2008-01-13 00:00:00

Soner Yalçın adlı araştırmacı, yazar Atatürk’ün hayatını anlattığı Hürriyet gazetesindeki yazısında Atatürk’ün ölümüyle ilgili çarpıcı iddiaları gündeme getiriyor. Hastalık belirtiklerinin ayan beyan ortaya çıkmasına rağmen ona hastalık yakıştırılamadığını şu ifadelerle belirtiyor.

“İnanması güç ama kimse Atatürk’e hasta olduğunu söylemiyordu! Söyleyemiyordu.Çünkü onlara göre büyük kurtarıcı “ölümsüzdü”. Ölümsüzlüğüne o kadar inanmışlardı ki, hastalık belirtilerini bile görmezlikten geliyorlardı! Hadi yakın çevresi neyse, doktorlarının bu semptomları görüp neden ciddi bir teşhis girişiminde bulunmadıklarını da anlamak zordu. Diğer yanda Atatürk de hasta olduğu gerçeğiyle yüzleşmek istemiyordu. Bunun sadece ruhsal nedeni yoktu.”

Araştırmacı bir tesadüf eseri Atatürk’ün hastalığının teşhis edildiğini ifade ediliyor

“…..Dr. Belger, izin verirse muayene etmek istediğini söyledi. Ve bu muayene sırasında Atatürk’ün hastalığı teşhis edildi: Karaciğer sirozuydu. Ne yazık ki bu amansız hastalık ilk semptomların belirmesinden bir yıl sonra teşhis edilebilmişti. Eğer bu teşhis zamanında yapılsaydı Atatürk uygun bir bakımla birkaç yıl daha yaşayabilecekti. Ancak çevresi onun varlığından o kadar büyülenmişti ki, “ölümsüzlük” tanısı hastalığın görülmesini engellemişti.

Ve bu nedenle aslında Atatürk öldürülmüştü!”

Bir Devlet’in başında bulunan bir şahıs apaçık ciddi bir hastalığın belirtilerini göstermesine rağmen teşhis edilmeden bir yıl geçiriyor…

Soner Yalçın’ın bu büyük hatayı izah etmedeki teşhisi çok önemlidir.

“İnanmasıgüç ama kimse Atatürk’e hasta olduğunu söylemiyordu! Söyleyemiyordu.

Çünkü onlara göre büyük kurtarıcı “ölümsüz”dü. Ölümsüzlüğüne o kadar inanmışlardı ki, hastalık belirtilerini bile görmezlikten geliyorlardı!”

Tarih boyunca liderler genellikle olduklarından çok fazla miktara büyütülmüşlerdir. Liderlerin  insan oldukları dahi unutulmuş. “Yarı tanrı” oldukları da düşünülmüştür. Örneğin tarihe  baktığımız zaman Firavunların cenaze törenlerinde de aşırılıklar yapıldığı gözlenmiştir. Ölmediğine inanılarak “sonsuzlukta bolluk içinde yaşayabilmesi” için mezarına yiyecekler konulmuştur. Yakın çevresi ve maiyetinin de ölüye  eşlik etmesi için öldürüldüğü aktarılır. “Mezarının yanında üç düzgün sıra halinde uzanan 30’un üzerinde gömü daha yer alıyordu. Törenler doruk noktasına ulaştığında birkaç aslan öldürülüp ayrı bir çukura gömüldü. Firavun  Aha’nın cansız bedeni tuğlalarla inşa edilmiş mezar odasına doğru indirilirken, sadık maiyeti ve hizmetkârlarından oluşan seçkin bir grup da zehir içerek krallarına öte dünyaya yolculuğunda eşlik etti.” Zivie, Alain. “Güneş Tanrısı’nın Hizmetkârı”, National Geographic Türkiye (Kasım 2003), 124-131

Tarihte liderlerin aşırı büyütülmesinin, tanrılaştırılmasının trajik sonuçları her geçen gün daha açık ayrıntıları ile ortaya çıkmaktadır.

Atatürk’ün de ölümsüz addedilerek hastalık belirtilerinin çok büyük bir tıbbi hata ile uzun süre anlaşılmamış olması “keskin sirke  küpüne zarar” atasözünü hatırlattı bize. Olduğundan çok fazla büyütülen liderlerin düşünceleri, çizdikleri yol tabulaştırılmakla kalmıyor bizzat  liderin hayatına mal olacak hatalar yapılabiliyor.

Türkiye’nin içinde bulunduğu sorunların bir çoğunun kurucu ideoloji kaynaklı olduğunu  resmi ağızlar bile şu an itiraf etmekteler. Geçen hafta basına yansıyan ifadelerle eski kara  kuvvetleri komutanı Aytaç Yalman başta olmak üzere Kenan Evren dahil pek çok  kişi “Kürt sorunu” alanında kendilerine sunulan resmi öğretinin yanlışlıklarla dolu olduğunu ifade etmişlerdi. Bu öğretiden dolayı Devlet’in büyük yanlışlıklar yaptığını vurgulamışlardı.

Yine din alanında da yapılan yanlışlıklar apaçık ortadadır. Dini sosyal hayattan uzaklaştırıp sadece cami kubbesi altına hapsetme projesinin 84. yılında tutmadığı, kabul görmediği artık apaçık ortadadır.

Resmi yetkililerin Atatürk’ün ölüm süreci ile ilgili olayları daha bir dikkatli düşünüp günümüz sorunları noktasında müdahil olmaları gerekmektedir.Yapılan yanlışlıkların düzeltilmesi toplumu oluşturan tüm kesimlerin selameti açısından önemlidir.

Yorumlar