışıyor, çalışacak,  bu yöneliş ise daha çok çözümsüzlük ve bağımsızlık çabası anlamına gelecektir. Batı ve Doğu arasında her geçen gün artacak “diğerini anlamama sendromu” uçurumların derinleşmesine neden olacak ve sorunun çözüm şansını iyice zorlaştıracaktır. PKK'nın yaptığını doğru bulmasa bile Nusaybin vd. yerlerin perişan görüntüsü içini sızlatan Kürdün ruh halini “PKK destekçiliği” gibi anlayan Türk kamuoyu sorunu anlamaktan ne kadar uzak olduğunu göstermektedir. Nusaybin'in görüntüsü…Yıkılmış bir şehir ve bayraklar… böyle mi çözeceksiniz sorunu? ele geçirdiğiniz şehre bayrağı “sen bu değildin ve seni buna boyun eğdirdim” diye asarsanız sonraki nesiller ne yapar? Diyarbakır cezaevi'nde de her taraf bayraktı ve mahkumlara boyun eğdirildiği varsayılıyordu, O bayrağı ayrımcılık vasıtası yap, ondan sonra da işgal etmiş gibi dik oraya ve sonra çözümü bulduğunu san haa… Çok kaybettirirsin bu topraklara ve tüm insanlarımıza..!
PKK halen devam ettirdiği politikasıyla eski dönem savaş anlayışında olduğunu gösteriyor. Çözüm sürecini tadmış bir halkın artık savaş seçeneğine yüksek oranda prim vermeyeceğini anlamamaktadır. Şiddetin dozunu artırarak ve metropollere yayarak, desteğini artıracağını düşünmektedir. Aslında bu tavrının destek artırmasa bile devleti zor durumda bırakacağı belli olmaktadır. Zira canlı bomba eylemlerinin oluşturduğu toplumsal ruh hali bozukluğu azımsanacak bir düzeyde değildir. Ancak bu durum PKK'nın kendi toplumsal  desteğini artırma biçiminde tezahür etmeyeceği için kendisi açısından çok anlamlı değildir.
Oyunu koruyan Ak parti karşısında blok cephe oluşturmak isteyen muhalefetin başarı şansı düşüktür. Zira son derece parçalı, karizmatik toplumsal kabul görecek önderi olmayan, hedefi sadece anti Erdoğan'cılık olmuş bir muhalefetin başarı şansı yoktur. Gündemi olumlu veya olumsuz anlamda elinde tutan Erdoğan'a karşı oluşturulacak bir red cephesinin  sadece demokrasi paydası olsa bile başarılı olma şansı düşüktür. Zira organik bütünlük oluşturma şansı her farklı grubun kendisine çekiştirme gayreti mukadder olacağı için düşüktür. Organik bir cephe ve beklenti olmaksızın, beklenti çıtasını yüksekte tutmadan oluşturulacak yan yana duruşlar anlamlı olacaktır. Bu duruşlar şu an bu toprakların en büyük ihtiyacıdır ve başlayan ama net bir yöneliş kazanamayan farklılıkların ortak payda oluşturma  çalışmalarının daha da pişirilmesiyle neticesini verecektir. Erdoğan'ın artan hataları zaten bir alternatifi doğuracaktır. Bu alternatif, beklenen, istenen, durdurulamaz olmadığı müddetçe zoraki olacak ve başarısız olacaktır. Bu  ortak duruşların artması, zaten ileride bir şekilde sonuç verecektir. Zamanından önce sun'i zorlama yapılmasının akıl ve mantıkla bağdaşır durumu yoktur.
“Türk kanı” meselesi 
Son bir not da Almanya parlamentosunun aldığı Ermeni soykırımı kararına Erdoğan'ın “Türk kanı ve laboratuar” üzerinden yaptığı ithamlara bir hatırlatma. Bu topraklarda çok farklı ırklar ve kültürler olarak algılansa bile Türkler ve Ermeniler  aslında birbirinden kültürel olarak çok uzak değildir. Manevi açıdan böyle iken bir de laboratuar üzerinden  bunun ispatına yönelik bir bilgiyi de aktarmak isterim.
Şu “Türk kanı” meselesi yine. Bir doktor olarak yıllardır bildiğim, söylediğim bir konuyu tekrar sizlere aktarayım. Türk ve Ermeni kanları genetik olarak birbirine en yakın kanlardır. Lösemi hastalığı ile ilgili araştırmalarda bu tespit edilmiştir. Üzgünüm Türk milliyetçileri…bizim asil (!) kanımız en fazla Ermenilere benziyor. Sanırım bunda Orta Asya'dan gelen Türklerin Anadolu'nun büyük bölümünde yerleşmiş olan Ermenileri Müslümanlaştırıp evlenmelerinin önemli payı var. Yaaa işte böyle…. Kanıt mı?…  aşağıdaki linki okuyunuz.
Çırpındıkça batmak, battıkça popülizm yapmak, bundan güç buldukça inkar etmek.. Devlet aklımızın geldiği son nokta yine burası maalesef.Türkseniz, Türklerin yaptığı haksızlıkları eleştiremeyeceksiniz yani. Türk olmanız için Türkleri eleştirmemelisiniz..! Ya Türk sandığınız halde Türk değilseniz, laboratuar sizi şaşırtacaksa. Allah en azından Ramazan'da din adına konuşanı insaf sahibi yapsın.

Yorumlar