2008-04-15 00:00:00

 

SAYIN  ERTUĞRUL  ÖZKÖK’E  AÇIK  MEKTUP

 

Sayın  ÖZKÖK,

Son  günlerde  yazılarınızda  bir  takım  tezler  ileri  sürerek   Türkiye’de  Cumhuriyet  tarihi  boyunca  dindarlara  yönelik  bir baskı   olmadığını  iddia  etmeye  çalışıyorsunuz.

Yazılarınızda   herhangi   bir partinin  aldığı  oy oranının  açıklamasını  yaparken  yılların  bariz  gerçeğini  göz ardı  etmeye çalışmışsınız.Türkiye’de  dindarlara  baskı  yapılmadığını  iddia  etmek  gerçeklerle  taban  tabana  zıttır.

Yazılarınızda  “Söylediğimiz karşısında  linççi  ilan  edildik”  diyorsunuz. Ama  söylediğiniz  bir  tarihi  katletmektir,  milyonlarca  insanın  acısı  karşısında  sırtınızı  koltuğunuza    dayayıp,   kahkahalar atmaktır. Bu  hal  basit  bir  durum mudur   sayın   ÖZKÖK.?

Yazılarınızda  “Bana göre, din, bireyin bir “yaratanla” ilişkilerinin oluşturduğu inanç sistemidir.”    Diyorsunuz. Zaten  cümle  başlarken  yanlış   başlamış. Din’i  asli  kaynağından  öğrenmek  yerine  kafanızdaki  “religion’u”  tarif  ediyorsunuz. Keşke  bir  dönüp  din’i  anlamaya  çalışsaydınız. Din’in  ortaya  çıkışında da  dindarlara  baskının  olduğunu  görürdünüz. Bu  gözlem  sonrasında  din  ve  dindarlara tarih  boyunca   din’den  hazzetmeyenlerin  neden  baskı  kurduğunu  anlayabilirdiniz. Günümüzde  de aynı  nedenlerle  baskı yapıldığını anlayabilirdiniz…Doğru  verilerle   hareket  etmiyorsunuz  sayın   ÖZKÖK. Keşke  biraz   daha  araştırsanız.

 

İslam’ın şartlarını saymışsınız. Bunlar  islam’ın tüm  farzları, emirleri değildir. İslam’ın sosyal  hayatı  düzenleyen  birçok  şartı  vardır.İslam dinine  girenin  bunları uygulaması  gerekir.Zaten  İslam’ı  biraz olsun öğrenmiş ve  yaşamış  olsaydınız  İslam’ın  şartlarına  getirilen  engellemeleri  bireysel  ve toplumsal  örnekleri ile  görebilirdiniz.Başörtüsü   İslam’ın  şartı   değildir, ama  İslam’ın     emridir.Sakın hemen  “aslında   Kur’anda  başörtüsü  yoktur” demeyiniz.Veya bir adım  geri  atarak  “biz   aslında  başörtüsü’ne karşı  değiliz   siyasi  simge  olan  türban’a  karşıyız”  demeyiniz.Veya bir  geri  adım   daha   atarak  “aslında  benim de  ninem  başörtülüydü” demeyiniz.En  iyisi,    bu    komik  hali     terk  ederek karanlığa  taş    atmayı     bırakmanızdır.

Türkiye'de  Cumhuriyet'in  kuruluşu ile  birlikte  ve anayasa'dan  devletin  din’inin   İslam olduğuna dair  maddeler  kaldırıldıktan sonra  dindarlara yönelik  belirgin  bir  baskı  yaşandı. Batılılaşma  projesinin  yürürlüğe konmasından  itibaren dini  hayat aşağılanmaya,  dindarlar  dışlanmaya  başlandı. Dini  değerler ilericileşmenin  gereği  olarak  çağdışı ilan  ediliyordu. Din'in toplumsal hayatta  aslından uzaklaştırıldığı  ve gelenek haline geldiği  İslamcı aydınların da katıldığı bir düşünceydi. Bunun yolu  dini  anlayışı  iyi  niyetle  yeniden ihya etmekti. Dini  yeniden  ihya  etmeyi hiç  düşünmeyen Cumhuriyet  elitleri   verilen eğitimle ve  zorlamalarla  dindarların  azalacağını  din'in  pabucunun  dama atılacağını  düşünüyorlardı. Fakat  böyle  olmadı. Proje tutmadı. Din'in  evrensel  bir  gerçek ve  ihtiyaç olmasından  dolayı aksine dine  yöneliş  başladı.Baskı  altında tutulan  halk  dini hayatı yeniden inşa etmek için birçok  alanda  isteğini açıkça  ortaya koydu. Anadolu'nun dört  bir tarafında  devlet  parasıyla   değil, halkın parasıyla  yapılan camiler  artmaya  başladı. İmam hatip okullarını  büyük  fedakarlıklarla  inşa  eden  vatandaşlar Milli eğitim  bakanlığı'na  bu  binaları  sırf  İmam Hatip okulları  yapılsın diye  verdi. Fakir  halkın  cebindeki  son kuruşu  vererek yaptırdığı bu okullar  daha sonra  büyük rağbet  gördü.Taaki  amacı açıkça  belli  bir yasa  ile  8  yıla  çıkan ilköğretim  sistemi    ve  katsayı adaletsizliği ile   ancak bu  yöneliş durdurulmaya  çalışıldı.Dindarlara  baskı yapan bürokratik  ve  siyasi irade bastırıp  suyun  dibine  itmeye çalıştığı    dalganın sahiciliğini,   bu  topraktan oluşunu,   durdurulamaz olduğunu  hala  kabule yanaşmıyordu.

Kız  çocuklarının başörtüsü kullanımının arttığını  fark  eden  çevreler  toplumun taa baştan şimdiye kadar  kabullenmediği  bu  yasağı  dayatıyorlardı. Siz  hala “dindarlara  baskı  yok”  diyebiliyorsunuz.  Din’inin  emirlerine  göre  bir  yaşam  sürdürmek  istediği  için   “takunyalı”  ilan  edilen   ve  sürülen     binlerce  memur  var,   siz  hala “dindarlara  baskı  yok”  diyebiliyorsunuz. Milyonlarca  vatandaş  başörtüsü yasağının  dolaylı  veya  dolaysız  mağduru  olup  sosyal  hayattan  dışlanmıştır. Ancak  siz  hala “dindarlara  baskı  yok”  diyebiliyorsunuz. Bürokrasi,  medya  vb. araçlarla    sırf  eşi   başörtülü olduğu  için  bazı  kişilerin Başbakan  olamayacağı ,  Cumhurbaşkanı  olamayacağını  açıkça  ilan ediyordu. Ancak  siz  hala “dindarlara  baskı  yok”  diyebiliyorsunuz. Mesai dışı  başörtülü olan  bir  başı  açık   öğretmen'in  müdür olması  Danıştay  kararı  ifadesiyle    “kötü örnek olur”   diye engelleniyor. Ancak  siz  hala “dindarlara  baskı  yok”  diyebiliyorsunuz. Başörtülülere    törenlerde vebalı muamelesi yapılıyor. Ancak  siz  hala “dindarlara  baskı  yok”  diyebiliyorsunuz. Sayılamayacak   binlerce  örnek  var. Ancak  siz  hala  görmek  istemiyorsunuz veya  görmezden geliyorsunuz. Vicdanınızın  kabul   etmediği bir  söylemi niçin  kullanıyorsunuz   bay    ÖZKÖK? 

Aslında  bu  baskıyı  anlatmak  için dindar  olmaya da gerek yoktur. Din  ile  pek  bir  ilişkisi  olmayan  birçok  insan  bile bu  baskının  olduğunu  bilirken  hala bu gayret ,  bu yalancı pehlivan  olduğunu  belli eden  meydan okumalar  niye? Ertuğrul bey,   niye empati  yapmıyorsunuz? Sırf   İslam’ın  emrini  uygulamak  için okuldan atılmayı   göze  alabilen  bir genç  kız’ın   yerine   kendinizi   niçin   koymuyorsunuz? Bu  kızın  yavrusuna  ne  diyeceğini  bilemeyen  gözü yaşlı  annesi olmayı  denediniz mi  hiç? Sırf  namaz  kıldığı  ve  alkol  kullanmadığı  için  Ordu’dan  atılan  geçmişi  takdirnamelerle  dolu  olan  ve    özel  bir    kuruluşa  girmesi  bile  engellenen    bir  Subay’ın yerine  kendinizi  koyabiliyor musunuz? Gerçek anlamda  lince   tabi tutulanları  niye  görmezden    geliyorsunuz   sayın    ÖZKÖK.?_

Bu komik  iddiayı  niye    ileri  sürdünüz    diye düşünmek  gerekiyor. Bizce  siz   yıllardır  dindarlara  yapılan  baskıyı  kendi arkadaşlarınızdan    bir   kişi bile  itiraf  ettiği,  teslim ettiği  için  büyük  tehlike  hissettiniz. Yıllardır  bastırılan gerçeklerin  artık  üstü  örtülemez bir şekilde  ortaya  çıkması kaçınılmazdı. Panik   hissinizle   “en  iyi  savunma saldırıdır” anlayışı ile harekete  geçiyorsunuz. Kendinizce  haklı  olabilirsiniz. Zira  medya  , bürokraside  bu şekilde  düşünen  önemli bir güç  var.Ama  siz  ve  diğer   güçler  devekuşu gibi  kafalarını  kuma  gömmenin fayda  etmediğini  anlamalısınız.  Onları  Din'i  anlamaya  çağırıyoruz. Atalarından kendilerine  öğretilen modern hurafelere kulak  asmamaları  gerektiğini hatırlatıyoruz.

Ekte son  üç yılda tespit    ettiğimiz    din ve dindarlara  yapılan   hak ihlalleri  vardır. MAZLUMDER    yıllardır    sadece    dindarlara   yapılan hak hallerini   değil,   farklı  tüm  kesimlere  yapılan     hak  ihlallerini  izleyen,  raporlayan,  hukuksuzlukları  tespit  eden  ve  gereken  işlemleri  yapan  bir  insan  hakları  derneğidir. Yıllardır  her  alanda  olduğu  gibi  yoğun  bir şekilde  dini  inancından dolayı  hak  ihlallerine  uğrayan  kişilerden  başvuru  almış ve  gereken   girişimlerde  bulunan  bir  derneğiz. Bu iddiaları  ileri   sürmeden önce   keşke  bizim  verilerimize  müracaat  etseydiniz. Sonra   pişman  olmaktan  ve  gerçekleri     tersyüz etmiş  bir  aydın’ın  utancından  kurtulabilirdiniz. Tüm            Cumhuriyet    tarihi  boyunca  yapılan  ihlalleri  de  gönderebiliriz. Ama  buna  ne  sayfalar  yeter nede  vakalar.

Herkesin  kendisini  en  doğal  bir şekilde  ifade etmesinin  en  temel  insan hakkı  olduğuna  inanan  bir  dernek  olarak  size  yapılan  hukuksuz  bir  baskının da  karşısında  olacağımızı  tüm  içtenliğimizle  ifade  ediyoruz. Taaki  hukuk  devleti  olalım.Taaki  insan  hakları  çiğnenmesin.Taaki  adalet  yeryüzüne  hakim  olsun.

Saygılarımla

 

MAZLUMDER  Genel  başkanı 

Ömer  Faruk  GERGERLİOĞLU

Yorumlar