2009-11-23 00:00:00

“YA  BİTECEK,  YA  BİTECEK”

 

Kürt  sorunu  konusundaki  açılım  tartışılmaya  devam  ediliyor. Yıllardır  çözülemeyen  (çözülmeyen) sorunun  çözümü  konusunda  hükümetin   adım  atma  iradesi  ile   çok  önemli  gelişmeler  yaşandı. Başbakan’ın  2005  yılında  insan  haklarına  duyarlı  aydınlar  ile  yaptığı  toplantıdan  sonra  Kürt sorununun  çözümü  konusunda   yaktığı  yeşil  ışık  kısa  sürede ferini  kaybetmişti. Başbakan  bu   hayati  sorunun  çözümünü  rafa  kaldırmış  görüntüsü  veriyor  ve  sorunu    güvenlik  odaklı  bir  çözüme  devrediyordu. Sorunun  çözümünün  niye  ihmal  edildiğine  dair  baskılara  prim    vermiyordu. Ancak  ne  olduysa  oldu,  düğmeye  basıldı  ve  Kürt  sorununun  çözümü  konusunda  önemli  adımlar  atılmaya  başlandı. Şimdilerde  2005’te  ertelenen  bu  sorunun  çözümü konusunda  atılabilecek  adımların  niye  ertelendiğine    dair  sis  perdesi  sanki  biraz  aralanıyor. Ergenekon  çetesinin  yıllardır   gözünü  kan  bürümüş  hırsı  karşısında   önemli   belirsizliklerin  yaşandığı bir  Ülke  olduğumuz  ortaya çıkıyor. Son  yıllarda  bilhassa  Taraf  gazetesi  aracılığı  ile  ortaya  çıkan  cunta  planlarının  gözü  dönmüşlüğü  insana  hükümetin  bu  yapılanmayı  sezdiği   ve  bilerek  Kürt  sorunu  konusundaki  çözüm  adımlarını  ertelediğini  düşündürtüyor. Hakikaten  geriye  dönüp  batığımızda  Mersin’deki  bayrak  provokasyonu  gibi  olayların tezgahlanması  ile  nasıl da  farklı  birçok  STK  ve  partinin  bir araya  geldiğini  hatırlıyoruz. Ama  bu  önemli  birliktelik  maalesef  çözümsüzlüğü  kuvvetlendirme  yönündeki  bir  tezgahın  mahsuluymüş. Ergenekon  çetesinin  provokasyonuymuş.  Bunu  sonradan  katılımcılar da  anladı  ama  çok  geçti. Çözülebilecek  bir  sorunun  çözülmemesi  için    derin  güçler  tarafından   tezgahlanan  provokasyonların  figüranları olmuşlardı. Derin  sorunlara  derin  siyasi  tahliller  yapamazsanız  işte  sonuç  böyle  olur. En  büyük  düşmanınızın  koluna  girip  kuyunuzu  kendi  ellerinizle  kazarsınız  da  farkında  olmazsınız. Anlaşılan  şu  sıralar   Ergenekon  çetesinin  Kürt  sorununun  çözümü  konusunda  atılacak  adımları  provoke etme  ihtimalinin  en  zayıf  olduğu  bir  an. Hükümet  bu  çok   hassas  ve  çözülmesi  gereken  yaraya  neşter vurma  iradesi  gösterdi. Bu  cesaretin  sağlam  bir  zeminde olunduğu hissi  sonrası  gelişmiş olması  yüksektir.

 

Geçmişe dönüyoruz  ve  sorunun çözümü  konusunda  neler  yapıldığına  dair zihnimizi  yokluyoruz. Zamanın  başbakanı    Çiller  “ya  bitecek,  ya bitecek”  diyordu,    dağ  taş  bombalanıyor  Türkiye’nin  bütçesini    sarsan  trilyonlar  dökülüyor ama   hiç  bir  şey  bitmiyordu.  Asker  cenazeleri  geliyor,  Türkiye  ayağa  kalkıyor. Anaların  tümü  ağlıyordu. Ama  T.C.’nin  anayasal  korumaya    aldığı  etnik  ayrımcı  zihniyeti  değişmiyor ve  hiçbir   şey  bitmiyordu. “Hepimiz Türk’tük  ve  varsa  bir  sorun  bunu  asker  hallederdi.  Anayasamız  masumdu. Onda  hata  olur muydu  hiç”   40  bin  kişi  ölüyor  ülke    savaşın  eşiğine  geliyor. Ama  her  cenaze  sonrası  memleketin gariban  ciğeri  yanan  gözü  yaşlı  analarına  sivil  ve  askeri  bürokrasi  yetkilileri  “kanı  yerde  kalmayacak,  öcünü  alacağız” demekten  başka  bir  şey  yapmıyorlardı. Ama  biri  bile  “bu sorun  devletin  uygulamalarından  ortaya  çıktı. Etnik  ayrımcılığı  anayasal  ilke  edinen  uygulamalar    yüzünden  oldu,  buna  insani  bir  çözüm  bulunmadığı   için  de  sorun kangren  halini  aldı,    etnik  ayrımcılığı  ortadan  kaldırarak  çözmeye  çalışalım”  demedi. Hiçbiri  bu yaklaşımı  benimsemedi. Sanki  yüzyıllarca  beraber  yaşamamışız  sanki  bu  sorun  çözümü  mümkün  olabilecek  bir  sorun  değil.

 

Sorunun  çözümü  konusunda  çok  geç  kalınsa  da   nihayet    adım  atıldı. Ama bu  da  sağ  ve  sol  milliyetçi  muhalefet  duvarına  çarptı. Sanki  ülkede  çözülecek  bir  sorun yokmuş ortalık güllük  gülistanlıkmış gibi  muhalefet bu   yaralı  konuda  sert   muhalefete  başladı. Her türlü argüman  kullanıldı. Kimi  “biz  de  dağa  çıkarız”  dedi kimi “ülkeyi bölecekler,  parçalatacaklar”  dedi. Ama  hiçbir  muhalif  ses  “Dersimde de  anaları ağlattık  şimdi de ağlatırız”  söylemi  kadar  sorunun çözümüne  yönelik  muhalefetin içyüzünü  ortaya  koymadı. 1938  yılında  yaklaşık  80.000  Alevi  Kürdü en  alçakça  metodlarla   ezen  Dersim  katliamı  bir  anda  tüm  ülkenin  en  önemli gündem  maddesi  oldu. 1938’de Dersim’de  ne  olmuştu?  En  zalimane    metodlarla silahsız  kadın ve  çocuklar bile   katledilmiş,  kelimenin  tek  anlamı  ile     bir katliam,   resmi  bir şekilde  yapılmıştı.

 

Kürt  sorununun  çözümü  konusunda  samimi  adımlar  atılırsa  kimilerinin  doğa  kanunları kimilerinin de Allah’ın  belirlediği  şaşmaz  tabiat  kanunu  dediği   gerçekler  ortaya  çıkmaya  başlar. Bazı  siyasiler   yıllarca oy deposu  olarak  gördükleri kesime  yönelik  katliamı örnek,   güzel  bir hadise olarak  gösterebilirler. Yıllarca  CHP’ye  oy  veren  Aleviler  kendilerine yönelik  katliamı    sorunların  çözümü  konusunda   örnek  hadise  olarak  gösteren  CHP  karşısında  dona  kalabiliyorlar. Bu öyle  bir  sünnetullah ki  yıllarca  Dersim  katliamı  karşısında  duyarsız  kalan,  görmezden,  duymazdan  gelen  klasik  sağ  muhafazakar  çevreler  şimdi bu  katliamın  derin tarihi  izlerini  araştırıyor ve  vicdanlarının  sesini  dinliyorlar. Kürt  sorununun  çözümü  konusunda  atılan  adım  öyle  bir  turnusol kağıdı  işlevi görüyor ki  Sünni  sağcılar  Alevilerin  uğradığı  zulme  kulak  kesiliyor. Devlet  partisi CHP ise  sorunun      çözümsüzlüğünü  isterken  baklayı   ağzından kaçırıyor,   takke düşüyor  kel  görünüyor. 

 

Sadece  bunlar  bile  adalet, hak  ve  insan  hakları yönünde  adım  atılmasının  ne  kadar  gerekli  olduğunu  bizlere  gösteriyor. Büyük  acıların  yaşanmasına  neden  olmuş  40.000  kişinin  öldüğü  akıl  ve  mantığın  rafa  kaldırılıp duyguların hakim olduğu  bir  konuda  çözüme  soyunmanın  zorluğu  ortadadır. Ama  maskelerin  düşmesine yol  açması  açısından  öneminin  büyüklüğü ortadadır. Kısa  vadede  bu  yaralı  konuyu  çözmeye  baş  koymuş  bir  parti  çok  oy  kaybedebilir ama   eğer  çözüm  bulursa  uzun  vadede  asıl kazanacak  olan o dur.

 

Kürt  sorunu  “ya bitecek  ya  bitecek”  ama inkar  ve  imha  ile  değil. En tabii haklara  saygı  sevgi  ve  kardeşlik  ile.  Bu  sorun  her  türlü  güçlüğe  rağmen çözüme  kavuşturularak  bitecek. Son  gelişmeler bu  konudaki  umudumuzu  arttırıyor.

Yorumlar