2016-09-25 00:00:00

.

.

Hrant Dink ikinci meşrutiyet öncesinden günümüze tasarlanarak öldürülen 62. gazeteci imiş. Bu cinayet aydınlatılmadığı sürece daha çok gazetecinin öleceği ortadadır.

Öldürülen bir kişi var, onun üzerinden nemalanmaya çalışan bir sürü yapı oldu. Hrant Dink samimi, sıcak yürekli görüşlerinin bedelini ödedi. Zehirlenmiş meselelerde yükseltilen bu içten ses, böyle boğulmayı hak etmiyordu. Sonradan anladık ki farklı birçok konuda samimi, içten seslerin sesini duyuramayacağı, kara katı kalpllerin onu duyamayacağı, hissedemeyeceği bir ortam var.

.
Herşeyin başladığı nokta, Sabiha Gökçen’in Ermeni olduğu haberiydi. Buna aşırı tepki veren Genelkurmay açıklamasıyla, valiliğe çağrılan ve uyarılan Dink'e ilk işaret verilmişti.
.
Dink “Türk olgusunun Ermeni diasporasının kimliği üzerinde yarattığı” incelediği yazı dizisinin 13 Şubat 2004’te çıkan sekizinci yazısında “Türk’ten boşalacak o zehirli kanın yerini dolduracak temiz kan, Ermeni’nin Ermenistan’la kuracağı asil damarda mevcuttur” cümlesini  sarf etmişti.. Dink, o cümlede “Türk kanının zehirli olduğu”nu yazmıyor; diaspora Ermenileri’nin kanlarını zehirleyen Türk travması ve düşmanlığından kurtulmaları gerektiğine dikkat çekiyordu. Ardından Yargıtay'ın da onadığı “Türklüğü neşren tahkir ve tezyif etme” suçu ve mahkemelerde toplu saldırılar başladı. İnsanlara çözüm, insanlık değil, mahkum edecek klişe ifadeler lazımdı. 
.
Dink Ermeni meselesini hatırlattı ve samimiyetiyle cesur laflar etti. Bu sözler samimiyete açık olmayan bir ortamda söylenmişti ve Dink hedef haline getirildi.
.
2009 yıllarında açılımlar yapılır, demokratikleşme rüzgarları eserken “Dink çok karışık bir dönemde erken mi konuştu da böyle oldu” diye çok düşündüm. Sonradan Türkiye demokratikleşmesinin muktedirlerin keyfine ve hesaplarına bağlı olduğunu bu yüzden gerektiği anda konuştuğunu düşündüm, konuşunca da çok tabuyu kırmıştı. Sonraya bıraksa bir iyilik döneminden sonra örneğin şu an yaşadığımız demokrasi açısından felaketin yaşandığı zaman dilimine kalabilirdi gayreti. Türkiye'de demokratikleşme adımları da herkesin işine geldiği gibi atılıyor. Atılan bazı adımların geçici ve yanlı olduğunu gördük. Geldiğimiz noktada demokrasi açısından daha iyi yerde olduğumuz söylenemez. O zaman tedbirli davranmayı seçseydi şimdi konuşsaydı değişen birşey olmayacaktı zira demokratikleşme rüzgarı iktidarın isteğine göre çoktan tersine dönmüş durumda. “Barış”, “demokrasi” diyenler, yine “terörist”, “vatan haini” olmakla suçlanıyor.  Ama yine de Ölümüyle aslında çok tabuyu kırarak yeni bir devir başladı. Hem zulmen öldürülmesine yönelik bir tepki her kesimle ortaklaşarak büyüdü, hem de davanın sahte sonuçlarla bitirilmesine yönelik bir direnişi bize kazandırdı. Bir de hukuku siyasi amaçları için kullanmaya çalışanların, davayı sadece bir kesimin üzerine yıkmaya çalışanların foyaları ortaya çıkmaya başladı. Halen de devam ettirmek isteyen var ama bunu ilkelerden vazgeçmeyenler bitirecek. Hrant Dink öyle birisiydi ki başka birisi öldürülseydi davanın sahte sonlandırılmasına ilk itiraz edenlerden olurdu. 
.
Davanın başlamasıyla adeta Ermeni meselesinin 100 yıldır neden bu halde bu halde olduğu ortaya çıktı. Öldürülmesi de soykırımın sümenaltı edilmesi içindi, davanın sürüncemede bırakılması da kabahati örtülmeye çalışılan devlet içindi. 
.
Cinayetin evveliyatına sonradan bakıldığında dehşet verici gerçekleri görüyorduk. İstanbul Valilik ile İstanbul İl Emniyet Müdürlüğü görevlileri Hrant Dink’e yönelik şahsi, fiziki ve mekânsal koruma tedbirleri almamışlardı. Trabzon İl Emniyet Müdürlüğü ile Trabzon İl Jandarma Komutanlığı cinayeti tasarlayan örgüte operasyon yapmamışlardı. Emniyet Genel Müdürlüğü görevlileri Hrant Dink’e yönelik koruma tedbirleri alınması ve örgüte operasyon yapılması sürecini organize etmemişlerdi. MİT de koruma tedbirlerinin alınması, operasyon yapılması sürecine dair gerekli bilgileri aktarmamış, uyarı görevini yerine getirmemişti. Müfettişler ve Samast'a “aferin” diyen polisler zaman içinde terfi ettiren hükümet için şimdi tüm suç Cemaatındı(!). 17 Şubat 2006 tarihi itibariyle, Trabzon İl Emniyet Müdürlüğü görevlileri, İstanbul İl Emniyet Müdürlüğü görevlileri ve Emniyet Genel Müdürlüğü İstihbarat Daire Başkanlığı görevlilerinin, Hrant Dink’in öldürüleceği bilgisine sahip oldukları evraklar ile sabitti. Trabzon İl Jandarma Komutanlığı görevlileri Temmuz 2006’da, yani cinayetten 7.5 ay önce Hrant Dink’in öldürüleceği bilgisine sahipti ve bu kurum görevlilerinden hiçbiri bu cinayetin önüne geçmek için harekete geçmemişlerdi.
Trabzon il jandarmadan  başka (o da TCK 83 kasıtlı adam öldürmekten değil görevi ihmal dışında)  hiçbir yetkili hakkında 2015'e kadar dava açılmadı. Aslında 8. yılında dava yeni başladı. Dink davası savcılığı 15 Temmuz darbesinin ilk hareket noktası Dink'in katli olduğu şeklinde iddianame hazırlanıyor ve cinayet “FETÖ” işi ilan ediliyor ama tüm bu aradaki olaylar unutuluyor. Tüm ihmalleri, sümenaltıları Cemaat mi yaptı, yoksa “öküz öldü, ortaklık bozuldu mu?” Samast tetiği çekerken ortamda bulunan 15 kişinin varlığı ortada ama bu görüntüler şimdi ortaya çıkıyor anlaşılan herkes karşı tarafa karşı kozlarını zamanı gelince kullanıyor. Herkesin sahte evrak, evrak tahrifi yaptığı bir ortamda siyasetin yönlenişine göre günah keçisi bulmak çok zor değil. Aslında Samast' la poz veren polislerin garip görüntüleri ve terfileri olayın hükümetin kendisini sıyıramayacagi bir organizasyon olduğunu gösteriyordu. 
Davanın 2012'de olayı tetikçilere yıkan maksatlı sonlandırılması akabinde “adalet talebimiz var” inisiyatifi olarak daha çok dindar camiadan isimlerin öncülük ettiği bir sivil toplum çalışması yapmıştık. İmza kampanyası, web sitesi ve yetkilileri ziyaret ederek kamuoyu baskısı oluşturmayı hedeflemiştik. Sonuçlara sadece Dink'in yakınlarının değil hepimizin itiraz ettiğine vurgu yapmış ve gerçek adaleti istemiştik. Dönemin cumhurbaşkanı Abdullah Gül ile yaptığımız görüşmede Gül bize “Dink göz göre göre öldürülmüş, bunu çok titiz bir çalışmayla hazırlattığım devlet denetleme kurulu raporunda gördüm, gerekenler inanılmaz bir şekilde yapılmıyor, rapor rafta bekletiliyor, oysa cumhurbaşkanlığının hazırlattığı raporlar rafta tutulamaz” demişti ancak önemli bir ilerleme olmamıştı. Muammer Akkaş'ın önündeki dosya sümenaltında tutulmaya devam edilmişti. 
.
Meseleyi sadece Cemaat'in üstüne yıkmaya çalışanlara sormak lazım “6-7 Eylül olaylarını da Cemaat mi yaptı, varlık vergisini de Cemaat mi çıkardı”. Bu devletin kuruluş organizasyonu mantığını ve omurgasını bildiğimiz için bu çarpıtma gayretlerine karşı sıkı durmak gerektiğini iyi biliyoruz.
.
Bugün davanın ilerlememesinin hatta cinayetin faili olarak Cemaat suçlanıyor. Cemaat tek suçlu da olabilir ama baştan beri gelen tüm görüntü “hepsinin orada olduğu”ydu. Bazı dönemlere göre suçlu bulmak bu ülkede artık bir gelenek.
.
Dink davası büyük bir hukuk skandalı olarak devam ediyor. 600 hafta süren Cumartesi anneleri direnişi nasıl ki T.C. devleti hukuksuzluğunu gösteren bir abide haline gelmişse, Dink'in ölümü de aynı abidenin farklı bir yüzü olmuştur.
.
Mesele davayı güç odaklarının hesaplarına, arzularına bırakmamaktır. Dink davası Dink'in hayatıyla özdeşleşen büyük bir hukuk ve demokrasi arayışına dönüşmüştür. Bu dava uzun sürecektir,Türkiye demokrasi tarihinde ileride etkileri anlaşılacak ulusal ve uluslararası yankıları olan bir demokrasi mücadelesi davasına dönüşecektir.
@gergerliogluof

Yorumlar