2006-05-19 00:00:00

HUKUK  KATLEDİLİRKEN   SES    ÇIKARILMAZSA….

Danıştay’a  yapılan  saldırı son günlerde   Türkiye’nin gündemine  oturdu.

Yapılan  saldırıya  mesnet  olarak  gösterilen  başörtüsü  yasağına  dair bir  karar  idi.

Saldırıyı  ve  sonrasını  tahlil  etmeden  önce   Danıştay’da alınan  kararı  tahlil  edelim.

 

Bilindiği  gibi  ülkemizde  son  yıllarda  sınırları  genişletilerek  devam  eden  bir  yasak  başörtüsü  yasağı.İslam’ın  bayanlara emrettiği bir  örtünme  biçimi olan  başörtüsünün  yasaklanmasının  dindar  insanların  okumasının, çalışmasının  önüne  geçmek  olduğunu  herkes  biliyor.Zira  okullarda  kağıt  üzerinde   yasak olan  diğer giyim biçimlerine hoşgörü  gösteriliyor.Diğer  giyim  biçimleri de  o  zaman  yasaklansın  demiyorum.Aksine  herkes  inandığı  gibi  giyinsin.Baş  açığa da  başörtülüye de  kimse karışmasın  diyorum.Yasağın dindar  insanların sosyal hayatta  yer  almasının  önüne  geçmek olduğunu   belirtmeye  gerek olmadığını  Danıştay  2.  dairesinin  kararı  ortaya   çıkarıyordu.Bu  karara  göre  okulda  başı açık   okul dışında  başörtülü  bir  öğretmen  olan  Aytaç  Kılınç müdürlüğe  terfi etmesi gerekirken     bu  hakkı   engelleniyordu.Gerekçe olarak  da  dışarıda başörtülü olan  bir  öğretmenin  müdür  olmasının  laikliğe  aykırı  olacağı  vurgulanıyordu..Yıllar süren  bu  dava  Danıştay’ın  önüne  gelince  öğretmenin  müdür  olamayacağını  onaylandı.Bu  karar  kanunlara  boyun  eğip  başını  kamu  kurum ve kuruluşlarında  açanlara  bile tahammül edilemediğinin bir  göstergesi oldu.Yasağın  mahiyeti  iyice  belli oluyordu.

Hatta  ardından  gelen  bir  başka  karar  bu  düşüncelerimizi  kimsenin  reddedemiyeceği bir şekilde apaçık   ortaya seriyordu..Bu  sefer de eşi başörtülü  bir  öğretmenin  hakkı  gaspediliyor  ve  açıkça  hiç  çekinmeden  Danıştay  bu hak  gaspının  kişinin  eşinin  başörtülü  olmasından olduğunu  belirtiyordu.Bu  kararlar  hukuku  evrensel  adalet  anlayışını katleden  kararlardı.

Bu  karalara  her  kesimin hukuk  adına  tepki  göstermesi  gerekirken,   bazı  kesimler  olayı  görmezlikten  geldi.Aynı  görmezden gelen  çevreler  bugün bir  hakimin  öldürülmesi  karşısında  yeri göğü  inletiyor.Alakasız  iddialarda  bulunarak  ortamı geriyor.Başörtüsü yasağının bitmesi   noktasında    zaten tek bir  adım  atmayan  hükümet  günah keçisi haline  getiriliyor.Başbakan  katil  ilan  ediliyor.Hakimin  cenaze töreninde  bakanlara fiili  saldırılarda  bulunuluyor , sözlü  küfürler ediliyor.Erken  seçim yaygaraları  ortalığı  kaplıyor.Adeta  ülke’de  yeni  bir 28  şubat  süreci  başlatılmaya  çalışılıyor.Güya  hakimin  öldürülüşüne  isyan edip  hukuk  isteyenler  antidemokratik  bir  süreci  niyaz  ediyorlar.Savaş  çığlıkları atılarak  ülkede  bir zorbalık  hakim kılınmaya  çalışılıyor.

Olaya  mesnet  olarak gösterilen  mahkeme kararları   nedense açık  olarak  medya  organları  tarafından  açıklanmıyor. Başörtülüye  sokağı bile yasaklayan  bir  süreci  açan bu kararlar   nedense  hiç  sorgulanmıyor. Hukuku  katleden  bu Danıştay  kararları  hakimin  katledilmesi  karşısında  ayağa kalkan  insanların  kılını kıpırdatmıyor.İşte  aslında  olayın  en  önemli yeri  burasıdır.Şüphesiz  ne  kadar  yanlış  karar  verirse  versin  bir  hakime  böyle  bir  saldırı  yapılamaz.Bu  bir  cinayettir.Yalnız  şu da iyi bilinmelidir ki  yanlış kanunlar  yanlış yargı kararları  bu  halk  üzerinde  gerginlik  oluşturmaktadır. Olayı  provoke  etmek  isteyen  güçler  dindar  ve laik  kesimi  bu  hukuksuz kararlar nedeniyle  karşı  karşıya  getirmek  istiyorlar.

 

Katilin  ve  suç  ortaklarının    her  geçen gün  ortaya çıkan  sabıka  bilgileri  bize bunu  anlatıyor. Mafya  ve  derin  güçler  cinayetleri  ile  alakalı olduğu  tespit edilen bu  kişilerin sorgusu sonrası  sanırım  şu an  “katil  başbakan”  “ordu  göreve” diyenler  çok mahcup  olacaklardır. Zira  farklı  toplum  kesimlerini  birbirine kırdırmaya  çalışan  derin  devlet  faaliyetlerini 80 öncesi  Çorum’dan  Maraş’tan vb.  olaylardan  iyi biliriz.”Darbenin meşruluğu için  bir sene  daha  şartların olgunlaşmasını  bekledik” diye açıkça  açıklama  yapan  12  Eylül komutanlarından da  bunu iyi  biliriz.Hukuk adına  halledilebilecek  asayiş olaylarını  darbe ile,  anti  demokratik  yollarla  yok  etmeye çalışanların  samimi  olmadığı çok sonraları ortaya  çıktı.

Olayları  fırsat  bilip  açıklama  yapan  Eski  YÖK  başkanı  Kemal  Gürüz  ise  bütün  bu yaygaranın  amaçladığı sonucu  gösteriyor.Gürüz  açıklamasında  “Bu işin artık bitirilmesi lazım. Ben    başörtülülerin  sokakta   dolaşmalarına da taraftar değilim, Arabistan'a gitsinler.” diyor..

İşte  bu kafa  olduğu  müddetçe  ülkenin kurtuluşa  ermesi  mümkün  değildir.Yaygaraların  antidemokratik  amaçlara  hizmet ettiği böylece  ortaya  çıkmaktadır.

Her  kesimin gerilmesinin   önlenmesi   için hukuk dışılığa  hep birlikte  karşı çıkmak  gerekir. Şu an  sokağa  dökülenler  hukuk adına  samimi  olsalardı  hukukun katledildiği  anda  sokağa  dökülüp yargı kararını  protesto  ederlerdi  ve  provokatörler   tarafından hakimin öldürülmesinin  önüne asıl  o  zaman geçmiş olurlardı.

gergerlioglu@hotmail.com

Yorumlar