2007-06-15 00:00:00
“NE ABD NE AB, ALLAH TÜRK’Ü KORUSUN”
Son zamanlarda ezbere söylendiği belli olan bazı sloganik sözler yoğun bir şekilde Ulusalcı ağızlarda dolaşmaktadır. Ulusalcı düşünen kişi ve grupların ABD ve AB ile ilgili sert eleştirileri yoğun bir muhalefet öğesi olarak kullandığı dikkat çekiyor. Ulusalcı olarak kendini niteleyenler bağımsız bir Türkiye istediklerini ısrarla belirtiyor. Vatan topraklarının satıldığı, Vatan’ın elden gittiği, etrafımızı saran misyonerler yüzünden din’in de elden gittiği gibi argümanları yoğun bir şekilde gündeme getiriyorlar. Ancak bu sözleri söyleyenlerin samimiyetini test etmek gerekmektedir.
84 yıllık cumhuriyet tarihi boyunca yapılan inkılabın sonucu olarak ülke gemisinin rotası batıya çevrilmiş durumdaydı. Batılılaşma ile yeni tanışan halkın büyük bir kısmı bünyesine yabancı gelen bu anlayışa karşı ne zaman reaktif bir tavır gösterecek olsa şiddetli bir “gerici, yobaz” ithamı ile karşılaşmıştı. Yeni yönetimin elitleri batılılaşmaya karşı zerre kadar bir eleştiriye tahammül edememiştir. Çağdaşlık, modernleşme bir dönemin en popüler kelimeleri olmuştur. Şekli bir değişimde ısrar eden elitler kendilerinde ve ülkede özgün bir medeniyet tasavvuru üretmeye yönelik bir anlayışı ise geliştirememiştir. Çağdaş Dünya’ya uyum adı altında o zamanlar adı AET olan Avrupa ekonomik topluluğuna giriş için büyük emekler sarfedenler yine Cumhuriyet tarihi boyunca batılılaşma peşinde koşan kişi ve kuruluşlar olmuştur.Uluslararası topluluk ile bir arada olabilmek için batıya büyük tavizler veren bu anlayış, AB uyum yasaları ile ülkemizde demokratikleşme yönünde yetersizde olsa küçük adımlar atılmaya başlanması ile bu görüşlerinden keskin bir dönüş yapmıştır.Yıllardır baş üstünde gezdirdikleri batılı değerler, bir anda her fırsatta tahkir edilen değerler halini almıştır.Yıllardır batı ile çeşitli ortaklıklar kuranlar, paktlar yapanlar yerli değerleri sürekli aşağılayanlar bir anda yıllardır batılılaşma karşıtlığı yapan bazı partilerle aynı safa düşmeye başlamıştır.İlginç beraberlikler oluşmaya başlamış ve Türk siyasi hayatında bundan 30 yıl önce tahayyül bile edilemeyecek birliktelikler yaşanır olmuştur.Kızılelma koalisyonları vb. ittifaklar artık tehlikeli olarak gördükleri insan hakları, Demokrasi gibi kavramların karşısında mevzi almaya başlamışlardır.Oysa ABD’nin Dünyanın birçok yerinde antidemokratik yönetimleri destekleyen davranışlarına zamanında ses çıkarmayanlar yine kendileriydi.ABD değişmemiş, Ülkemizdeki batılılaşma isteyenler Ulusalcılaşmışlardır artık.İçine çekilen ve dışarıya karşı ise kıyasıya saldırgan üslup kullanan bir anlayış geliştirmeye başlamışlardır.
Vatan topraklarının son zamanlarda hızlı bir şekilde satıldığı iddiaları ise muhatabını Vatan haini olarak itham eden ciddi iddialardır. Bu iddiaları biraz tahlil ettiğimizde ise karşımıza şaşıracağımız tablolar çıkmaktadır. Örneğin, Vatan topraklarının şu günlerde yoğun bir şekilde satıldığı iddiaları karşısında biraz durup bu satış rakamlarını inceleyelim. Tapu kayıtları incelendiğinde Cumhuriyet tarihi boyunca satılan 181 milyon metrekare toprağın 79 milyon metrekaresinin CHP, DSP hükümetleri döneminde olduğu görülmektedir.Bu da aslında “topraklarımız satılıyor” diyenlerin içyüzünü ortaya seriyor.
Eğer ülkemizde insan hakları ve Demokrasinin ileride hakim olan anlayışlarını zedelemeyeceğine kanaat getirecek olursa Ulusalcılar, söylemlerini değiştirecektir. AB’ye giriş konusunda artık hiçbir itiraz getirmeyeceklerdir. Yıllardır batılılaşma, çağdaşlaşma hülyasının peşinde koşanlar için AB konusundaki muhalefetin gerçek nedeni, ellerinin altındaki hakimiyetin, dayatmacılığın kaybolabileceği endişesidir. Demokrasinin galip gelme ihtimalidir.
“Din elden gidiyor” iddiasını ilginç bir şekilde ileri süren Rahşan Ecevit vb.’ in takipçileri ise son günlerde misyonerlik faaliyetlerinin niteliği konusunda tereddüt içindedir. Kimi Ulusalcılar geçtiğimiz aylarda Malatya’da misyonerlere yönelik vahşi cinayetlerin siyasal islam’ın artık kulak tıkamamak gereken ayak sesleri olduğunu iddia ederken(Bu iddia 27 Nisan muhtırasında da tekrarlanmıştır ), kimi ulusalcılar da Misyonerlerin artışının AB etkisi ile olduğunu ve Vatan’a dolayısıyla laikliğe zararı olduğunu iddia etmektedir. Adı STK olan, fakat yarı resmi devlet sözcüsü gibi çalışan bazı derneklerin müntesipleri tarafından öne sürülen bu iddialar ile ne kadar kafası karışık kişiler karşı karşıya olduğumuzu anlıyoruz. Misyonerliği kimi zararlı bulurken kimi de misyonerlere saldıranları zararlı buluyor. Aynı olay örgüsü içinde bile kafası karışıp çelişkili sözler sarfedenlerin hangi sözlerine ikna olacağız. Hangi iddialarında samimi olduklarına inanacağız. Malatya cinayetinden sorumlu tutulan Emre Günaydın isimli gencin emniyet görevlileri tarafından götürülürken “Allah Türk’ü korusun” diye haykırdığını okuyoruz gazetelerden. Siyasi islamın ayak sesleri dedikleri olayın aslında “AB’ye hayır” çığlıkları ile dolduruşa getirilip, Vatan’ı hristiyanlardan kurtarmaya ahdetmiş, derin düşünmekten yoksun gençlerin çılgınlığı olduğu ortaya çıkıyor.Ulusalcı çıkışların daha ne canlar yakacağı tahmin edilebilmektedir. Ama gençleri dolduranların At gözlüğünü çıkarmaya niyeti olmadığını görmek ve bu çelişkileri devam ettirmek, asıl kahredici olandır.
Yorumlar