2008-12-22 00:00:00

Özür  dilemede  vicdanın sesi  ne  diyor?

Özür  dileme  kampanyası  hakkında  tartışmalar  tüm hızı  ile  devam  ediyor.Konuya  bir  de  islam ve müslüman  tavrı  açısından  bakmak gerekiyor.Özür  dilemek insanı   alçaltır mı  yükseltir mi  bunu iyi  değerlendirmek  lazım.

 

İlk  insan  Hz.Adem  ve  eşi  Hz.Havva  aynı  zamanda  ilk  özür  dileyenlerdir  ve  bu  tavırları  ile  daha  iyi bir  konuma  gelmişlerdi. Allahü teala'nın  emrini  dinlemeyip  yasak  meyveye  yanaşmaları  sonucu  cezalandırılmış  ve  özür dileyerek  affedilmişlerdi. Bu  hatırayı  kulaklarına  küpe  yapmaları gerektiği  hatırlatılarak  onun  için  yaratılmış oldukları  Dünya'ya  gönderilmişlerdi. Hristiyan  anlayışında  olduğu  gibi  cezaen  değil,  affedilmiş  oldukları  için Dünya'ya  gönderildiler. İlk  özürün  zararının  olmadığı  ve insanı  yücelttiği  açıktır.Hz. Yunus  kavmini  doğru  yola  çağırmayı  yılarak  erken  terketti  ve  Yunus'un karnında  yıllarca  rabbinden özür  diledi. Sonunda da  affedildi. Hz.Yusuf'u  kuyuya  atan kardeşler çok  sonraları  öldüremedikleri  Yusuf'u  karşılarında  gördüler  ve  ne  yapacaklarını  şaşırdılar. Özür  dilediler,   Hz.Yusuf'ta  onları  affetti. Hz.  Muhammet  ise  islamı  tebliğ  ederken  yüzüne  toprak ve  işkembe içeriği  atanları bile   affetti. Vücuduna  taş  atıp  onun  kanını  akıtanlara  bile  beddua  etmedi. “Onlar  bilmiyorlar, affet  rabbim, onları  doğru  yola  sevket ”  diyordu. En  sevdiği  amcası  Hz. Hamza'yı  kalleşçe  öldüren  ve  sonra  müslüman  olan  Hz. Vahşi'yi  bile  affetti  Resulullah. Hz.  Vahşi  nasıl  olur da  yüzüne  bakarım diye  düşündüğü  peygamberi  haberdar  etti. O da  “gelebilir”  dedi  ve  Hz. Vahşi  geldi  müslüman  oldu  ve  özür  diledi. Hz. Muhammet  özrü  kabul  etti. Hz. Muhammet  Mekke'yi  fethettiği  ve  çok  güçlü  olduğu  zaman  Mekke'li  müşrikler  “bize  ne  yapacaksın”  diye  sordukları  zaman  onları  affetti. Size  “Hz.  Yusuf'un kardeşlerine  gösterdiği  tavrı  gösteriyorum”  diyordu.Mekke'li  müşrikler de  “ona  sen  ne  kerim bir  insansın” diyorlardı. Sonraları çok  sıcak bir  mevsimde  çıkılan  Tebük   savaşına sırf  tembellikten  dolayı  katılmayan  ve  sonra  hatalarını  anlayıp  bunu  ifade edenlerden  gerçek  ve  samimi  bir  özür  diletiliyordu. Bu  üç sahabi  günlerce  bir  samimiyet  sınavından geçiriliyorlardı. Özür  dileyenler  kazanıyor,  yalan  atıp  sahte  mazeret  bildirip  özür  dilemeyenler  ise  asıl  kaybedenler  oluyordu. Savaşırken  düşmanın  samimi  olmayan  bir  şekilde  müslüman  olduğunu  beyan  ettiğini bu  yüzden  onu  öldürmeyi tercih  ettiğini  belirten  sahabeye  “onun  kalbini  yarıp  samimi  olup  olmadığını  anladın mı ki? diye  azarlıyor  ve  o  sahabi  hayatı  boyunca  yaşayacağı  en  büyük  pişmanlığı  yaşıyordu. O sahabi  “keşke  ölseydim de  buı  hali  hiç  yaşamasaydım”  diyecekti  sonra  hep.Hz.Muhammed  ölmeden  kısa  bir  süre  önce  tüm  insanlara  “size  bir  haksızlık  yaptımsa  gelin  karşılığını  alın”  demişti.Yanlışlıkla  kırbacıyla  vurduğu  bir  kişinin  canı  acıyınca  sırtını  açarak “gel  sen de  vur”  demiş yani  özür  dilemiştir. Bir  müslüman  ve  yahudi  ticari  anlaşmazlıklarını  ona  getirmiş  ve o  onları  mahkeme  etmiş  sonunda  yahudiyi  haklı  bulmuştur. Kendisine  bir ikili  tartışma  anında  “kara  kadının oğlu”  diyen Hz.Ebu  Zer'e   çok  kızan  Siyahi  Hz.Bilal  bunu  peygambere  anlatmış  ve  Ebu  Zer  peygamberden  azar  işitmişti. Bunun üzerine  Hz.Bilal'in  kapısına  giden  Hz.Ebu Zer    kapı  eşiğine  yüzünü  koyarak  “yüzümü  çiğneyerek  dışarı  çık ki  özür  dilediğim  ve affedilmiş  olduğumu  anlıyayım” demiştir.Yüzü  yerde  Hz.Ebu Zer'i  gören  Hz. Bİlal  ise  onu  ayağa kaldırarak  “senin  gibi  adamın  değil  yüzüne  basmak,  alnından  öpmek  gerekir”  demiş   ve  onu  alnından  öperek  barışmışlardır. Bunlar  hiçbir  zaman  unutulmayacak olaylardır.  Adalet   kriterleri  ile  hareket  etmek  kolay  değildir. Ama  unutulmaz  olan  bu  tercihlerdir. Kan  davaları  ve  kinlerde  alınan  bu tarihi  tavırlar çok  önemlidir.Günümüzde  1915 olayları  tartışılıyor.Karşılıklı  katliamlar  var  ve  Osmanlı'nın  teb'ası  olan  bir  azınlık  Ermeniler  katliam  ve  tehcirlere  uğramış. Karşılığında  dönüp  onlar da  Türklere  yönelik  katliamlar  yapmışlar. Korkunç  cinayetler,  karşılıklı  olarak  işlenmiş. Ama  Osmanlı'nın  bir  devlet  tavrı  gösterip  katliamları  önlemesi  gerekirdi. Seyirci  kalmak,  destekçi  olmak,  görmezden gelmek  devletlerin yapabileceği  fiiller  değildir. Karşılıklı  katliamlar,   akıl  ve mantık  sonucu  değildi. Ancak  artık  Osmanlıya  hakim  olmuş  milliyetçi  İttihat  Terakki  mantığı çözümü  ulus  devlet  kurmakta  buluyor  ve  bir  defada  tüm  azınlıklardan  kalıcı  kurtulmanın  hesabını  yapıyordu. Devlet  böyle olursa,  adalet  canı yanmış  halkın  insafına  kalıyordu. Çılgına  dönmüş  önceden  normal  olan Türk  ve  Ermeni   kişiler öç,  kin,  nefret  duyguları  ile  hareket  ettiler  ve  bebekleri,  çocukları  bıçaklarla  delik  deşik  ederek,    kafalarını  duvarlara  vura  vura  parçalayarak  vb.  vahşi  metodlarla  katlettiler. Bunlar  basit  olaylar  değil.1915  yıllarında  1.200.000  olan  Ermeni  nüfusu  şu  an  60.000 kişi  Anadolu topraklarında. Belki  karşılıklı  büyük  acılar yaşandı  halen de  yaşanıyor. Geçen  yıl    yazar  Hrant  Dink  buna  benzer  nedenlerden  öldürüldü. Bu  cinayet  hem  bir  büyük  cana  kasıttı,  hem de  Türkiye'yi  Dünya'da  çok  zor  duruma  düşüren  bir  olaydı. Bu  gerginlik  yıllardır  unutulamıyor. Bu  gerginliği  aşma yolunda  bir  gayret  şimdiye  kadar  sarfedilmedi. Ama  bunun  karşılığında  Ermeni  iddialarını gündeme  getirenlere  karşı  koyabilmek  için  İsrail,  ABD  lobisine  çok  tavizler  verdi  Türkiye. Bu  konuyu  gözünde büyütüp  onun  bunun  kuklası  olmayı  tercih  etti. ABD, İsrail vd. de   bunu  bir  koz olarak  kulanmayı  çok sevdi. Devlet  milliyetçiliği  dizginleme  yerine  Hrant Dink'in  katledilmesine  göz  yumdu. Ardından  bu olayları  tezgahlayan,  provoke eden  Ergenekon çetesi  ortaya  çıktı.Özür dilemek  insani bir  tavır. Bundan  sonra  artık  Türk, Ermeni  ilişkileri  normalleşmeli. Karşı  taraf  özür  dilemiyor  diye  biz de  özür  dilemeyelim anlayışı  yanlıştır. Büyüklük  hataları  kabul  edip  özür  dilemektir. Özür dilemekle  vatan bölünmez. Aksine  çok  daha  güçlenir. Komşusu  Ermenistan ile  iyi  ilişkileri  olan  bir  Türkiye  daha  güçlü  olur. Türk  ve  Ermeni  her  iki   taraftan özür  dilemeden  hazzetmeyenler  olabilir. Ama  bu  anlamlı  değildir. Bir  taraf adım  atmalı   kin,  nefretini  untmayan   diğer  her  kesimi    adaletli  tavırlara  sevketmiş  olmalıdır. Karşılıklı  kin  ve nefretin  varacağı  bir  yer yoktur. Hakkaniyete uygun  olan  tavırları  cesur  aydınlar  ortaya  koymalıdır.”Karşı tarafta  özür dilesin  biz de  öyle  dileyelim” demek  yanlıştır. “Benim  cinayetim  güzel  öbürüsü  çirkin”  denermez. Karşı  taraf ta  özür  dilesin  vb.  çağrılarla  hareket  etmek adalete hizmet  etmez. Zira  özür  dileyerek  adım  atılmakla  karşı tarafı da  iyiliğe  sevkedecek  bir  tavır  sözkonusudur. Karşı  taraf adım  atmasa da  önemli  değil.Biz  vicdanımızın  sesinin  gereğini yapmalıyız

“Özür  diliyorum,  dilemiyorum”  polemiğinden ziyade  vicdanları  harekete  geçirecek  tavırlar  önemlidir.Bir  daha  kamplaşmanın  anlamı  yoktur.Siyasi  boyutu  ile değil  insan  hakları  ve adalet  boyutu  ile  olaya  bakmak  gerekir. Çözümsüzlükle,  bundan sonraki  tüm  cinayetlerin  bir  katkı  sunanı  olma  tehlikesini  hiç  hissetmiyor musunuz?Bir de  özür  dilemeyi  veya  bunu  “bir  demokratik  hak”  olarak  karşılayanlara Ermeni  diyerek  hakaret  ettiklerini  sananlar  var. Bir  insan  Ermeni, Arap, Roman,   Kürt  olduğu  için  aşağılanamaz. Her ırktan  yanlış  ve  doğru  yapanlar  çıkabilir. Ama  bizatihi  “Ermenisin” diyerek  hakaret  edenlerin  bulunduğu  bir  Dünya'da   Pandora'nın kutusunu  açmak gerektiği de  ortadadır. Kan  davasını  ilkel bir  dava olarak  görenler  devletler  arasındaki  kan  davalarını da  bitirmek  zorundadır. Bir  tek  canlının,  bir  mazlumun bile  kanının  haksız  yere kanını  akıtmanın  cezasını  küçümsememek  gerekir.

Yorumlar