2010-11-10 00:00:00

Türkiye'de  her gün yeni  gelişmeler  oluyor  ve  Türkiye  kabuklarını,  zincirlerini    kırmaya  çalışıyor. 
 
Yargı  alanında  önemli bir  mücadele  yaşanıyor. Yasama  ve  yürütme  alanında  yenildiklerini  düşünenler  var güçleri  ile  yargı  alanındaki  vesayetlerini  devam  ettirmeye  çalışıyorlar. Son  HSYK  tartışmalarından sonra  Haberal  ile ilgili  olarak  önemli  bir  karar  tartışma  konusu  oldu. Tutuklandığı gece hastaneye kaldırılan ve hiç cezaevine girmeyen Haberal'ı tahliye etmedikleri gerekçesiyle 9 hakim, Yargıtay tarafından bin 500'er lira tazminata mahkum edilmişti. Anayasa'nın 138. maddesindeki hâkimlik teminatına ve 'görevi başındaki hâkimlere ceza verilemez' ilkesine aykırı bulunan karar, hukukçular tarafından skandal olarak nitelendirilmişti.Yargıtay'ın, hiç cezaevine girmeyen Mehmet Haberal'ı tahliye etmedikleri gerekçesiyle 9 hâkime verdiği tazminat cezası diğer sanıkları harekete geçirdi. Poyrazköy davasında tutuklanan Levent Bektaş, hakkında tahliye kararı vermeyen hâkimlerden 50 bin lira tazminat talep etti. Çetin Doğan, Süha Tanyeri ve Dursun Çiçek de aynı gerekçeyle Yargıtay'a başvurdu.

Ergenekon  soruşturması   esnasında  da  hukuka  aykırı  ve  abartlı  gözaltına  almalar  ve  tutukluluk  sürelerinin  mahkumiyet  cezasına  dönüşmesi  gibi  abartılı  hususlar  yaşandığı da  bir  gerçektir. Yargı  hiçbir  gücün  elinde baskı  unsuru  olarak  kullanılmamalıdır. Ama  Türkiye'de  hastaneye  yatırılması  gerekmeyen  Haberal'ın  aylarca  nasıl  hastanede yatırılabildiği  sorgulanmaz da   sadece  tutukluluk  süresinin  uzunluğu    tartışma  konusu olur.  Çifte  standardı kimse  yapmamalıdır. Normalleşme  sürecinde  ortaya  çıkan  bazı  gerçekler  Ergenekon  soruşturması  hakimlerini  daha  konservatif   tavırlar  almaya  itebilir. Ama  bu,   genel  olarak  gücü  elinde  bulunduranların  baskıcı  bir  tavır  içinde  bulunmalarını  haklılaştıramaz.
 
Konu  ile ilgili  olarak bir  başka  haber  dikkati  çekmektedir.
 
“Milli Güvenlik dersine giren subayların her ay düzenli olarak rapor hazırladığı ortaya çıktı. Öğretmenlerin siyasi düşüncelerinden öğrencilerin giyimine, etkinliklerden panoya asılan ilana kadar her şey Karargâha bildirilmiş.
Bugün gazetesinin haberine göre, Milli Güvenlik Bilgisi dersleri için görevlendirilen subayların gittikleri okullarda yöneticileri, öğretmenleri ve öğrencileri fişledikleri ortaya çıktı. Milli Güvenlik Bilgisi öğretmenlerinin okullardaki birçok faaliyeti 'irticai' etkinlik diyerek üstlerine rapor ettikleri belirlendi. 9. Kolordu Komutanlığı'nın bulunduğu Erzurum'da subayların “Milli Güvenlik Bilgisi Öğretmenleri Kontrol Formu” adı altında bir belgeyi her ay düzenli bir şekilde doldurarak üstlerine verdikleri tespit edildi.
Milli Güvenlik dersinin dışında okulla ilgili 25 sorunun bulunduğu formlarda öğretmen subayın görüş ve tespitlerinin olduğu bir de bölüm yer aldı. Subayların bağlı olduğu Erzurum İnşaat Emlak ve NATO Enfrastrüktür Bölge Başkanlığı, hazırlanan 'Kontrol Form'larını 9. Kolordu Komutanlığına gönderdi. Formlarda bayan öğretmen ve kız öğrencilerin başörtüsü takıp takmadıkları, kız ve erkek öğrencilerin ayrı ayrı mı yoksa aynı sınıflarda mı eğitim gördükleri, velilerin kıyafetlerinin 'çağdaş' olup olmadığı, okul kütüphanesinde yıkıcı-bölücü irticai içerikli doküman olup olmadığı, törenlerin ciddiyetle yapılıp yapılmadığı, okul harcamalarında İslami sermayenin etkisinin olup olmadığı gibi birçok soru yer aldı. Kontrol Formları ile birlikte Milli Güvenlik Bilgisi öğretmeni subayların okullarla ilgili hazırladığı raporların 9. Kolordu Komutanlığı tarafından 3. Ordu Komutanlığına mesaj çekildiği de görüldü.”
http://www.zaman.com.tr/haber.do?haberno=1051202&title=her-okulda-bir-ajan-ogretmen
 
Şimdi  bu  haber  normalleşme  sancısı  derken  neyi  kastettiğimizi  net  bir şekilde  ortaya  koyuyor. Halen  80  yıl  öncesi  varolan  bir  dünyanın  gösterdiği  okların  istikametinde  bir  yönetim  sergilemek  isterseniz  yapacaklarınız  işte  böyle  ilkel  bir komiklik  olur.
Milli  Güvenlik derslerinin  özgür  ve demokratik  bir ortam sağlamaya  çalışan  eğitim  kurumlarında  halen var  olması  kabul  edilebilecek  bir hadise  değildir. Derslerine  pedagojik  formasyonu  olmayan  askerlerin  girdiği,  hocalarının  ajanlık  yaptığı  bir  dersi  reddetmek  tüm  eğitim  camiasının  toptan  seslendireceği  bir  talep  olmalıdır.
Hiç  kimse  güdülecek  koyun değildir. Güdülen  koyunları  görüyorsunuz,  birisinin  intihar  ettiği  uçurumun  kenarından  diğerleri  de  hiç  sorgulamadan  atlayıveriyor. Eğitim  camiamızın  önüne    koyun  sürüsü  olmadığını  ispatlaması  için  bir  fırsat  gelmiştir. Türkiye  normalleşecekse  artık  3.  dünya  ülkeleri  görüntüsünden  kurtulup bireylerin  özgürce  kendisini  ifade  edeceği  kimsenin  kanun  ile  korunmadığı  bir  sistemi  talep  etmeleri  gerekmektedir. 

Yorumlar