2006-06-06 00:00:00
KİM OLURSAN OL GEL AMA BAŞÖRTÜLÜYSEN GELME!..
Türkiye’nin sorunlarına karşı birtakım güç sahibi çevrelerin yaklaşımı önceden beri problemlidir.
Danıştay saldırısı sonrası yaşanan gelişmeleri Tüsiad yaptığı açıklama ile yorumladı. Başörtüsü sorununun kaşınmaması gerektiği ve ekonomik dengeler için yasağa karşı çatlak ses çıkarılmaması gerektiğini belirtti.
Buna bir de Başbakan yardımcısı Mehmet Ali Şahin’in başörtüsü sorununun halkın %1.5 unun sorunu olduğunu beyan eden açıklaması gelince üzerinde bir kaç kelam etmekte bizim üzerimize bir borç oldu.
Tarih boyunca kendi kafasına göre belirlediği hayat biçiminin bozulmasını istemeyenler genelde halka, “bizim belirlediğimiz sorunlardan başkasını konuşmayın” derler.
Tarihe baktığımız zaman bu yaklaşımın ilginç örneklerini görürüz. Osmanlı’nın lale döneminde yöneticiler halkın birçok sorununa rağmen zengin ağalar ve paşalarla lale bahçelerinde keyifli bir hayat yaşıyorlardı. Onlara göre ülkede ciddi bir sorun yoktu. Sorun lale bahçelerinin az olma , eğlence mekanlarının az olma sorunu idi.Yönetim müdahale etmesi gereken dağ gibi yığılı sorunları görmüyor, devekuşu gibi başlarını kuma gömüyordu.
Ama sonuçta yok saydıkları problemler canlanmış bir patrona Halil olarak karşılarındaydı!..
Tüsiad’ın yaptığı gibi bütün sorunları maddi sebeplere indirgemek materyalist bir ruh halinin yansımasıdır. Karnı doyrulan, iyi okullarda okuyup iyi mesleklere sahip olan insanların mutlu olması beklenir. Fakat tüm hazlara sahip olduğunu sanan insanlar çağımızda ruhlarının sefaleti ve kararmış kalpleri ile bir vakıa olarak önümüzdedir. Önemli toplumsal sorunlar da apaçık önümüzdedir.Bunu görmeyenlere önemli bazı soruları sormak zorundayız.
Maddi sorunlar halledilirken insanlık onurunun yok edildiği toplumlar huzurlumudur sizce?
Anasından doğarken tercihte bulunamadığı bir ırkı ve kültürü dolayısıyla aşağılanan bir insan maddi hazlarla mutlu olup sorunlarını unutabilir mi sizce ?
Parasının cebinden hırsız tarafından çalındığını gören bir insanın hırsıza güler yüz göstermesi acaip değil midir sizce?
Anasını babasını katlettiği çocuğun başını okşayan bir katilin , merhametli insan görüntüsüne kanmak normal midir sizce?
Ayağına basıldığı halde neş’e ile şarkı söyleyen birisine rastladınız mı hiç?
Apendisiti patlamış birisine “hastaneleri meşgul etme kardeşim” demek dengeleri korumak mıdır sizce?
Ağlayan birisine fıkra anlatmak ile sorunların biteceğini sanmak safdillik değil midir sizce?
Belki bu sorunları cevaplamaya çalışmak birilerini uyandırabilir. Ama bu sorunları yalancı bir şirinlik ile çözmeye çalışanlar da yok değil. “Kim olursan ol gel” diyerek oy avına çıkan Baykal ve avanesi sıra başörtülüye gelince ise aniden görme yetilerini kaybedebilmektedir.Dayatmacı anlayışlar nedense hep aynı refleksi vermektedir.
Sözün kısası şu bilinmelidir ki tarihin hiçbir döneminde huzursuzluklarını halledememiş bir topluluk ilerleyememiştir.
İçte sorunları görmezden gelen göbeği şişkinler, dışta bu sorunları ülkeyi zayıflatma için rahatça kullananlar ile toplumlar uçuruma kolayca sürüklenebilmiştir.
Ülkemize dönecek olursak aynı anlayışın devam etmekte olduğunu görürüz. Almanya büyükelçisinin yanlış uygulaması nedeniyle yuhlanmasını garip görenler, halkın en kronik yarasının kimsesiz bırakılmasını makul karşılayabiliyorlar!..
Bu çarpık bakış açısı , halkı bürokratların, patronların keyfine uygun bir yaşam sürecek sürüsü olarak görüyor.
Hak isteyeni , haksızlığa isyan edeni görmeye dayanamıyorlar, sesini duyunca çıldırıyorlar.
O zaman evinizdeki çocuklarınız sorun çıkardığında onları da evinizden kovun!…Halkın önemli sorunlarını görmezden gelme ne imiş o zaman anlaşılır belki!..
Madem tatlı meyveler yemek için her gün zehir içirilenlere bigane kalıyorsunuz, o halde “adalet istiyoruz , hak istiyoruz” diyen seslerden de rahatsız olmayacaksınız!…
gergerlioglu@hotmail.com
Yorumlar