2014-02-19 00:00:00

Erdoğan'ın önünden Gül de çekildi

Tayyip Erdoğan'ın karşısında başka bir güç kalmadı. Cumhurbaşkanı Gül de veto yetkisini kullanmayı tecih etmedi. Gül'ün Erdoğan'ın öfkesiyle karşılaşmamak için bu yolu tercih ettiğini düşünüyorum. Gül bir denge unsuru olarak makamının saygınlığını koruyarak kavgalara müdahale etmeyi tercih etmediği gibi Erdoğan'ın bir başka hedefi olmayı da göze alamadı.

Erdoğan büyük bir telaşla yeniden yapılanma sağlamaya çalışıyor. Bunu  yıllardır iktidarından pay verdiği Cemaate karşı bir emniyet tedbiri olarak görüyor. “Olağanüstü durumlarda yasalar rafa kaldırılabilir” diye düşündüğü ve düşündürttüğü için çok belirgin bir oy kaybı yaşamıyor.

Erdoğan gerilime oynuyor. Olağanüstü durum olduğunu düşündüğü için de sinirlerinin buna dayanabileceğini düşünüyor. “En iyi savunma hücumdur” mantığıyla hareket ediyor. Bir genç hanımın abartısı olduğu az çok ortaya çıksa da Kabataş olayında da  duygusalığa baş vurarak halini korumaya çalışıyor. Kutuplaşmanın sonucu ortaya çıkan başka yerlerde ve başörtülü hanımlara yönelmiş bir saldırganlığın abartı katarak servis edilmesinin hakkaniyet duygularına ne kadar zarar verebileceği hiç düşünülmüyor. Ayrıntısını konuşmaya gerek duymadan yanlış olduğunu ama kutuplaşma ortamlarında olan ve şimdi rastlanmayan bu filllerin nasıl olur da körüklenmemesi vgerektiği konuşulmuyor. Bunun yerine her kesim  duygusal taraftarlıklar tercih ediliyor. Erdoğan'ın taraftarları, hem ona destek verme hem de eleştirme seçeneğini de düşünmeyerek Erdoğan'ın  yara almasının İslam dünyasının yara alması olacağını duygusal bir tonda işleyerek İslamcı kamuoyunun sağlıklı düşünmesini engelliyor. Aslında bu daha büyük bir vebal. İslamcılık 100 yılı aşan yolculuğunu sürdürmeyi  kuru duygusallığa muhrtaç kalarak sürdürecekse hiç sürdürmesin. İslamcılık  bir revizyon ve yeniden yapılanma yaşamak yerine kuru duygusallıklarla işi götürmeyi tercih edecekse ilerde  başına gelebilecek diğer felaketlerden şikayetçi olmasın. İslamcılığın öfkeli bir ezilen topluluk ideolojisinden çıkıp herkese cevap veren, yeni bir can simidi olmasını istiyorsanız ilk önce bu ilkel taraftar güdülemelerini terk etmek zorundasınız. 
Ali Bulaç, geçtiğimiz günlerde bir makalesinde ölenin İslamcılık değil  Ak Parti, Erdoğan anlayışı olduğunu yazdı. Erdoğan güçlü bir lider olarak yaptığıyla İslamcılığı da özeleştiriden uzaklaştırıp  tek adamcılığa götürüyor ve İslamcılar bunu kabul ediyor, tam destek veriyor. İslamcılık bundan zarar görmez mi? Bulaç istediği kadar Ak Parti'nin politikalarının zaten İslamcılık olmadığını söylesin Erdoğan'ı destekleyenler İslamcı olduğuna göre en çok hasarın İslamcılıkta olduğunu görmemek mümkün mü?
Erdoğan'ın bu halini anlıyoruz da ona tabi olanların durup eleştiri yapmamalarını anlamakta zorlanıyoruz.
Erdoğan uzun bir yolculuğa çok hızlı bir koşuyla başlamış bir yarışçı gibi. Bir müddet sonra bu tempoyu kendisinin de kaldıramayacağının farkında değil. Yorulduğu zaman insan hakları ve demokrasinin ilkelerinin yine kendisini sorguladığını görecek. Bu ilkelere yarın yine en çok kendisi muhtaç olacak ama yatsı vakti gelmeden bunu anlaması gerekiyor. 
Ayrıntıyı konuşmaya gerek yok. Erdoğan'ın genel yönelişi gücünü muhafaza etmeye çalışan, kaybeden ve kaybettikçe de hırçınlığı artan bir lider profili oluşturması. Erdoğan Sultan Abdülhamit gibi olmaya başladı. 33 yıllık iktidarında sert tedbirlere başvuran Sultan Abdülhamit,  imparatorluğun yıkılışını durduramamıştı. Abdülhamit, çöküntü yaşayan  hasta adamın  daha da aksileşmesinin onu (Osmanlıyı) iyileştiremeyeceğini  fark edemiyordu. İmparatorluk yüzyıllarca çağı okuyamamış ve sonunda sarsıntı ciddi bir şekilde hissedilince sert tedbirlere başvurmuştu. Bu yöneliş,  yıkılışı sadece biraz daha geciktirici etki yapabildi. Erdoğan da hissettiği sarsıntı karşısında iktidarının ilk yıllarındaki yönelişini bırakıp böyle bir  tavra büründü.
Erdoğan çizdiği zikzaklarla güven kaybettiren bir kişilik oluşturuyor. Yıllardır kimsenin cesaret edip insan hakları çerçevesinde  çözüm yönünde dokunamadığı Kürt sorununa çözüm süreci başlatmasıyla , her geçen gün hakaret dozu yükselen konuşmaları çelişiyor. “Çözüm, barış” diyen dillerin bir başka sahada dozu sürekli artan bir savaşa soyunması tabii ki savaştığı kesimler için güven sarsıcı. Kendisine tanınan opsiyonları, süreleri hoyratça harcamaya devam eden Erdoğan, Öcalan'la yaptığı anlaşmasına güveniyor olsa da bu halin ani yaralar alması halinde kendisi için büyük zarar olduğunu şu an düşünemiyor sanırım.

Yorumlar