2012-08-02 22:42:00

İslamcılığı doğru açıdan tartışmak

İslamcılık sadece Türkiye'de değil halkı müslüman olan ülkelerde de titizlikle araştırılmayı hak eden bir fikir akımıdır. 19. ve 20. yüzyılda  saman alevi gibi parlayanideolojilerin gerilemeye başlayıp toplumsal popülaritesini kaybederek sadece küçük şubeler olarak kalmasından sonra islamcılığın yükselişini izledik. 20. yüzyıl boyunca dipten gelen bir dalga ile  önü alınmaz yükselişini yaşayan islamcılık, iktidar şansı bulduğu zaman eksikliklerini daha iyi gördü. Toplumun bu alternatifsiz akıma ihtiyacı vardı ve askeri , bürokratik engellemeler de zamanla bu isteğin karşısında duramadı. Düşünsel planda gelişimini iyi tamamlayamayan islamcı akımlar iktidar ile buluştuklarında ya pür bir şeriat isteğini icraya koyuldular ya da çağın insanının isteklerine islami açıdan sahih bir paralellik sergileyemediler. Genellikle hayal kırıklığı yarattılar , eksiklikleri üzerinde derin düşünmeyi de tercih etmediler. 
İslam düşüncesine yön veren düşünürlerin keskin bir  muhalefet dili kullanmalarına  karşın kendi bahçelerindeki  içtihat düşüncesinden haz etmeyen çevrelere  tavırları çok cesaretli değildi. Sosyolojik anlamda dev hamleler yapmış batının karşısına sloganik söylemlerle ve eski sosyolog alimlerin isimleri ve eserleriyle övünerek karşı  çıkmanın islam düşüncesini geliştirme anlamında bir katkısı olmuyordu.Bu iç problemler yaşanırken laik çevrelerin zeka yoksunu militer zorbalıkları gündeme gelince tartışılması gereken ana sorunlar hep rafa kaldırıldı. Artık  günah keçisi ilan etme tavrı popüler olmuştu.İç hasstalıklarımızı veya eksikliklerimizi gözardı etme kolaycılığı islamcılarımızın hoşuna gitti. Sağlıklı analizler yapmadan övgü ve eleştiri yapmanın bedeli vaz geçilmemesi gereken fıtrat dininin temel sütunlarının zarar görmesine yol açıyordu.
 
Ali Bulaç Ak Parti'yi keskin söylemlerle eleştiriyor.  Aslında sadece Ak Parti'yi değil çağdaş, batılı argümanları yeniden yorumlamaya islami yaklaşımları da eleştiriyor. Haksızlık yapmamaya özen göstererek toplumsal değişimi tahlil etmeye çalışalım. Ak Parti öncesi yükseliş içinde olan islamcılık iktidara geldiği zaman karşılığı devlette olmayan bir güç gösterisine kalkışmıştı. Ona düşmanlıkla bakan çevrelerin balyozuyla darmadağın olan dönemin iktidar partisinin yanında toplumsal bir destek belirmiyordu. Zira ideolojiden ziyade  yaşam düzeyinin iyileşmesini özlemiş ama geleneksel dini değerlerini de bırakmayan bir toplumsal çoğunluk mevcuttu. Pratik uygulamalarıyla başarıyı yakalamış Tayyip Erdoğan'ın gelinen çıkmaz sokağı görmemesi mümkün değildi. Bu devlet gücü karşısında çok ısrarcı olmanın anlamı yoktu. Topluma onun anlayacağı frekanstan yaklaşılmalıydı. Keskin bir kutuplaşmanın dışına çıkarak ama maddi anlamdaki gelişmeyi hedefleyerek belediyelerde yetiştirilmiş tecrübeli kadrolarla başarıya ulaşmak çok zor olmadı. Bu gidişattan rahatsız olan askeri çevrelerin 2003 ve 2004'deki askeri darbe planlarının iktidardan memnun toplumda karşılık bulmayacağı açıktı. Bu yeni hale bile itirazı olan askerlerin hüsrana uğramalarının nedeni, başını kuma sokmuş ideolojik kemalist yaklaşımın toplumsal karşılığının olmamasıydı. İktidarı hedefleyen partinin memnun muhafazakar kitle tarafından ilkeler pek gözetilmeden desteklenmesinin faturası daha sonra ortaya çıkacaktı. Bu maddi gelişme ve iktidara kilitlenmiş yapıdan maddi ve manevi anlamda nemalanan muhafazakar kesimlerin sonunda ortaya çıkan yozlaşmadan şikayet etmeye  hakları yoktur. Zira her şeyi iktidardan bekleyip ideolojik bir gelişim ve dönüşümü hedeflemezseniz varacağınız yerden şikayetçi olma hakkınız yoktur. İslamcılık çok daha farklı bir geniş ufku olan ,vizyonu ve hedefleri olan reaksiyoner değil aksiyoner bir hareket olmalıdır.
 
İktidarı hedefleyen bir partiyi  islamcılığın ideal hedefleri açısından çok sıkı eleştirmenin bir manası yoktur. Partiler tabiatları gereği oy'a bakar ve iktidarda kalmayı hedefler. İslamcılar, üzerlerine düşen zihni performansı hakkıyla değerlendirmelidir. Bunun karşısında bir engel yok. Hüsrana,   ne iktidarın getirdiği yozlaşma ne de istenildiği kadar fıkh edilememiş islamcılık bir mazeret teşkil edebilir.İktidarın eleştirilecek çok yönü var ama hemen sadece onu günah keçisi ilan etmek de kolaycılıktır. Çağın insanına  örneklik teşkil etme anlamında çok güzel fırsatlar önümüzde halen duruyor. Arap baharıyla önündeki zorba yönetim setleri kaldırılmış Arap ülkeleri uzun sürmüş bir fikri gelişim durgunluğundan sonra yaşadığı tecrübelerden yola çıkarak çok önemli ataklar yapabilir. Örneğin  Raşid El Gannuşi yaşadığı uzun zorbalık yıllarında cephe karşısındaki ve cephe içindeki hastalıkları iyi teşhis etmiş bir aydın olarak parlak bir atılım yapmaya adaydır.
 
Ak Parti gömlek değiştirdiğini söylese de muhalifleri nezdinde sabıkalıydı. İdeolojiyi değil maddi refahı önceleyen yaklaşımıyla   kutuplaşma yaşamadan mevzi başarı kazanması anlamında iyi bir performans sergiledi. Bu ona siyasetimizde eşine rastlanmayan bir başarı ödülü getirdi. Alternatifsizliğinden dolayı onu eleştirmek yerine içinde yer alarak saadetini devam ettirmeyi tercih eden çok oldu. Ancak kafa konforunuzu bozmaya niyetiniz varsa işlerin artık iyi gitmediğini, bir doygunluk noktasından sonra yozlaşma veya fikri gelişim eksikliğinden kaynaklanan inişin  gerçekleşeceğini görmeniz  kaçınılmazdır. Ali Bulaç, Ak Parti'yi hak ettiğinden daha fazlası ile eleştiriyor. Zira bir parti olarak islamcılığın sahih bir çizgide devam etmesi gibi bir misyonu  ondan beklemek aşırı bir beklentidir. Toplumun, din adamlarının, dindar akademisyenlerinin zihni performans eksikliğinin tüm faturasını Ak Parti'ye boca etmek biraz haksızlık.
 
İslam dünyasının neresine giderseniz gidin islamcılığın hastalıklarının nedeninin siyasetçilere kesilmesi doğru değil. Dindar entellektüellerin Kur'andan ilham alıp çağa vereceği çok cevaplar olmasına rağmen toplumsal konumlarını öncelemeleri ve dindarlardan gelecek eleştiri riskini göze alamadıkları için çok üretken olmadığını görüyoruz. Toplumsal sorunlara vicdanlı çözümler getirmeye çalışan dindar aydınların  toplumun tabanı tarafından dokuz köyden de kovulduğu gerçeğini kimse görmezden gelemez. Ama aydın sorumluluğu her riskin üstünde olmalıdır, islamcılık tartışması bu yüzden hayırlıdır.
 
3.nesil islamcılar aslında düşünsel yetersizliği işaret eden bu temel sorunla uğraşmalı, çözüm yolları üretmelidir. Batıdan gelen her yeniliğe kuşku ile bakanların  yüzyıllar süren islam toplumlarındaki durgunluktan sonra dini düşüncenin ihyası ve inşası anlamında ne kadar çabaları olmuştur. Bu özeleştiri üzerinde yoğunlaşmadan polemiğe düşülmemelidir. 
 
Ak Parti başta başvurduğu bu yöneliş dışında ne yapmalıydı? Keskin bir kutuplaşmayı devam ettirerek toplumsal çalkantılara göz mü yummalıydı? İslamcılığın felsefi gelişimini beklemeyi tercih ederek kendisine bir derman bulmayı mı tercih etmeliydi? Bir siyasi parti olarak bunları tercih etmeyeceği açık olan Ak Parti keskin islamcılığın çok aklına gelmeyen yolu olanı, topluma iktisadi yöntemlerle kendini kabul ettirmeyi tercih etti. Bu sayede totaliter devlet zihniyetinin epeyce aşındığı da kimsenin ret edemeyeceği bir gerçektir. Ancak ideallerle desteklenmesi düşünülmeyen bir partide yozlaşma ve kokuşmanın ortaya çıkması garipsenecek bir gelişme değil. Merkez parti olmanın sonucu olan  tercih edilen gömleğin bollaşması ve oy hesapçılığının merkeze oturması periferdeki farklı kimlikteki sorunluların mutsuzluğu ile sonuçlanıyordu. Onlar için çok fazla aranan bir çözüm alternatifi yoktu. Zira çoğunluğun memnuniyeti üzerine yoğunlaşırsanız azınlıkların mırıltılarını duymamayı başarırsınız, duysanız da artık mazeretleriniz hazırdır. Farklı çevrelerin sorunlarını örtmek için sadece  daha çok islami renklere, motiflere bürünmeniz ise aslında aziz islamı yıpratacak bir acelecilik ve ucuzculuktur. Ak Partiyi sadece yozlaşma anlamında değil niye devletleştiği konusunda ısrarla sorgulamak gerekiyor.
 
Tartışmaya katılan Mümtaz'er Türköne “Ak parti için İslâmcılık bir iktidar projesi idi, gerçekleşti ve ömrünü tamamladı” diyor. Bu Ak Parti açısından böyle olabilir. İslamcılık Ak Parti'nin inhisarında değil, İslamcılığın güçlü bir görüntüsü” diyebilirsiniz ama Milli görüşün de  islamın temsilcisi olduğu iddiasının boşa çıktığını hatırladığınızda din ile dini görüntünün farklı olduğunu hatırlıyorsunuz. Suçu sadece Ak Parti'ye atarak günah keçisi bulmanın rahatlığı ile salvolarda bulunmak kolay ancak  dindar aydınlar iğneyi kendilerine batırdığında daha yenilecek kaç fırın ekmek olduğunu anlayacaklar. Türköne “İslâmcılık bugün devlet tarafından hazmedilmiş, meşruiyet enerjisine dönüştürülerek tüketilmiş bir ideoloji. İktidarı teslim aldı ve ona can vererek görevini tamamladı.” diyor ama islami camiadan  yükselen alternatif sesleri hesaba katmıyor. Ak Parti nezdinde bir bitiş olsa da islamcılık anlamında bu insani hatayı tamir edecek çok alternatif var. Düşünsel anlamda Türkiye'de ve dünyada  böyle bir potansiyelin varlığı tartışmasızdır.
 
İslamcılık küreselde yaşadığı selefi idealistliğin başarısızlığından sonra Türkiye'de ve dünyada toplumsal tabanda kabul edilen çalışmalar yapıyor. Cemaatlerin Türkiye ve dünyadaki başarılı çalışmaları islamcılığın tek temsilcisinin herhangi bir parti olmadığını göstermesi açısından anlamlıdır.
Etyen Mahcupyan'ın söylediği gibi “islamcıların tutulduğu hastalık Türk islam sentezini geçiniz devlet islam sentezidir” teşhisi yanlış değil maalesef. Ancak bu baş edilemeyecek bir sorun değil. Nesli tükenmeyen islamcılar bunu başarabilecek güçtedir.

Yorumlar