2008-10-28 00:00:00

Başörtüsü    kararının  gerekçesi geçtiğimiz  hafta  açıklandı. 4.5  ay   gibi  oldukça  uzun  bir süre  uğraşarak    yargıçlar  gerekçe bulmaya  çalışmıştı. Bulunan  gerekçeler  tahmin  edildiği  gibi evrensel  hukuk  anlayışını  tepetaklak  etmeyi  başardı. Kendi  içinde  bile çelişkilerle dolu  olan bu  kararın  aslında  eleştirilecek  bir  tarafı   yoktur. Çünkü kamu  vicdanı bu kararın      siyasi  bir  yorum  ile  alındığını anladı.

Bundan  sonra  ne  olacaktır? Başörtüsü sorunu  halledilmiş midir? Artık  başörtülü kızlar  ve  onların  aileleri   bu  yasağa  itiraz  etmeyecek midir?  40 yıldır devam  eden   başörtüsü sorunu artık  bir  daha  hatırlanmamak üzere  rafa mı kaldırılmıştır? Anayasa  mahkemesinin  kararı son durak mıdır?

Halkının  % 99'u     müslüman olan bir toplumda  yüzyıllardır toplumun  bilinçaltında kalıcı bir  iz  oluşturmuş   dini bir  emrin  bu  denli  kolayca  ve hoyratça   ortadan kaldırılamayacağı  bir gerçektir. Başörtüsüne  özgürlük   talebi devam  edecektir. Başörtüsü  yasakçılarının    akıl  almayacak  yasak  gösterileri  devam  ettikçe  yara  büyümeye  devam  edecektir. Eğitim almak  isteyen  başörtülü kızlar  mecburen  başörtülerini çıkarsalar  bile  bu sorun bitmeyecektir. Zira  sorun  kendilerinde  değildir. Sorun dayatmacı anlayıştadır.

Artık anlaşılması gereken  şudurki    Türkiye'nin  gerçek sorunu,   toplumu kendi  anlayışına  göre  biçimlendirmeye  çalışan  askeri  ve sivil  bürokrasidir. Yıllar  önce   halka  biçilen  elbise  dar gelmiş ve artık  yama kaldırmayacak  bir  haldedir  ve  birçok  sorun  üretmektedir. Dini  ve  etnik  baskıcılık  yıllardır  sadece  ve  sadece  acının  artmasına,  sorunların  büyümesine  neden  olmuştur. Kürt sorunu  ve  başörtüsü sorunu  çözümsüzlüğe  terk edilmiştir. Toplum  yönetimini  biçimlendirenler  attıkları temellerle    milyonlarca  kişinin  ölümünü hazırlayabileceklerini,    ülkeyi  bir  sorunlar  yumağına  çevirebileceklerini  unutmamalıydılar. Belli  bir  etnik  kimliği  asimile  etmeye  çalışırsanız,   bunu  başaramamanız  halinde  o  ülkenin  ne  denli  büyük bir  iç çatışmaya  girebileceğini  hesap  edebilmelisiniz. Bir  sistem  kurup  “ben kuruluş yıllarının  şartlarından  dolayı böyle  bir karar  almıştım. Yanlış  yapmışım” demek , ölen    onbinlerce   kişinin vebalinden  sizi  kurtaramaz. “Yanlış  yapmışız  ama  ne  yapalım  kuranlar  böyle  kurmuş,  anlayışımızı aynen  devam  ettireceğiz”  demek de  tarihin  tekerrür  edeceği  gerçeğinden  habersiz olmak  demektir. Yönettiği  insanlara  kobay muamelesi  yapan,   bu  deneylerin   olumsuz sonuç verdiğini  gören  ve hala aynı dayatmayı yapanlar  insanoğlunun  canına  hiç değer vermediklerini göstermiş olurlar. Kendi  oluşturdukları yanlış   politikalarla   Kürt  sorununu    kangrenleştiren    ve bunun üzerinden  güçlerini  arttırmaya    çalışanların  iç yüzleri,  her  geçen  gün  daha  bir  net  olarak  ortaya  dökülmektedir.  

Başörtüsü yasağı da   Kürt  sorunu   gibi  hep suyun  en derinine  itilmeye  çalışıldı. “Böyle  emrediyorum  ve  itiraz  istemiyorum” dendi  hep  yıllarca. Ama  bu  toplumbilim kurallarına aykırıydı. Toplum,    içine   gömemeyeceği    çıplaklıktaki     bir  sorunu  sürekli dışa  vurdu. “Niye  başörtüsü göndemin  zirvesinden inmiyor”  diye  sormak  boşunaydı. Olan  şey  tabiat  kanunlarının  ortaya çıkmasıydı aslında. Başörtüsü yasaklandıkça sorun büyüdü. Dini tercihin   yasaklanması beraberinde  zorba  uygulamalarla  işlevselleşince  yara daha da büyüdü. Yasaklığı veya  serbestliği  konusunda  gündem oluşturmayı en  iyi  ustalıkta bilen  medya  mensuplarının    bile   “asker  ne  der?” endişesiyle  yalpaladıkları bir  konu  oldu  başörtüsü. Çünkü yasağın  savunulacak  tutar  bir  yanı yoktu. Dünya'da eşi  benzeri  yoktu. Ama  4.  gücün  müntesipleri  rüzgar  gülüne  dönmüştü bir  kere. Bu  sorun  büyük  çaptaki ölümlere yol  açmasa da   derin  gönül yaralarına  yol  açtı. Yıllardır büyük  acılara  neden  olan  yasak,  perdeyi  yıllarca  sürdürülene  paralel  bir  tavırla  kapattı. Güya  geri  dönüşümsüz  bir  kararla  son  noktayı koyduğunu   sandı   yüksek  mahkeme.

Sorunları anlayıp gidermek  yerine  inkar  ve  sümenaltı etme  geleneği devam  ettikçe,  bu  ülke  daha  geriye  gidecektir. Gücünü,    enerjisini sürekli çözmeye  niyetlenmediği  meselelerden kaynaklanan  sorunlara    harcayacaktır. Aslında  çözüm  kendini  değiştirmektir. Mentaliteyi   baskıcılıktan  özgürlüğe  dönüştürmektir.

İnsanlara ait bir  hastalık  aslında toplumun  da  iç yüzünü oraya  çıkarır. Tedavisi zaten  pek  mümkün  olmayan  şizofreni  hastalığında  hasta  ilaçlarını kullanmayı da reddeder. Zira ona  göre  kendisi  doğru,  toplum yanlıştır. Kendini  kapattığı  zihin bodrumunda  bağırır,  çağırır. Sesini  duyurmaya,  emirlerini  dikte  etmeye  çalışır. Ama aslında  onu  duyacak  insanlara   ulaşmaya bile niyeti  yoktur. Zihin  bodrumunu ,  zindanını   hep  kendisi  örer. Sonra da  “niye  bu  sorunlarla  boğuşuyorum? der. Ona  göre  gereken  her türlü çaba  gösterilmiştir. Niye  sesini kimse  duymamakta,  önerdiği   çözüm yollarını niye  kimse  kabul  etmemektedir. Şizofrenik  bir yöneliş,   hakikaten  kişinin  kendisine   ve 

yakınlarına dünyayı zehir eder. Son  derece  dramatik  ve trajik  bir  sondur  onlarınki. Bir de  bu  hastalığın  toplum  yönetimini elinde  bulunduranlarda  olduğunu  hesap  ediniz. Sorunun    yol  açacağı  sorunlar  konusunda  bile  cezai  ehliyeti  olmayan  bir yapı karşınızdadır    ve sorumsuzluğun boyutları devasadır    artık.

Türkiye toplumu  artık  bir  karar  vermek  zorundadır. En  başta  sorunların  ucu  kendisine  dokunmayan  kişiler  bu  gidişata  dur  demelidir. Yoksa  bu  çıkmaz  sokaktan,  bu  zindandan  kendini  kurtuluş  artık  yoktur.  Sorumsuz  ruh  hali  içinde  bulunanların  acımasız  kararlarına  bir  son  vermelidir. Bu  son  veriş için  şu an,  şu  şartlarda  tek çare yeni bir anayasa hazırlanmasıdır. “Sorunların  ucu  kendisine  dokunmayan” kişiler  derken  toplumsal  bir  sorumluluğu  hatırlatmak  istiyorum. Zira   Kürt  sorununda  Türklerin,  başörtüsü sorununda  başı  açıkların  insiyatifi  devralma  zamanı geldi de  geçiyor  bile.

Yorumlar