2013-06-12 14:41:38

Korumacı bir dil mi, derinden kavrayan bir zihin mi?

Gezi Parkı olaylarıyla ülkenin tansiyonu yükseldi. Gezi Parkı olayları karşılıklı gerginlik ve çatışma ortamını besledi

Gelinen noktada iki tavır belirdi. Ak Parti'yi koruma refleksine giren yazar çizer grubuyla keskin bir Erdoğan karşıtı çizgiye gelen yazar çizerler.
Akil insanlar da farklı tavırlara girmiş durumda. Akil insanlardan Abdurrahman Dilipak Gezi olaylarında hükümeti eleştiren bir dil kullanan MAZLUMDER'den üyeliğini askıya alırken, diğer bir akil Murat Belge ise Başbakan'ın söz ve tavırları nedeniyle akil insanlar heyetinden istifasını sundu. Bu gelişmeler adalet ve hakkaniyet algısı anlamında büyük bir tartışma olduğunu gösteriyor.
Kutuplaşmaya zemin hazırlayan gergin ve heyecan dozu yüksek ortamlar adalet terazisinin farklılaşmasındaki ana faktör.
Hükümeti aslında bazı konularda eleştirse de bu gergin ortamdan sonra korumaya, kollamaya çalışan bir zihniyetin zamanla kendi prestijini de kaybedeceği açıktır. zira Başbakan sözleri savunuldukça daha da ağır ifadeler kullanmaya başlıyor. “ayaklar baş oldu” sözü aslında iktidarı adil bir şekilde eleştiren yerde durmanın ne kadar önemli olduğunu gösterdi. Başbakan'ın sözleri bir yere kadar tevil edilebiliyor. Sonrası tevil eden için sıkıntı veren bir hal alıyor.
Tayyip Erdoğan 10 yılda çok önemli işler yaptı. Halkın memnuniyetini kazanarak oylarını sürekli arttırdı. Ancak Taksim Gezi Parkı olayları sonrasında bu 10 yıllık birikimi bir anda yok edebilecek bir tavıra girdi. Şimdi belki pek hissedilmiyor ama Murat Belge'nin istifası aslında adalet ve vicdan ortak paydasında buluşanların büyük zarara uğrayacağını gösteriyor. Belge'yi heyecana kapılmak ve erken karar vermekle suçlayabilirsiniz ama bu kamplaştırıcı havayı erkenden göremezsiniz simgesel anlamı olan bu ve benzeri gelişmeleri daha çok yaşarız.
Gerilimin sonuçta demokrasiye zarar vereceğini hissedemeyen veya çok umursamayan muhalif kesim ise karşıtlık ruh halini gösteren bir ruh halinden kendisini kurtaramıyor. Kızarak akil insanlar heyetinden istifa etmenin kendi kızgınlığının ötesinde tabanda ne denli sarsıntılara yol açabileceğini hissedememek de üzücü bir durumdur. Türkiye'nin bu dev yarasını iyileştirme yolunda ortaya çıkan aydınların bile hissiyatlarına mağlup oldukları bir dönemde toplumun tabanının ne durumda olduğunu anlamak için derin araştırmalara ihtiyaç yoktur.
Başbakan “şimdi muhaliflerin altında kaldığım zannedilmesin diye tansiyonu yükselteyim sonra balkon konuşması yaparım” vb. düşünebilir” ancak sonrasında eski Türkiye'yi bulamayabilir.
Hükümet gerginliği düşürmede ana yetkili ve sorumludur. Sivil toplumun da olgun tavırlar göstermesi gerekir. Ancak modern devlet ve sorumluluklarının daha iyi ortaya çıkmasıyla hükümetten beklenen olgunluk çok daha hayati düzeydedir.
Hükümetin Alevi açılımı anlamında bazı adımlar atma hazırlığında olması toplumsal gerginliğin bir mezhep çatışması ihtimalini doğurabileceğini görmesi açısından uygun ve önemli adımlardır. Alevi'yi dinin yanlış yorumuna sahip bir topluluk olarak görme yerine onu inandığı ve düşündüğü gibi kabul eden ve inancını yaşamasının maddi ve manevi şartlarını hazırlayan devlet, vatandaşlarını rahatlatan devlettir. Hükümet, barajın kapağını açarak gerilim düşüren geçici bir anlayışı tercih ettiğini düşünen muhaliflerini ikna edecek gerçek ve istenilen bir pozisyona biran evvel dönmelidir.

Yorumlar