2012-09-20 23:08:00

Dindarlar öfkelenmekte haklı mı?

 

Günümüzde ister istemez dünyadaki birçok olay müslüman toplumu ilgilendiriyor. Dünya müslüman nüfusunun sayısı ve önemli coğrafyalarda ikamet etmmelerinden dolayı müslümanlar birçok tartışmada önemli bir öğe haline geliyor.

 

Müslümanların masumiyeti adlı filme gösterilen tepki bizleri tekrar müslüman toplumun hali ve yapması gerekenler üzerine yoğunlaştırmalı. Dünyadaki veya Türkiye'deki sorunlara karşı dindarların çözüm önerileri nelerdir ve refleksleri nasıldır? sorusunu ayrıntılı bir şekilde tahlil etmek gerekiyor.

 

“Öfke ile kalkan zararla oturur” demiş atalarımız. Hakikaten de böyle. Şimdi gösterilen tepkilere bakıyorum da önceki tepkiler ve sonuçları hiç hesaba katılmamış diye hayıflanıyorum. Salman Ruşdi'nin yazdığı kitap sonrası gösterilen abartılı tepkiler Salman Rüşdi'ye hayatı Cehenneme çevirmişti ancak islam dünyası için de Cennet oluşturmamıştı. Bu hakaret kitabına gösterilecek tepki çok daha akıllıca ve fikri düzey içinde olabilirdi. Salman Rüşdi için verilen ölüm fetvası müslümanların gururunu okşayabiliyordu. Ancak dünya çapında nefretin artmasına ve batıda islam'ı tanımak isteyenlerin öfkeli kalabalıkları tek muhatap olarak görmesiyle sonuçlanmıştı. Salman Rüşdi'nin kitabını yayınlamak isteyen Aziz Nesin ise Sivas'ta önemli bir provokasyonun oluşumuna imza atmıştı. Aziz Nesin müslümanlardan hazzetmiyordu ve tepkisini haklılaştırmaya çalışıyor ve başkalarının da görüşünü benimsemesini istiyordu. Aziz Nesin kendi düşüncesinde samimiydi ve arzuladığı sonuca ulaşmıştı. Müslüman toplumu olumsuz gösterme isteği hedefine ulaşıyordu. Ancak Aziz Nesin de eleştirdiği kişilerin yolundan giderek feci bir olayın aktörü olmuştu. Belki eleştirilerinin haklılık payları ortaya çıkmıştı ancak ortaya bir katliam çıkmıştı. Aziz Nesin'in tek neden olduğunu ileri sürmüyorum. Katliam dindarların kendi içlerindeki hastalıklı öfke halinden kaynaklanıyordu. Aziz Nesin'i kınayacağız diye ortaya dökülen kalabalıklar onlarca kişinin yanarak ölmesiyle sonuçlanacak bir faciaya imza atıyorlardı. Bu katliamın arkasında illa derin devleti bulmaya çalışmak ise 20. yüzyıl tepkici müslüman mantığını görmemeyi sağlamaktan başka bir işe yaramaz. Salman Rüşdi'ye gösterilen abartılı tepki Aziz Nesin vasıtasıyla dindarların aleyhine dönüyor ve onlarca masum kişinin hayatına mal oluyordu. Alevi'lerin kendi kabuklarına çekilmelerine, aradaki soğukluğun artmasına ve her kesimden aydının çok önemsediği Türkiye'nin demokratikleşme serüvenine balta vuruyordu.

 

Küresel çapta ise batıya tepkiye odaklanmış düşünce yapısı çoğu kişinin tasvibinden uzaklaşsa da El Kaide'nin ortaya çıkmasını sağlıyor ve 11 Eylül olayı ile vahşetin ve sonrasındaki katliamların pimini çektiriyordu. Ekmeğine yağ sürülen Neo-con'cu anlayışın hakimiyetiyle 11 Eylül sonrası Afganistan ve Irak işgalleri korkunç sayıda insan ölümü sağlamaktan ve nefretin artmasını doğurmaktan başka bir şeyle sonuçlanmıyordu. Şiddet şiddeti doğurmaktan başka bir olaya yol açmaz. Şiddeti yine de sevenlere daha çok şiddet seçeneği olabileceğini ancak bunların zarardan başka bir sonuca yol açmayacağını hatırlatalım. Dünya ve Türkiye açısından değişen bir durum yoktur.

 

 

Şimdi de aynı olaylar yaşanıyor. Kimsenin itibar etmeyeceği şaibeli bir isimin ortaya koyduğu filme büyük tepki gösteriliyor. Bu tepkiler belki bizlerin öfkesini dindirebilir ve “bir şeyler yaptık” hissiyatı oluşmasına yol açabilir. Ancak filmi yapanın amacına hizmetten başka bir sonuca yol açmayacağı ortadadır. Hakaret içeren iğrenç yapıtları eleştirmenin tek yolu şiddet içeren protestolar değildir. Hukuki uğraşlar veya sivil toplum faaliyetleri ile baskı oluşturmaktır.

 

Ancak daha da önemlisi nitelikli eserler, filmler, edebi eserler ortaya koyarak hakaretleri umursamamaktır. Her konuda hakaret etmek isteyen kişileri durdurmanız kolay değildir. Ya onun seviyesine inerek siz de hakaret edeceksiniz ya da fiili müdahale sonu kan olan girişimlerde bulunacaksınız. Bunların değerli ve önemli işler olmadığı ortaya çıkmıştır. Bir inancınız ve ideolojiniz varsa ve bunun doğruluğundan adınız gibi eminseniz onun diğerlerinin itiraz bile edemeyeceği muhteşem örneklerini oluşturmalı ve sunmalısınız. İslam'ın peygamberine de çok ağır hakaretler yapmışlardı fakat genel olarak o hep anlattığı inancın net olarak ortaya çıkmasını öncelemişti. Doğru ve yanlış ortaya çıktıktan sonra dinde zorlama olmayacağını belirtir ayet. Önemli olan inancın içeriğinin netleşmesidir. İnsanlar tanımadığına veya eksik olarak yanlış tanıtılana çekingen, yabancı veya düşmanca yaklaşabilirler. Dostluğun da düşmanlığın da mantıklı bir düzlemde olması gerekir. Kişi tüm ayrıntısı ile bildiği bir inanca veya ideolojiye ancak yakınlık veya uzaklık göstermelidir.

 

Sadece film konusu değil dindarlar günümüzde Kürt sorunu, Alevi sorunu gibi konularda ön yargılardan kurtularak yeni tavırlar geliştirmediği müddetçe adına hareket ettiğini sandığı dinin aksine fiiller işleyebilirler. Hep durduğu yerden sorunu değerlendirmek hep üzerinde oyun oynanılan bir kişi veya toplum olduğunu düşünmek psikolojik patolojilere yol açar.

 

Başkasına öfke gösterenin dönüp bir kendisine bakması gerekir. Belki sorunların çoğu kendisinden kaynaklanmaktadır. Hac gibi islam toplumunun ortak bir arada bulunduğu organizasyonlardan gelen birçok kişinin müslümanlar adına duyduğu hayal kırıklığını, gelin ilk önce masaya yatıralım. Medeni değerler, çalışkanlık, prensip sahibi olma, disiplin vb. anlamında alınması gereken çok mesafenin olduğu aşikar olan toplumsal yapının ilk önce iyi tahlili ve ardıından eğitimi şarttır.

 

Örnek olma anlamında fiiller icra etmek herkes için çok zordur. Yıkmak kolaydır yapmak çok zordur. Gönül kırmak çok kolaydır. Kırılanın gönlünü almak ise çok zorlaşmıştır. Zararın neresinden dönülse iyidir. Müslüman fertlerin yaptıklarından en başta inançlarının zedeleneceği düşüncesiyle hareket etme sorumluluğu vardır. Buna dikkat edilmediği zaman hakaret edenden daha fazla dininize zarar verirsiniz de haberiniz olmaz.

Yorumlar