2012-10-07 00:00:00

“Biz zannettik ki Cumhuriyet barolarda korunur. Biz zannettik ki günde 5 vakit laiklikten söz ederek laiklik korunur. Biz zannettik ki ordumuz var. O güçlü ordu bizi korur. Artık TSK vesaire yerine Türk silahsız kuvvetleri var. Siz Türk silahsız kuvvetlerisiniz. Bu yüzden durmadan çalışacağız.” dedi.Eskişehir’deki panelde İstanbul Baro  Başkanı Ümit Kocasakal Ardından  TSK  bildirisi geldi.

 

“Bazı yazar, konuşmacı ve meslek kuruluşu temsilcilerinin; basın ve ifade özgürlüğünü istismar ederek, başta Ebedî Başkomutanımız Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK olmak üzere tarihe mâl olmuş asker kişilerin de şerefle taşıdıkları askeri unvanlarını bile seviyesizce alay konusu yapmaları, astlık-üstlük münasebetlerini ve dünyanın en disiplinli ordusu olarak gösterilen ordumuzda disiplin anlayışını zedelemeye yönelik söz ve yazılarla Türk Silahlı Kuvvetlerini ve onun değerli mensuplarını tahrik etmeye çalışmaları, talihsizliktir.”

 

İstanbul Barosu bunun üzerine yaptığı açıklama ile;

“İstanbul Barosu Başkanı toplantıda yaptığı konuşmada Cumhuriyete halkın sahip çıkması gerektiğini vurgularken, bir teşbih olarak halkı, “silahsız kuvvetler” şeklinde nitelendirmiştir. Yapılan bu benzetmede Türk Silahlı Kuvvetleri’ne yönelik bir niteleme sözkonusu değildir. Anlatılmak istenen Cumhuriyeti koruma ve kollama görevinin halka ait olduğudur. Kısaca “silahsız kuvvetler” benzetmesinin asıl amacı demokrasidir. Bu nedenle Baro Başkanının konuşmasından Türk Silahlı Kuvvetlerine yönelik bir “çağrı” veya “itham” sonucu çıkartmak, zorlama ve maksatlı bir yorumdur.” demektedir.

 

Bari sözünüzün, düşüncenizin arkasında durun sayın Kocasakal…! TSK’yı  sözleri ile eleştiren, sitem eden   paneldeki Başkan gitmiş yerine   süt dökmüş kedi gibi “silahsız kuvvetler ile  halkı kast ettim”  diyerek  orduya yönelik  eleştirisini gizleme telaşında olan bir Başkan gelmiş. Halkın silahsız olduğuna vurgu yaparak silahlı olanların bir işe yaramadığını beyan etmiyor muydunuz sayın  Kocasakal? Sözlerinizin anlamını hatırlatmak tekrar bize mi düşecek? “Yıllar sonra darbelere karşı çıkmak olmaz. Yürek, 12 Eylül'e 13 Eylül’de , 28 Şubat'a 1 Mart'ta karşı çıkabilmektir. Aradan 15 sene geçtikten sonra böyle efelenmeleri kimseye yutturamazsınız.”  diyen sizler 28 Şubat uygulamalarını savunan ve  sayısı en çok olan bir hukuk meslek kuruluşu olarak başörtülülere yönelik en hukuksuz yaptırımları yapan değil miydiniz? Daha ilk günden Baro 28 Şubat sürecini desteklemedi mi? “Darbeci Baro” diyenlere kızıyordunuz ancak 28 Şubat antidemokratik uygulamalarının daha fazlasını yapıyordunuz.

 

TSK’nın cevabının 27 Nisan bildirisi gibi olduğunu  ileri sürerek demokrasi açısından bu açıklamaya karşı çıkılması gerektiğini ileri sürenler çıktı. 27 Nisan bildirisi ile aynı anlamda olduğunu  düşünmüyorum. Kendisine hakaret edene cevap verme hakkı herkesde bulunmalıdır.  Bu   silahlı gücünden dolayı tehdit  etme  şeklinde olmamalıdır tabiî ki ve burada da sadece eleştirilerin hakaret boyutuna yönelik bir algıdan bahsedilmiştir ve tehdit yoktur 27 Nisan bildirisinde direkt yürütmeye yönelik bir tehdit  vardı. Cumhurbaşkanlığı seçimleri  sırasındaki demokratik teamüle yönelik bir müdahale anlamı taşıyan  bildiri direkt olarak halkın iradesine yönelik hukuk dışı bir müdahaleydi. Burada ise kendisine hakaret etmiş kişilere yönelik bir kurumun açıklaması vardır. Hakaret anlamını taşıdığını düşünürlerse yargı yolu da açıktır TSK için.

 

Türkiye normalleşiyor. Silahsız güçlerin silahlı güçlerin vazifesini devraldığını söylemek  çok darbe yapılan, muhtıra verilen bu ülkede başka nasıl anlaşılır ki? Yargı 28 Şubat’ta brifing alırken eleştiren bir açıklama yaptı mı sayın Kocasakal?  Aksine koşa koşa brifinglerdeki darbe kışkırtıcılığını ayakta dakikalarca alkışladılar. “Onlar eski Baro başkanlığı döneminde olmuş” derseniz,  siz şu anda niye 28 Şubat’ın brifinglerini eleştirmiyorsunuz? İstanbul Barosu yaptığı açıklamaya ek olarak 28 Şubat’ı ve brifinglerini eleştirsin de o zaman anlayalım demokrasiye ne kadar bağlı olduğunuzu.

 

Askeri vesayetin elden gittiğini görmeye başlayanlar, Bekir Coşkun’da olduğu gibi “paşa” “köpek” ve “sahip”  benzetmeleri ile eleştirilerini  hakaret düzeyine çıkarıyor ya da  Kocasakal’da  olduğu gibi silahlı kuvvetlerin darbe günlerinin özlemi içinde yanıp tutuşuyor. Zamanında  askeri vesayet uygulaması yapmıyor diye Doğan Güreş’e etek giydirmişlerdi. Darbe yanlıları kışlalardan adını sildirtmişti. 28 Şubat yargılamaları birilerini korku ile karşık kızdırmışa benziyor. Hakikaten 28 Şubat’ın sivil ayağı da yargılanmalıdır. Zira darbeci paşalardan daha çok silaha meraklı olanların kimler olduğunu az  çok görebiliyoruz. Askerleri kullanıp daha sonra bir paçavra gibi kenara atan  ve  kafası estiğinde de  küfür ve hakaret yağdıran bu zihniyet  tükürdüğünü yalamaktan başka bir şey yapmayacağa benziyor bundan sonra.

 

 

Yorumlar