2013-10-02 00:00:00

Demokratikleşme paketi açıklandı. Paketi değerlendirmeden önce söylenmesi gereken üzerinde konuşulanın demokratikleşme olduğu gerçeğidir. Türkiye uzun yıllar antidemokratik bir anlayış içinde yönetildi. 10 yıl öncesinde bizzat mağdurlarının  teklif etmeye bile çekindiği faşizan uygulamaların bir kısmının kaldırılması bugün kararlaştırılıyor.

Demokratikleşme paketinin konuşulabildiği günlere gelmemiz bir diğerimizin hakkına, hukukuna saygı ve objektivite ile yaklaşmamızın sonucudur. Türkiye eski Türkiye değil. Güncel bazı olaylar kamplaşmaya, kutuplaşmaya zorla çekse de taraflar en azından bunun yanlışlığını daha sonra anlayabilecek aşamaya az çok gelmiş durumdadır. Türkiye ayrılıklarını çevremizdeki ülkeler gibi birbiriyle çatışan, katleden grupların yaptığı gibi savaş yoluyla değil, barışçıl bir ortamda demokratikleşme adımlarını küçük küçük de olsa atarak aşabilmektedir. Paket yetersiz, aldatıcı bulunabilir ama en azından ne kadar talihsiz olaylar yaşasak da rotamızın demokratikleşmeye dönük olması bir kazançtır. 

Paket ne devrim niteliğinde değişiklik getiriyor ne de dağ fare doğurdu denecek kadar hayal kırıklığı oluşturacak durumdadır. Paket açıklandığında en dikkat çeken yanı Alevilere yönelik  bir yeniliğin olmamasıydı. Dini özgürlükler ve Kürt sorunu alanında nisbi ilerlemeler sağlanmasına rağmen Aleviler ile ilgili yeni hakları göremememiz üzücüydü. Cemevlerine statü sağlanması gerçekleştirilmeliydi. Anlaşılan bazı konular pazarlık konusu olarak görülmüş. İlerleyen süreç içindeki tavırlara bağlanmış gözüküyor. Sadece bir üniversite ismi değişikliği yetersizdir. 
Yine paketin en dikkat çekici maddelerinden birisi andımızın kaldırılmasıdır. Bundan kısa bir süre öncesine kadar teklif etmenizin “marjinal” damgası yemenize vesile olacağı bir değişikliktir ve hakikaten önemlidir. 1933 yıllarının kafa yontan tornacı devlet mantığıyla “Türk” oluşturma gayretinin en somut ifadesi olan bu ilkel yeminin kaldırılmasını herkes alkışlamalıdır. Zira bu toprakları perişan eden ve geri dönüşümü mümkün olmayan can kayıplarına, duygu ve düşünce depremlerine yol açan Kürt sorununun somut sorumlusu olarak her sabah çocuklarımıza dikte ediliyordu. 
Kamuda başörtüsü yasağının kalkması da zaten artık az çok aşılmış ve beklenen bir değişimdi. TSK, emniyet, yargı ayrımı yapılması anlamsızdır. İnsanların kafalarındaki soyut düşüncelerini yok edemeyeceğinize göre onların somut şekillerine kısıtlama getirilmesi anlamsızdır. Başı örtülü bir hakimenin karşısındaki başı açık bir bayan ile başı açık bir hakimenin karşısındaki başörtülü kişinin durumu arasında fark yoktur. Bu ayrımcılığın olacağını düşünürseniz farklı birçok yerde bu ayrımcılık oluşabilir. Gerçek anlamda demokratikleşmeyi bu maddede beklemektedir.
Seçim sistemin tartışmaya açılması önemlidir. En azından belli olan %10 barajının değişeceğidir. Bu teknik konuyu üzerinde iyi bilgi sahibi olarak ayrıntılı bir şekilde tartışmalıyız. Seçim yardımı %3'e düşmüş durumdadır. Bu da olumlu bir gelişmedir.Siyasi partilere teşkilatlanma kolaylığı sağlanması da kimsenin itiraz edemeyeceği olumlu bir gelişmedir. Parti propagandasını farklı dillerde yapabilmek de gerilimli yıllarda düşünülemeyecek bir adımdı ve bugün pratiğini yaşayabileceğiz. Nefret suçları konusu da çok beklenen bir adım değildi. Toplumun çok gündeminde olmayan ama  insan hakları örgütlerinin üzerinde yoğun bir şekilde durduğu bu madde de yüz güldüren yeni bir adımdır. Ayrımcılıkla mücadele kurulunun oluşturulması da konu hakkında ciddi yasal takibin yapılması anlamında olumludur.
Yine bundan kısa bir süre öncesinde şimdi kabul edilen bazı harflerin kullanımı adeta terör uygulayan kişi gibi algılanmanıza neden olurdu. Bu harfleri kullananları ana akım medya terörist ilan ederdi. Hiç unutmam 6 yıl önce katıldığım bir etkinlikte yanımda duran kişinin elindeki pankartta  “Biji biratiya gelan ” yazdığı için bir medya organı kıyamet koparmıştı. “Yaşasın halkların kardeşliği” anlamına gelen bu cümle bile birileri için sizin suçlu olduğunuz anlamına geliyordu ve sahip oldukları medyatik güçle bunu yapabiliyorlardı. Şimdi atılan adım yetersiz de olsa 6 yıl önce suç görülenin de üstüne çıkıyor.
Toplantı ve gösteri yürüyüşleri engellemeleri  2911'in anayasal hakkın üzerine çıkarılmış haliyle uygulanmaktaydı. Gerçi bu yeni değişiklik eski hali değiştirmese de gösteri hakkının birazcık genişlemesi anlamında bir adım attırmış oldu.
Özel okullarda ana dilde eğitim devlet okullarında ana dilde eğitim yolunda atılmış bir adımdır. Anadilde eğitim bir gün mutlaka gerçekleşecektir. Fakat bunun istenilen oranda genişletilmeyen birçok özgürlük alanında olduğu gibi bir pazarlık unsuru olarak bu noktada bırakıldığını düşünüyorum.
Eski yer isimlerinin iadesi üzerinde çok durulmasa da aslında çok önemli bir değişimdir. Tektipleştirilmeye çalışılan bu toprakların yer isimleri bir türlü benimsenmeyen yeni isimlere çevrilmişti. Hilkat garibesi gibi duran bu yeni isimlerden kurtulmamız çok önemlidir ve bu yolda mücadele eden ender kişileri de bu vesileyle kutluyorum.
Hacı Bektaş-ı Veli'nin isminin bir üniversiteye verilmesi Alevilere verilmesi gereken haklar anlamında yetersiz ama güzel bir jesttir.
Kişisel verilerin korunması da kimsenin itiraz etmeyeceği olumlu bir adımdır.Yardım toplama tekelinin totaliter devlet anlayışıyla sadece bir kuruma tahsis edilmesi yıllar öncesinde değiştirilmesi gereken bir yanlışlıktı. Ancak ilginç bir ülkedeyiz, anormallikler normalleştirildiği için şimdi bu yetersiz adımları sevinç gösterileri ile karşılıyoruz. Aslında normalleşme yolunda adımlar atıyoruz.
Mor Gabriel arazisinin vakfa devredilmesi güzel bir gelişme ancak Heybeliada Ruhban okulununun açılmamasının yine Batı Trakya Türkleriyle ilgili bir pazarlıkçı mantığa kurban gittiğini görüyoruz.
Roman enstitüsünün kurulması da en dışta kalan bu etnik grubun hatırlanması anlamında güzel bir gelişmedir. Ancak enstitü kurmakla iş bitmiyor pratik somut icraatlar yapmak gerekiyor.
TMK'nın kaldırılması veya değiştirilmesi, KCK tutuklularının tutuksuz yargılanması, Avrupa konseyi yerel yönetimler özerklik şartına konan çekincelerin kaldırılması gibi  konulara değinilmemiştir. Bunlar eksikliktir ama atılan adımları görünce küsmek yerine mücadeleye devam etmek, baskı grubu olmayı devam ettirmek gerektiği ortaya çıkmaktadır.
Çok hissetmesek de devlet büyük yanlışları için üstü kapalı özür diliyor. Devlet yaptığı büyük yanlışları itiraf ediyor. Pekiyi bunların hesabını kim verecek? Başörtülü diye işinden edilen, okuyamayan, ana dilini öcü gibi gören bir devletin adeta reayası olan, azınlık diye malı devlet zorbalığıyla gasp edilen, istihbarat yalanlarıyla malı mülkü serseriler tarafından  talan ettirilen, hakkı için yürümek isterken daha sonra korunacak zorba devlet görevlileri tarafından dövülen, öldürülen, ötekileştirilerek nefret objesi yapılan, köyünün ismi bile düşman gibi görülen, oyu barajlarla çalınan   vatandaşlar bütün bunların üstüne bir bardak soğuk su mu içsin? Bütün bunların tazminatını maddi ve manevi olarak ödemesi gereken bir devlet var aslında karşımızda. Devlet bunu yapmadan önce demokratikleşme adımlarını nihai anlamına getirerek vatandaşına karşı kendini ancak affettirebilecektir.

Yorumlar