03 Aralık 2020

TBMM

YouTube

Değerli basın mensupları hepinizi saygıyla, sevgiyle selamlıyorum. Bugünkü basın toplantımıza başlıyoruz. Yine haftanın önemli hak ihlalleri ve cezaevlerindeki ihlaller ile ilgili basın toplantımız bugün başlıyor.

Ben size biraz evvel sayın Adalet Bakanı’na komisyonda da söyledim. Sayın Adalet Bakanı Abdulhamit Gül burada. Kendisi ile az evvel İnsan Hakları Komisyonu’nda bir toplantı halindeydik. Kendisine de söyledim. Türkiye’de Covid vakalarını Sayın Abdulhamit Gül Bakan olarak açıklamıyor, ben açıklıyorum. Aylardır bu böyle! Yüzüne de söyledim bunu. Olacak iş mi bu arkadaşlar? Adalet Bakanı ülkedeki cezaevlerindeki Covid vakalarını açıklamamakta ısrar ediyor. En son açıklaması Haziran ayında ve yüzüne de söyledim yine bir şey söylemedi ve ülkenin iktidarı Covid’i böyle yönetiyor işte apaçık ortada. Sağlık Bakanlığı vaka, hasta diye bir kavram üretmiş, aylardır yalan rakamlar beyan etti kamuoyuna; Adalet Bakanlığı da Haziran ayından beri kamuoyuna rakamları açıklamıyor. Bakın ben size en son vefat eden mahpusun fotoğrafını gösteriyorum şu anda. Buyrun.

Bunları Adalet Bakanı bu ülkede açıklamıyor, Kocaeli Milletvekili Ömer Faruk Gergerlioğlu açıklıyor. Soyadı Güzel olan Tarsus Cezaevi’nde bir mahpus Covid’ten vefat etti. Hiçbir açıklama yok! Mahpusun adı yok arkadaşlar. Bakın hiçbir değeri de yok. Hiçbir anlamı da yok. Mahpuslar patır patır vefat ediyor. Cezaevleri Covid vakaları ile dolmuş ama Bakanlığın umrunda değil. Biz bu konuda acilen bir açıklama bekliyoruz.

Yine skandal bir başka vaka. Hakkari Derecik bölgesinde Özcan Erbaş isimli 16 yaşındaki bir çocuk, güvenlik güçlerinin açtığı ateş sonucu öldürüldü. Hakkari Valiliği bir açıklama yapıyor ve açıklamasında diyor ki: “Güvenlik güçlerimiz bir vatandaşı görmüştür ve havaya ateş açmıştır, vatandaş da ölmüştür.” Ya inanılmaz gayri ciddi bir açıklama ile karşı karşıyayız. Havaya ateş açmış ve açıklama da ismi bile olmayan bir vatandaş ölmüş. Düşünün Türkiye Cumhuriyeti bir vatandaş, 16 yaşında bir çocuk güvenlik kuvvetlerinin açtığı bir ateş sonucu ölüyor Hakkari sınırında sınır ticareti yaparken, bir şekilde açıklanması gerekiyor bunun ama açıklama da Hakkari Valiliği vefat eden 16 yaşındaki çocuğun ismini bile geçirmiyor, ismi bile yok ya! İsmi bile yok! Özcan Erbaş. Çocuğun ismi bile yok ve o kadar gayri ciddi, laubali, yalan bir açıklama ki; “Havaya ateş açıldı, çocuk öldü.” Havada uçan kuş mu bu çocuk? Bu nasıl gayri ciddi bir açıklama. Valiliğin internet sitesinde de hala duruyor. İşte bu ülkede insanın değeri bu kadar! Bu ülkede bir Kürt gencinin değeri bu kadar arkadaşlar. Böyle bir rezalet olabilir mi? Ülkede hak ihlalleri had safhada.

Bakın ben size biraz evvel Adalet Bakanı’na da söyledim Meclis İnsan Haklarını Komisyonu Başkanı’na da söyledim öylesine skandal bir durum var ki bu ülkede, öylesine gerçekler örtbas edilmeye çalışılıyor ki, Adalet Bakanlığı’na en çok soru önergesi veren milletvekiliyim ben. 1860 civarında soru önergem var, binlerce ihlal dolu olayı Adalet Bakanlığı’na sormuşum, peki kaç tane bana ‘Evet ihlal yapılmıştır. Şu görevlileri cezalandıracağız.’ Yollu cevap geldi biliyor musunuz? Sıfır. Çünkü Adalet Bakanlığı ihlalleri örtbas etmek ile meşgul! İhlalleri incelememek ile meşgul. İnsan Hakları Komisyon Başkanlığı’na 3 bin civarında dilekçe vermişim, oradan da tek bir ihlal kararı çıkmamış. Binlerce ihlali söylüyoruz. İşte bu ülkede maalesef önümüzdeki hafta İnsan Hakları Gününü kutlayacağız, 10 Aralık İnsan Hakları Gününü maalesef insan haklarının durumu bu. İdare kendi oluşturduğu İnsan Hakları ihlallerini örtbas etmek için bu kadar büyük gayretler sarfediyor ve biz de bu ihlalleri ortaya çıkarmak için canla başla gayret ediyoruz, uğraşıyoruz çünkü tüm vatandaşlara yapılan ihlaller arkadaşlar. Hiçbiriniz demesin ki ‘Ahmet’e, Mehmet’e yapılıyor, banane.’ Banane derseniz yarın öbür gün mutlaka size de yapılır, mutlaka!!! Ayrımsız bir insan hakları isteği içinde olmadığımız müddetçe kesinlikle bu ülkede bir hukuk devleti oluşturamayacağız bunu net bir şekilde söyleyelim.

Bakın ben size Adalet Bakanlığı’nın örtbas ettiği, Meclis İnsan Hakları Komisyonu’nun örtbas ettiği ihlalleri burada anlatmak zorundayım. Her hafta bunları anlatıyorum ve inanın ki çok ağır insan hakları ihlalleri ile karşı karşıyayız.

Şimdi bakın size bir fotoğraf göstereyim. Bir soru sorayım.  Bir an düşünün çocuklarınız anne babasız kalmış, ne hissettiniz? Rumeysa ve Ahmet Som Sakarya Erenler’de 1 hafta önce tutuklandılar ve şu an Ferizli Cezaevi’ndeler. Küçüğü Emine Hafsa 6 yaşında büyüğü Meryem 10 yaşında. Çocuklar yaşlı anneannedeler.

Yine bakın Yurdagül Kurt,Samsun cezaevi’nden, her yerden büyük dramlar var. Covid’in salgın olduğu cezaevlerinde şu anda insanlar uzun süreli tutukluluk halindeler. “Eşim de tutuklu, çocuklarıma 8 aydır sarılamıyorum. Küçük oğlum okulda “Annemi istiyorum.'”diyerek ağlama krizlerine giriyormuş. Yaşanan hak ihlallerine gözünü kapatanlar vicdanlarının sesini duyamayacak.” Diyor Yurdagül hanım. “ Yaşanan hak ihlallerine gözünü kapatanlar vicdanlarının sesini duyamayacak.” Bunu tüm yetkililer ve tüm insanlık duysun. Bu ülkede haksız, hukuksuz bir şekilde anneler, babalar cezaevinde, binlerce çocuk cezaevinde ve cezaevi dışında perişan bir halde.

Bakın size gerçekten her insanım diyen kişinin vicdanını sızlatacak bir başka fotoğraf daha. Dağılan aileler, perişan olmuş çocuklar neslimizin mahvolacağını gösteriyor. Bakın bu çocuklar boynu büyük kaldılar, görüyor musunuz? 3 tane çocuk, anneleri ve babaları cezaevinde tutuklular. Anne ve baba birlikte tutuklular ve bu çocuklar ortada kalmış durumda. Özlem, Mehmet Demirtaş çifti Edirne’de tutuklu, çocuklar perişan halde. Geceleri uyanıp 2 yaşındaki çocuk Tarık uyuyamıyor. En son annesiyle 10 dakikalık telefon görüşmesinde 1-2 dakika konuşabildi  ve ağlayarak “Anne gel.”dedi  süreli. İşte biz Adalet Bakanı’na bunları söyledik. Bakın dedik “Bu ülkede anne baba mahpuslukları büyük bir trajedi oluşturuyor. Aileler parçalanıyor, mahvoluyor, çocuklar perişan durumda, yargı reformu diyorsunuz bu konuda en başta adım atmalısınız.” Diye kendilerine söyledik. Umarım ki bu konuda adım atılır, biz elimizden gelen tüm baskıyı yaptık, yapmaya da devam edeceğiz.

Yine bir başka bakın anne çocuk dramı! Bir adliyeden görüntü. Burcu Kara ve oğlu Ömer Sait’in bugün Pasinler Adliyesi’nde ki son hali. Şu anda hastanede mahkum odasındalar. Covid testi yapılmış. Bir, iki güne Erzurum E Tipi’ne gidecekler. Anne mahkumiyetinde 18 aylığa kadar bebeklerin hapse girmesi yasaya aykırı!!! Şimdi bir yasa var 18 aya kadar mahkum olmuş kişilerin bebeklerinin 18 aya kadar olan bebeklerin cezaevine girmemesi lazım, annelerinin cezasının ertelenmesi lazım. Bu mahkumiyet için geçerli oluyor, tutuklamada hakimler bunu dikkate almıyorlar. Diyelim 1 aylık bebeğin annesi veriyor cezayı, tutuklamayı bebek ile beraber gönderiyor. Peki niye böyle yaptın? Bak mahkum için bile 18 aya kadar beklenmesi gerekir diyoruz, “Hayır, tutukluluk için böyle bir şey yok yasada.” Diyor ve sonuçta maalesef bu bebekler de hapse giriyor. Biz 18- 72 ay arasındaki bebekli annelerin, cezaevleri dışında yapılan apart bir takım yapılarda cezalarını çekmesini çok daha uygun olacağını söylüyoruz ve böyle de bir yasa teklifi verdik. Yani o klasik cezaevlerindeki o perişan ortamlara gitmemeleri gerektiğini düşünüyoruz ve bunu da az evvel Sayın Bakan’a takdim ettim.

Bakın bunlar bitmiyor! Her gün aile dramlarının yaşandığı bir ülke! Yunus Gülbudak, Burdur Cezaevi’nde yatıyor, şeker hastalığı ayağına vurmuş ve ameliyat oldu, tedavi yeterli değil, ileride ayağının kesilme riski var, 2 çocuğu var. Eşi Nevin Gülbudak da tutuklu 2 çocuğa anneanne bakıyor.

Böyle binlerce aile dramları yaşanıyor arkadaşlar. Biz milletvekili olarak bunları kamuoyuna duyurmak zorundayız, belki çoğu duyurulmuyor ama biz bunları çok çok önemli buluyoruz.

Hasta tutuklular çok büyük bir sorun. Şanlıurfa T-1 ve T-2 Cezaevleri’nde Korona Virüs vakaları çok var, aylardır bunu söylüyoruz ve şu anda Müjdat Pala isimli bir mahpus yoğun bakımda yatıyor, genç bir mahpus. Bakın bunu da ben size açıklıyorum, bunu da Adalet Bakanlıığı açıklamıyor. Adalet Bakanlığı adeta ‘Cezaevleri bize yük, olmasa daha iyi olur Adalet Bakanlığı’nı yönetmemiz.’ Diye düşünüyor herhalde. Bu rakamları, bu sayıları, bu isimleri biz açıklıyoruz. Müjdat Pala şu anda ölüm ile pençeleşiyor değerli arkadaşlar. Bu ülkede bir Bakanlık yok mu mahpusların sağlık durumlarını açıklayacak? Kimin nerede olduğunu söyleyecek bir Bakanlık yok mu?

Maraş Türkoğlu Cezaevi’nde tüm koğuş Korona olmuş ve telefon görüşleri de kesilmiş, telefon ile de görüştürmüyorlar.

Antalya ve Sakarya Ferizli cezaevlerinde uyuz hastalığı da var arkadaşlar!!! Covid ve uyuz hastalığı da var. 10 kişilik yere 30 kişi koyarsan ne olur? Bu insanlar uyuz olur!

Ramazan Sarıkaya bakın yeterli diet verilmediği için bir böbreği olmayan, diğer böbreğini de kaybetmek zorunda olan bir mahpus o da cezaevinde.

Aytaç Özçelik direnç düşüren ilaçları kullandığı için yaşam riski taşıyor! Grup Yorum üyesi olduğunu söylüyor. Halk meclisi çalışanlarına evinde çay verdi diye böbrek nakilli, pazarcı Aytaç Özçelik de tutuklanmış ve gözaltında çok kişide Covid var ve, acil tahliye edilmeli. Düşünün böbrek nakillisiniz ve cezaevine girdiniz, gözaltında çok kişide Covid var, siz Covid olursanız hayati risk taşırsınız ama bu nazar-i itibare alınmıyor.

Oğuz Cenker Tavşanlı Cezaevi’nden bize yazmış. Adalet Bakanlığı yine açıklamıyor. Mahpus mektupları skandalları ele veriyor. Tavşanlı Cezaevi’nde 3 ay önce 16 kişi Covid şüphesi ile hastaneye gitmek istedi götürülmedi diyor mahpus. 6. Günün sonunda 3 kişi ağırlaştı,hastaneye yatırıldı, biri öldü. Zulüm altında öldü, gitti diyor Oğuz Cenker Tavşanlı Cezaevi’nden. Bakın bunları hiç duyuyor musunuz? Duymuyorsunuz, insanlar ihlaller, ihmaller sonucunda yurdun dört bir tarafındaki cezaevlerinde ölüyorlar arkadaşlar. Yoğun bakımlardalar ve bunun sayısını açıklayan yok!

Sincan Cezaevi’nde şu anda birçok pozitif vaka var.

Yine Bandırma Cezaevi’nden bize yazan Müzeyyen hanım Cezaevinde karantina nasıl olur? “Şu hale bakın ki 2 katlı koğuşun alt katında ben, teneke saç ile ayırdıkları 2. katta karantinadakiler kalıyor, havalandırmanın havasını birlikte soluyoruz, buna da hastalıktan koruma deniyor.” İşte cezaevlerinin hali bu. 120 bin kapasiteli yere 240 bine yakın kişi koyarsanız olacağı bu arkadaşlar.

“Maraş Türkoğlu Cezaevi’nde eşim tutuklu.” Diyor. “D-17 koğuşu 27 Kişi hepsi Covid çıktı, tekli koğuşlara alınıp, yanlarına birer adet buton verip, fenalaştığında bu butona basın demişler. Kronik rahatsızlığı bulunan bir sürü mahpus var.” Cezaevlerinde şu anda hasta mahpusların 1 yıl infaz erteleme alması gerektiğini söylüyoruz değerli arkadaşlar.

Maraş Türkoğlu Cezaevi’nde ki vakayı söyledik.

Urfa Cezaevi’nde Müjdat Pala ölümle pençeleşiyor, onun da durumunu tekrar edelim.

Burdur E Cezaevi’nde de yine maalesef koğuşların çoğunda Covid vakaları var.

Bakın KHK’lı bir protestocu, direnişçi bir sağlık çalışanı Mahmut Konuk yıllardır KHK ile haksız yere ihraç edildiğini, hakkında bir dava bile olmadığını ve haksız yere ihraç edildiğini söylediği için tutuklandı. Bana gönderdiği mektubu kamuoyuna duyurmak isterim. “Yasal hak arama bahanesiyle eylem yapma…”(!)suçlamasıyla tutuklandım.” Diyor. “Yasal hak karama bahanesiyle eylem yapma!” “Sanığın idamına, delillerin değerlendirilmesine!..” diye yargılanıyoruz.” diyor. İnfaz koruma memurlarının çıplak arama, sayım işkenceni anlatmış koğuş arkadaşı KHKlı Mehmet Dersulu’nun darp edildiğini ve hücre cezasına çarptırıldığını, avukat kızına mektubuna el konulduğunu, polisin avukatını tehdit ettiğini, dilekçe için kalem istemine İKM darbı yapıldığını, zulmen Ankara’dan Adana’ya sürgün edildiklerini, şeker hastası olmasına rağmen diyeti parasıyla bile alamadığını, kan şekerinin bozulduğunu, kanserojen Melamin tabaklarda yemek verildiğini, doktorun kelepçeyi çözdürmediğini, hijyen dışı koşullarda hastaneye götürülmeyi reddettiği için sağlığının bozulduğunu söylüyor değerli arkadaşlar.

Konya Ereğli Cezaevi’nde Korona testleri birçok kişi de müsbet. Kantinden herhangi bir yiyecek alınmasına izin verilmiyor, çamaşırları elde yıkıyorlar ancak virüslü hasta elde yıkayacak bu ortamda nasıl hijyen olur diye soruyoruz.

Yine Gebza Kadın Cezaevi’nde koğuşlarda ranza konacak dahi yok. Artık gelenleri betonda neresi boşluk varsa yerlere sıkıştırmaya çalışıyorlar. Kış günü kadınların çoğu yerde yatıyor, cezaevleri çözümsüz durumda arkadaşlar.

Malatya Akçadağ Cezaevi’nde kaloriferler bu soğukta yanmıyor ve yemekler çok az miktarda veriliyor.

Yine bir başka mahpus yakını diyor ki: “Eşim Şakran Aliağa Cezaevi’nde. Deprem nedeniyle Buca’dan Aliağa’ya mahkumlar getirildi. Zaten dolu koğuşlar iyice artmış. Şu an 10 kişilik koğuşta 31 kişi kalıyorlar. Yerde yatak koyulacak bile yer kalmadı. İpleri ranzalardan gerdirerek hamak şeklinde yataklar yapmaya başladık.” Diyor. Hal bu arkadaşlar!!!

Yine Denizli Cezaevi’nde bakın ne oluyor? “Dün tekrar koğuşları değişmiş 10 kişiyi alıp daha önce 20 kişi kalan koğuşa koymuşlar, 30 kişi olmuşlar 10 kişi yerde yatıyor. Bu kış günü, hava soğuk beton zemine yatak koysan ne olur? Beton soğuğu çeker.” Diyor mahpus yakını.

Yine bir mahpus yakını: “Babam Silivri 3 No’lu Cezaevi’nde kalıyor ve haftalardır çok üşüdüklerini, kaloriferlerin çalışmadığını söylüyor. Kalorifer pompası bozukmuş ve yaptırılmayacağı söylenmiş cezaevi yönetimi tarafından.” Her yerin beton olduğu bir ortamda bu yaşanıyor arkadaşlar.

Bakın şu kişi ne anlatıyor? Ben bunu az evvel Sayın Adalet Bakanı’nın yüzüne de söyledim, bir cevap yok! KHK’yla kapatılan eski Zaman Gazetesi’nin eski Sorumlu Yazı İşleri Müdürü Harun Çümen bana bir mektup yolladı, bir eski gazeteci. Çümen, söz konusu mesajında bana şunları yazmış: “Balıkesir L Tipi Cezaevi’nde 45 kişiyiz, lağımlar tıkanıyor, ortalık pislik, sürekli su kesintisi var, çok fare var, koğuşta 25 fare öldürdük. İnfaz koruma memurları ‘Niye öldürüyorsunuz, besleyin onları !’ diyerek bizimle dalga geçiyor. Doktor yok, hastalık inleyerek geçiyor, herkese bulaşıyor, yemekler de çok kötü.” İşte size Türkiye cezaevlerinden bir manzara!!! Değerli arkadaşlar suçunuz ne olursa olsun cezaevlerinde böyle gayri insani muamelelere uğramak zorunda değilsiniz. Böyle bir şey olamaz ama oluyor işte, bakın Türkiye cezaevlerindeki hal bu. Kimse de bunu inkar edemiyor, ölü fareler ortada. Böyle rezalet olabilir mi arkadaşlar?

Bünyan Cezaevi’nden Ş. Davut Başkan isimli mahpus diyor ki: “İnsanlık onurumuz çiğneniyor. Ayakta sayım dayatmasında bulunuyorlar. Kolumuzdan tutup kaldırılmaktayız. İnfaz koruma memurları: “Bayrağı görünce kalkacaksınız.” Diye biz Kürt mahpusları tahrik ediyor, provokasyon peşindeler. Ayakta sayım dayatması içindeler.” Diyor.

Halis Uçkan bana bir mektup yazmış Bursa Cezaevi’nden ne diyor biliyor musunuz? “İntihar etmediysem sayenizdedir Ömer Bey. Sol tarafı felç engelliyim. Ankara Emniyeti’nde işkence görmüştük. O zaman siz bu işkence olayını kamuoyu gündemine getirmiştiniz ve Ankara Barosu Emniyet Müdürlüğü’ne gelerek bir görüşme yapmıştı bizimle ve bunun üzerine işkenceler durmuştu.” İşkenceler de ne yaşamış? “Sol bacağıma vurmayın felçli dedim polislere 5. katta. Polisler de ona demiş ki: “Tecavüz de ederiz. Konuşma.” dediler. İşkenceyi siz duyurdunuz, Ankara Barosu avukatları gözaltında bizimle görüştü, işkence durdu.’ Türkiye’nin hali bu arkadaşlar. Türkiye’nin hali bu, biz bunları apaçık bir şekilde söylüyoruz ama İçişleri Bakanlığı zerre araştırma yapmıyor. E tabi ihlali yapan adam araştırma mı yapar!!! İhlali kendisi yapmış. Adalet Bakanlığı’na cezaevindeki ihlalleri söylüyoruz araştırmıyor, cevap vermek istemiyor. E tabi ihlali kendisi yapmış cevap mı verir? Biz bunları uluslararası mercilere götüreceğiz. Yarın öbür gün İçişleri Bakanlığı yetkilileri de Adalet Bakanlığı yetkilileri de mutlaka o cezaevindeki müdürler de, infaz koruma memurları da mutlaka hukuk önünde hesap verecek arkadaşlar. Böyle bir rezalet olabilir mi ya? Hiçbir insan bir devlet kurumunda kötü muamele, işkence görme hakkına sahip mi? Böyle bir şey olabilir mi hiç?

Fadime Şahin diyor ki Tarsus Cezaevi’nden bana: “ Her haksızlığa uğruyoruz. Dilekçelerimiz duvara çarpan top gibi dönüyor. Meclis TV’yi seyredemiyoruz, orada sizin ne konuştuğunuzu seyredemiyoruz, açmıyorlar. İstiyorlar ki hiçbir şeyden haberimiz olmasın.70 yaşında mahpusumuz var burada ölecek. Yeni Yaşam Gazetesi de verilmiyor. Pandemi bahane, fırsatçılık şahane.” Diyor.

Bünyan cezaevi’nden Sümeyye Akkaş diyor ki: “Cezaevindeyim, okumak istiyorum, pandemi bahanesiyle yokuşa sürüyorlar. Uzaktan eğitim olsun dedim, üniversite derslere katılmak öğrencinin sorumluluğundadır dedi. Uzaktan eğitimle de eğitim alamıyoruz.” Böyle şu anda pandemi döneminde eğitimi aksayan, online eğitimi aksayan çok mahpus var bunu da söylemiş olalım.

Yine bakın Tarsus Kapalı Cezaevi’nde kalan bir mahpusun eşinden gelen bir mektubu size aktarayım. Diyor ki: “ Çok soğukmuş, kalın sıcak tutacak eşofman takımı istiyor. Önce şaşırdım. Sonra araştırdım kaloriferler çalışmıyormuş ve sıcak su verilmiyormuş.” Aralık ayındayız!!!

Değerli arkadaşlar. “Manisa Salihli Cezaevi’nde ki eşim vaka görülen koğuşlardaki hastaların ayrılıp diğerlerinin koğuşlara dağıtıldığını söyledi, şu an 14 kişilik koğuşunda 30’a yakın kaldıklarını ve yarısının yerde yattığını söylüyor.” Değerli arkadaşlar şu anda şu cezaevlerinin berbat ortamında, şu Covid salgınında olması gereken bir genel affın çıkarılmasıdır. Geçen hafta da söyledim, bu hafta da söylüyorum bir genel af yasası çıkarılmalıdır. Öyle kıymık kıymık yapılan düzenlemeler ile varabileceğimiz bir yer yoktur. Reform ile. Yargı reformu diyor. Değerli arkadaşlar yargı bile yok ne reformu? Allah aşkına sorarım size. Yargının skandallar yaratmakta birinci olduğu bir zaman diliminde ne yargı reformu? Gerçek anlamda insan haklarına ve adalete dönün ve şu anda şu berbat durumu gidermek için bir genel af getirin diyoruz.

Bakın bana eski bir KHK’lı memurdan bir mektup gelmiş. Mektup gönderememiş Hasan Hüseyin Ünver Çorum L Tipi Cezaevi’nden bir kartpostal göndermiş. Demiş ki: “ Kartpostal 1 TL daha ucuza gidiyor onun için gönderdim.” Demiş. Şunları yazmış bakın mektubunda: “Dilekçeme Meclis İnsan Hakları Komisyonu’ndan bir cevap alamadım.” Biz de alamıyoruz. Yani İnsan Hakları Komisyonu diye bir yer kurulmuş, bu kadar ihlalleri sayıyoruz biz size, İnsan Hakları Komisyonu’ndan bir tane bile ihlal çıkmıyor. Hatta mahpusa cevap vile gitmemiş. Düşünün şu hali!!! Bana yazmış mektubu: “ Siz işimi halledin burada çok büyük ihlallere uğruyorum.” Demiş ve sormuş “ Bizi hapse attılar anladık,  bizi vatandaşlıktan da mı çıkardılar mektuplarımıza cevap gelmiyor cezaevine?” Aslında bırak vatandaşlığı hayat hakkını bile gasp ediyorlar onu söylememiz lazım.

Yine Gebze Cezaevi 6 kişilik koğuşlarda 10 kişi kalıyor ve 3 gün süren su kesintileri yaşanıyor. Gün içinde 3-4 saat süren elektrik kesintileri yaşanıyor. İşte cezaevlerinin hali bu!!!

Geçtiğimiz hafta Kocaeli Valiliği Birleşik Metal-İş Sendikası’na bağlı grev yapan fabrika önünde eylem yapan işçilerin Ankara’ya yürümesini engelledi. Bu işçiler haklıydı çünkü tazminatsız bir şekilde bu Covid ortamında işten atılmışlardı ve ücretsiz izne zorlanmışlardı. Tam onlar biz Ankara’ya yürüyüş yapacağız dediği zaman Kocaeli Valiliği 30 günlük eylem yasağı ilan etti. İşçi hak arayınca akıllarına yasak geliyor arkadaşlar. Düşünün haksızlığa uğrayıp işten atılmışsınız fabrikanın önünde oturma eylemi yapıyorsunuz ve sesinizi duyuramayınca Ankara’ya yürümek istiyoruz, pat Kocaeli Valiliği hemen işverenin yanına geçiyor eylem yasağı getiriyor. Kocaeli Valiliği’nin işi haksızlığın yanında olmak değil, hakkın yanında olmak, haksızlığa uğrayan işçinin yanında olmaktı!

Bakın yine size bir fotoğraf göstereceğim. Şanlıurfa Harran Devlet Hastanesi’nden bir fotoğraf. Aynı sedyede, aynı anda 3 çocuk tedavi oluyor. Şanlıurfa’nın sağlık alanındaki eksikliklerini görmeyenler, görüpte ilgilenmeyenler, ilgilenmiş gibi yapanlar umarım bu kare vicdanınızı sızlatır!

Geçtiğimiz günlerde Dünya Çocuk Hakları Günü kutlandı. Bakın ben Dünya Çocuk Hakları Günü’nde çocukların haklarını düşünürüm ama en ağır ihlale uğrayan çocuklar şu anda cezaevinde anneleri ile beraber yaşayan çocuklar. Bu çocuklar Şakran Cezaevi’nde bir koğuşta 13 anne 12 tane de çocuk beraber yaşıyorlar. Düşünün!!! Nasıl bir yaşam olabilir? Anneleri ile birlikte mahpus en az 780 çocuk var ve yeni sayıyı Bakanlık açıklamıyor! 14 aydır açıklamıyor. 0-6 yaş çocuk var bir kısmı da 8-10 aydır pandemi nedeniyle çıktıkları cezaevine dönemiyorlar. 10 aydır bu çocukların bir kısmı anneannelere verilmiş, anneye dönemiyorlar. 8-10 aydır dönemeyen çocuklar var arkadaşlar. Düşünün anne ve çocuk ne kadar büyük stresler yaşıyor!!!

Geçtiğimiz hafta yine bir yasa teklifi geldi meclise ve onaylandı. Çok itiraz ettik ama onaylandı neydi bu? Lastikten enerji elde etme yasası. Kocaeli, Düzce ve Erzincan için geçerliydi hatta buna 2016’da aslında bu yasa gelmişti, çöp ve orman atığı da eklemek istiyorlardı, biz direniş gösterdik ve yasa teklifinde bazı gerilemeler sağladık ancak istediğimiz olmadı maalesef orman atığı ve çöpleri çıkartabildik ama lastik yakma olayı maalesef devam etti, yasalaştı. Şu anda Kocaeli’nin, Düzce’nin, Erzincan’ın ve daha birçok ilin havası kirlenecek arkadaşlar. Şu anda görüşülen bir de Çevre Yasası var ve bu Çevre Yasası’nda ortaya çıkan bir önemli gerçek var. Türkiye dışardan çöp ithal ediyor arkadaşlar. Binlerce ton çöp ithal ediliyor ve buradaki dönüşüm fabrikalarında bu çöpleri işleniyor. Yani bizim kendi çöpümüz yetmezmiş gibi Türkiye dışardan çöp ithal ederek maalesef Türkiye’de ki havayı kirletmeye devam ediyor iktidar.

Biz çocuk hakları gününde işçi çocuklarını, mülteci çocukları doğuştan ırkından dolayı ayrımcılığa uğrayan çocukları hepimizin düşünmesi gerektiğini söylüyoruz. En önemlisi de mahpus bebekler olduğunu söylüyoruz.

Yine geçtiğimiz günlerde translara karşı işlenen nefret suçu günüydü. Öldürülen ya da intihara sürüklenenleri anmak, transları şiddete karşı koruyacak mekanizmaları gündeme almak için Nefret Suçu Mağduru Transları Anma Günü Cinsel kimlik ve yönelime saygılı olalım, nefret saçmayalım diyoruz. Evet herkesin farklı yönelimi olabilir ve bu belki insanların hoşuna gitmeyebilir ama kimsenin nefret saçmaması lazım, her insanın özgürlük içinde yaşaması lazım, kimsenin özgürlüğüne balta vurulmaması lazım.

Bakın vekili olduğum Kocaeli’nden de bir örnek vereyim. Yeni Cuma Camimiz, restore edildi ama yine bir restorasyon felaketi yaşandı. Yeni Cuma Cami’ni restore ettiler güya kuşa çevirdiler. İzmit’in en değerli tarihi eserlerinden ve binalarından olan Yeni Cuma Cami’nde 4 yıl süren restorasyonda ortaya çıkan tablo yine herkesi şok etti. Böyleydi, böyle bir restorasyon oldu arkadaşlar. Tarihi dokuya uymayan bir şekilde restorasyon olduğunu görüyoruz, bu da AK Parti’nin yaptığı tarihi eserlerin doğru bir şekilde restore etmeme olaylarından sonuncusu.

Kocaeli’nde tetkiklerde bulunuyoruz ve geçtiğimiz hafta Körfez Belediyesi’ne ait bir Pazar yerini tetkik ettik. Pazarcıların orada sunulan hizmetten şikayetçi olduğunu, pazarcıların yağmur altında kalmasını engelleyecek çevre örtülerinin kapalı Pazar alanında yapılmadığını gördük ve bu perdelemeler yapılmazsa pazarcıların mağdur olacağını da buradan tekrar söylüyoruz, Körfez Belediyesi’ne hatırlatıyoruz. Orada işgaliye parası toplayan bir Körfez Belediyesi var ama hizmet alanında eksik bir hizmet veriliyor. Kapalı Pazar yerinin etrafı doğru bir şekilde kapatılmalı ki orada yapan pazarcılar ve pazara gelen insanlar rahatsız olmasınlar.

Geçtiğimiz hafta yine skandal bir olay yaşandı Borsa İstanbul’un %10’u Katar’lılara satıldı biliyorsunuz. Varlık Fonu’na devredilmişti ve oradan parça parça satışlar devam ediyor. İktidar ekonomiyi berbat etti, devlet kurumlarını yağmaladı, talan etti ve kara göründü, deniz bitti ve sonunda elde avuçtaki diğer kurumları satmaya başladı. En sonuncusu Borsa İstanbul oldu maalesef.

Bize yurdun dört bir tarafından ihlal haberleri geliyor. Geçtiğimiz günlerde Mardin Kızıltepe’den bize başvuran vatandaşlar Kızıltepe’nin çok büyük sıkıntılarla karşı karşıya olduğunu söyledi. Elektrik kesintileri, Zergan Deresi’nin çöplük içinde olması, Azrail’in her gün İpek Yolu’nda can alması, her tarafın toz ve çamur içinde olmasından dolayı Kızıltepe’liler son derece üzüntülü ve kırgın.

Yine geçtiğimiz hafta Siverek’de çok ilginç olaylar yaşandı. Siverek’de Belediye Başkanı’nın istifası ile sonuçlanan ve daha sonra kamu kuruluşlarının müdürlerinin istifası ile sonuçlanan bir olay yaşandı. Hukuk devleti olmayınca, ihaleler bir şekilde ailelere, akrabalara, aşiretlere dağıtılınca olaylar oldu. Belediye Başkanı özel kalem müdürü makamında kurşunlandı ve bu skandalın patlamasından sonra da olayın üstü şu anda örtülmeye çalışılıyor. Neden bu olay yaşandı? Asıl burayı kurcalamak gerekiyor. Neden, hangi hukuksuzluklar yapıldı ki insanlar silahla işini halletmeye çalışıyor? İhaleler de ne oluyor? Ne bitiyor? Bütün bunların ortaya çıkması lazım.

Değerli arkadaşlar adalet Türkiye’de yok ve her gün adliyelerde skandallar yaşanıyor. Terörle Mücadele Kanunu’nun değişmesi lazım çünkü en ufak düşünceniz hemen terör olarak nitelenebiliyor. Diyelim ki bugün yöneticisiniz, yarın yönetilen durumuna düştünüz. Yöneticinin istmediği bir insan durumuna düştünüz ve hemen terörist ilan edilebiliyorsunuz  Terörle Mücadele Kanunu çerçevesinde. Bakın bununla ilgili ilginç bir karar verildi, şu ana kadar şiddetle ilişkilendirilemeyen Hizb-ut Tahrir üyelerine  ” İleride şiddete başvurabilir.” diye 4 kişi için 52.5 yıl ceza istenmiş…! Yani kişilerin şiddet ile alakası yok. Şu ana kadar şiddetle alakası olduğu tespit edilmemiş ama hakim kararında ‘İleride şiddete başvurabilir.’ Diye yazmış 4 kişi için 52.5 yıl ceza vermiş. Akıl almaz işler, Türkiye’de adaletin durumu bu arkadaşlar. İnsanları böyle çok çabuk terörist olarak nitelerseniz olacağı budur. Hizb-ut Tahrir düşünsel olarak katılırsınız, katılmazsınız ‘Hilafet’ isteyen bir kuruluş, bir dernek ve bu konuda da herhangi bir silahlı eylemine rastlanmamış, böyle bir isteği de yok bunu da apaçık beyan ediyor ama bu isteğinden dolayı insanlara 50 yıldan fazla ceza veriyorsunuz, nerede ifade özgürlüğü?

Bakın arkadaşlar geçtiğimiz hafta skandal  bir olay yaşandı, şu gördüğünü kişinin adı Bahtiyar Fırat biz daha önceki basın toplantılarımızda bu kişiyi anmıştık. İstanbul Havalimanı’nda polisler tarafından İran’a gidişi engellenen, daha sonra bindiği takside resmi görevliler tarafından sıkıştırılıp gözaltına alınan bir kişi. Daha sonra kendisi ile irtibat kesildi, ailesi kendisine ulaşamadı, telefonları kapandı ve 45 gün geçti. Hiçbir resmi yetkili açıklama yapmadı, sonrasında ne oldu biliyor musunuz? İstanbul Emniyeti’nde ortaya çıktı! Çok bitkin bir şekilde, işkenceye uğradığı apaçık belli olacak şekilde, çok zayıflamış bir şekilde ortaya çıktı. 45 gün bu insana kim ne yaptı arkadaşlar? Hiçbir açıklama yapılmıyor! Olacak bir iş değil! Düşünün havaalanında taksiye binmişsiniz, birileri alıp sizi götürüyor, hiçbir açıklama yapılmıyor, Gaziosmanpaşa Savcı’sına gidiyorsunuz savcı size diyor ki: “Ya kardeşim onu MİT almış, biz karışamayız o işe.” Diyor. Aile bekliyor, ne olacağı belli değil, 45 gün sonra pat İstanbul Emniyet Müdürlüğü’nde çıkıyor. Türkiye böyle bir yer işte, işkenceye uğramış perişan bir şekilde. Ben bunu Cumhurbaşkanı Yardımcısı’na geçtiğimiz günlerde sordum. “Bizim haberimiz yok, öyle bir şey yapmayız, MİT Kanunu bellidir.” Dedi. 2 gün sonra bu kişi İstanbul Emniyet’te çıktı. Şimdi yani hangi yetkilinin açıklamasına inanacaksınız arkadaşlar? Olacak iş mi bunlar? Hangi yetkilinin açıklamasına inanacaksınız?

Bakın başka bir yine olay. TÜBİTAK. TÜBİTAK’a kurs başvurusunda bulunduğu zaman Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları ne olur? Gerekli şartlar uygunsa bu kursa alınırsınız ama buraya bir de hiç olmayacak bir madde eklenmiş ‘KHK ile ihraç edilmişsiniz bu kursa giremezsiniz maddesi’ eklenmiş. Ya bunun hukukta yeri neresidir? Anayasada yeri neresidir? Nereden çıkmış bu? Bir kursa bile giremeyecek Kanun Hükmünde Kararname ile ihraç edilen. Bakın ‘KHK’lı olmamak’ şartı var TÜBİTAK’ın kurs başvurusunda sabıka kaydı yok. Sabıka kaydı getir demiyor ama KHK’lı isen seni almam diyor. Peki demek ki KHK ile ihraç edilmiş insanları vatandaşlıktan da atmışsınız. Bu kişilerin vatandaş olduğuna dair bizi bir şekilde ikna etmeniz gerekiyor.

Kayseri Bünyan Cezaevi’nde Acun Karadağ, Alev Şahin isimli KHK ile ihraç edilen Yüksel Direnişçileri var ve onlara her türlü haksızlık, hukuksuzluk yapılıyor. Bize mektuplarında bunları bildiriyorlar. Hatta geçtiğimiz günlerde görüşçü olarak bana gelen Ali Gül isimli kişinin gözaltına alınmasını sağlayan bir iktidar var ve bu yüzden görüşçüsü ile görüşemeyen mahpuslar var.

Biz son zamanlarda şu haberlere seviniyoruz. KHK’lı hukukçular, avukat yapılmıyor. Hani sen KHK ile ihraç edildin, hukukçusun, ‘Seni devlet görevinden attık, kamu görevinden attık.’ Evet hukukçuyum, avukatlık bürosu açayım ‘Yok onu da açtırmam.’ Diyordu son 3-4 yıldır son zamanlarda bu engeller yıkılmaya başlandı ve KHK’lı hukukçu arkadaşlarımız avukat olmaya başladı, bunu da sevinçle karşıladığımızı bir gaspın bittiğini size iletmiş olalım. Umalım ki bu tek tük ruhsatını alan arkadaşlarımızdan sonra diğer birçok KHK’lı hukukçuda avukatlık ruhsatını alabilsin.

İstanbul polisinin gözaltına aldığı Halkların Demokratik Kongresi Halklar ve İnançlar Meclisi üyesi siyasetçi Çiğdem Kılıçgün Uçar’ın yeni tip koronavirüs  testi pozitif çıktı. Avukatı gözaltındaki Uçar’ın durumunun kötü olduğunu söyledi. Böyle Covid ortamında bile çok rahat bir şekilde insanları gözaltına almak, tutukla eylemleri devam ediyor. Covid’li hastalar gözaltı merkezleri, cezaevleri dolmuş durumda.

Yine bakın KHK ile ihraç edilen bir akademisyenin mağduriyetini size aktarmak istiyorum. Ülkede kararların nasıl keyfiyete göre verildiğini gösteriyor bu. Yurda girerken Fransa’da ki bir barış akademisyeni yurda girerken pasaportu iptal ediliyor. İnatla verilmiyor, barış akademisyeni Tuna Altınel beraat ettiği halde pasaportunu alamıyor, yurtdışındaki üniversitesine gidemiyor, yurtdışındaki üniversitesine pasaportu iptal edildiği için Türkiye’de mahsur kaldığı için gidemiyor ve nereye başvursa kendisine bir yol gösterilmiyor, Tuna Altınel diyor ki: “Pasaportum bürokrasinin dehlizlerinde kayboldu.”diyor.

Yine geçtiğimiz hafta kursiyer teğmenler müebbet hapis aldılar. Bomboş dosyalarla ellerine silah alıp tek bir atış yapmadıkları halde darbeci ilan edilip müebbet hapse mahkum edildiler arkadaşlar, bakın bunlar olacak şeyler değil ama yargı öylesine adaletsiz ki yüzlerce genç insana böyle acımasızca cezalar verebiliyor. Kursiyerin yakını bana diyor ki: “Akıncı üssü davasında yargılanan kursiyer teğmen kardeşim o gece hiçbir şiddet olayına karışmadığı halde en üst sınırdan, ağırlaştırılmış müebbet cezası aldı.” Evet yargı böyle bir karar verdi ama vicdanlar da sızladı. Bana yazan bir mahpus yakını diyor ki : “Suçsuz kursiyer teğmenler müebbet cezası ile yargılanmakta, onlar masum ve bunu bildikleri halde acımasızca bu cezayı verdiler. Ne olur sesimiz olun, gündeme getirin pandemiden dolayı da artık cezaevlerinin şartları uygun değil.” Gerçekten çok kötü bir durumda.

Yine bakın sadece vatandaşlar değil milletvekilleri de aynı şekilde büyük mağduriyetler yaşıyor. İbrahim Binici, 23-24. dönem Urfa milletvekili, Sincan cezaevi’nde. “6 sene sonra düzmece bir iddianameyle tutuklandım.” Diyor İbrahim Binici. “Halbuki Urfa’da Kobani olayları yaşanmamıştı bile. Selahattin Demirtaş Başkanım Urfa’ya geldiğinde Urfa vekili olarak karşıladım diye tutukluyum. Bu bir Hukuksuzluktur.” Diyor. Evet yüzlerce siyasetçimiz şu anda haksız, hukuksuz bir şekilde sırf siyasi iktidarlar muhalif diye siyasi iktidar onları sevmiyor diye cezaevinde arkadaşlar. Bunlardan birisi de İbrahim Binici bana yazdığı mektubunda bunları söylüyor.

Yurtiçinde ve yurtdışında bu adaletsizliklere karşı direnişler devam ediyor! Ben bir önemli haberi de size iletmek isterim. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi önünde koşulsuz adalet talebiyle nöbet tutan hukukçular var ve bunlar diyor ki: “Sen de; İşkenceye, Haksız tutuklamalara, Adil yargılanma hakkının ihlaline, İfade özgürlüğüne yapılan baskılara karşıysan her cuma Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin önüne gel! Her hafta gidecekler, Her adaletsizlik için gidecekler, Her şeye rağmen gidecekler ve koşulsuz adalet diyecekler.” Ne diyelim? Yolları açık, adımları kuvvetli, yürekleri metanetli olsun. Hayırlı olsun bu yürüyüş Adalet için, adalet için.

Geçtiğimiz günlerde yine çok üzücü bir hadise yaşandı. KHK ile ihraç edilmiş bir öğretmen Sivas’ın bir köyüne gidiyor ve köyünde hayvancılık yaparak geçimini sağlamaya çalışıyor ve orada ne yaşıyor biliyor musunuz? Hayvancılık yapmak için yonca yetiştirecek, sulama boruları oraya inşa etmiş ve sulama boruları kundaklanmış ve bu konuda hiçbir kişi bulunmuyor, zanlı bulunmuyor! Sırf KHK’lı diye kişinin yaptığı yatırımı böyle sabote etmek, kundaklamak gerçekten toplumda insanlıktan çıkmış ne kadar önemli bir durumun olduğunu gösteriyor. Son derece üzücü, Sivas Valiliği’ne buradan tekrar sesleniyoruz, bir an evvel bu ihlallerin bitmesi lazım.

Biz Mart ayında “15 bin KHKlı sağlık çalışanını iade edin.” Demiştik arkadaşlar ve bu iadeler gerçekleşmemişti ve şu anda sağlık çalışanları ölüyor. 185 sağlık .çalışanı hayatını kaybetti, emekli olmak yasaklandı, istifaa etmek yasaklandı ve şu anda da Sağlık Bakanlığı 12 bin sağlık çalışanı alma yoluna gitti ama mart ayından beri KHK ile ihraç edilmiş sağlık çalışanları iade edilip hastanede görev yapsaydı belki bu tıkanıklık aşılabilir, ölümleri önleyebilirdik yapmadılar bunu. Şu anda da Sağlık Bakanlığı bir grafik gösteriyoruz size birçok ülke, farklı ülkelerden aşı alırken Türkiye Çin’den aşı alıyor. Şurada gördüğünüz gibi Türkiye Çin’den aşı alıyor diğer ülkeler diğer önemli firmların aşını tercih ediyor.

Bakın OHAL Komisyonu’nun haksız, hukuksuz kararları ile de size bilgi vermek isterim. OHAL Komisyonu haksız, hukuksuz idarecilerin kendi zanları ile oluşturduğu düşünceler ile kişiler hakkında karar veriyor. Bakın diyor ki OHAL Komisyonu’na başvurmuş kişi ve ret vermiş. Ret gerekçesi olarak “PKK,KCK Terör Örgütü ile irtibat ve iltisaklı olduğu yönünde kurum dosyasında yer alan Valilik kanaatinin bulunması, şahsın söz konusu örgüt ile irtibatını ortaya koymaktadır.” Ne bir bilgi var, ne bir belge var, ne bir delil var, hiçbir şey yok. Vali kafasından demiş ki: “ Ben öyle düşünüyorum. Bu kişi şununla irtibatlıdır, iltisaklıdır.” OHAL Komisyonu ret kararı vermiş. İşte hal bu arkadaşlar!!! Hukukun, adaletin hali bu!!!

Adalet Bakanlığı’nda inşaat mühendisi iken KHK ile ihraç oldu.Sonra Erzurum’da inşaat yapı denetçiliğine başvurdu ancak böyle bir gerekçe ile başvurusu reddedildi. Bakın KHK ile ihraç etmişsiniz inşaat mühendisi iken ihraç olmuş sonra Erzurum’da inşaat yapı denetçiliğine başvurmuş,adama denmiş ki: “Sana yapı denetçiliği raporu da vermişiz.” Ne yapsın ölsün mü? Aç susuz mu kalsın?

Ben Abdulhamit Gül’e biraz evvel de sordum. Hangi reformdan bahsediyor? “Sayın vekilim.” Demiş bana mektup yazan birisi. “Bursa’da saat 6.30 civarlarında evi sekiz polis bastı gelinimi ve oğlumu götürdüler, 7 yaşında torunum ağlamaktan bitap oldu. Oğlum ve gelinim gözaltında sayın Bakan dedi ki: “Tutukluluk olmamalı.”” Şimdi bunları nereye koyacağız? Her gün sabahleyin birilerinin evi basılıyor, kapıları kırılıyor. Anne baba çocuk demeden çocukların ağlamaları arasında anneler babalar götürülüyor ve sonra tutuklanıyor böyle bir ülkede “Artık reform yapalım.” Deniliyor, yargı diye, hukuk diye bir şey bırakmadınız ki ne reformundan bahsediyorsunuz?

Yine bize yazan sağlık ile ilgili ihlali yazan bir vatandaşımız diyor ki: “Bugün Korona’dan halamı kaybettim. Hastane çalışanları cenazemizi yoğun bakımda bıraktı, kendimiz morga indirdik! Cenaze namazı için hoca yoktu kendimiz bulduk. Defnederken devletin hiçbir önlemi yok kendimiz defnettik! Sağlıkta devrimi böyle mi yaptık?” diyor.

Şu kişinin fotoğrafını size göstereyim. Bakın sağlıklı hali ve kanserli hali. Yusuf Kurt müebbet hapis cezasına çarptırıldıktan sonra kemik kanseri olan harbiyeli bir öğrenci. Geçtiğimiz günlerde hayatını kaybetti! Yani insanlara böyle acımasızca müebbet hapis cezaları veriyorsunuz, gencecik yaşta kanser oluyorlar ve hayatlarını kaybediyorlar, kim bunun hesabını verecek arkadaşlar? Böyle binlerce insan oldu, siz insanın dünyasını mahvetmişsiniz işinden atmışsınız, eşinden olmuş, aile hayatı bozulmuş, sağlığı bozulmuş kanser olmuş gencecik yaşta hayata veda ediyor ve hiç kimsenin umrunda değil, nasıl bir zalimlik anlamak mümkün değil. Yusuf Kurt’a Allah’tan rahmet diliyorum.

Yine geçtiğimiz günlerde Uğur Kaymaz’ın öldürülmesinin yıl dönümüydü. Uğur Kaymaz 25 Kasım 2004’de 12 yaşındayken evinin önünde babası Ahmet Kaymaz’la birlikte polisler tarafından öldürüldü. Babası yanında öldürülen bir çocuk bu 12 yaşındaydı. Bir Kürt ilinde oldu bu. Ayağında terlikleriyle öldürülen Uğur’un küçük bedeninden 13, kamyon şoförü olan babasının vücudundan 8 kurşun çıkarıldı. 2004’de oldu ama bizim bu olayı unutmamız mümkün değil, bu halledilebilir çatışma ortamının devam etmesi yüzünden hayatını 2004 yılında kaybeden bir çocuk halen bu ölümler devam ediyor işte biraz evvel bahsettiğimiz gibi Hakkari’de Özcan Erbaş 16 yaşında güvenlik kuvvetlerinin ateşi sonucu hayatını kaybetti. Bu çatışma ve çözümsüzlük ortamında gencecik insanlar, çocuklar hayatlarını kaybediyorlar. O yüzden barışa dönmemiz lazım, insan haklarına dönmemiz lazım.

Zeycan Yedigöl 39 yıldır oğlu Nurettin’i arayıp bulamayan bir Cumartesi annesi. Geçtiğimiz gün hayatını kaybetti! Bu ülkede Berfo Ana’lar, Zeycan Ana’lar çocuklarını aramakla vakitlerini geçirirler. Galatasaray Meydanı’nda polislerden dayak yiyerek ama yine çocuklarını arayarak hayatlarını sürdürüp ve sonunda son nefeslerini verirler arkadaşlar. Zeycan Yedigöl 39 yıl oğlu Nurettin nerede diye Cumartesi annesi olarak İstiklal Caddesi’nde Galatasaray Lisesi önünde oturdu ama çocuğunun cesedini bulamadı, kemiklerine bile ulaşamadı.

Hasta mahpusların durumunu yine söylüyoruz. Cezaevinde kanser hastalığı zamanında teşhis edilemediği, geciktiği, infaz erteleme alamadığı için hayatını kaybeden Ümit Gökhasan.

Geçtiğimiz günlerde Sağlık Bakanı’nın eski hastanesi olan Medipol Hastanesi’nde bir ölüm yaşandı. Covid hastası olan Dönüş Kılınç isimli hamile olan bu kişi hastaneye kabul edilmedi, başka hastanelere git gel derken bir başka hastanede hayatını kaybetti ve aile 9 ay boyunca kendisini takip eden doktorunun kendisini kabul etmemesinden dolayı son derece şikayetçi ve biz de bu konuda Sağlık Bakanlığı’na bir soru önergesi verdik, bebeği kurtuldu ama anne hayatını maalesef kaybetti.

Az evvel bahsetmiştim Özcan Erbaş Hakkari Derecik bölgesinde güvenlik güçlerinin açtığı ateş sonucu hayatını kaybeden herhangi bir silahı olmayan sadece sınır ticareti yapan bir delikanlıydı ve bu konuda da Hakkari Valiliği’nin skandal bir açıklaması oldu.

Son olarak Yargıtay tarafından cezası onansa da kesinlikle kamu vicdanının kabul etmediği bir olayı tekrar söylüyorum. Kaymakam Muhammet Safitürk’ün kardeşleri de babası da Şerif Mesutoğlu’nun katil olmadığını apaçık söylüyorlar. Bomboş bir dosya ile müebbet hapis cezası verilmiş kaymakamlık yazı işleri müdürü Şerif Mesutoğlu ve Anayasa Mahkemesi en azından bu Yargıtay kararını iptal etmeli diye sesleniyoruz. Ne kamu vicdanı ne de ölen kaymakamın yakınlarının katil olarak kabul etmediği bir kişi Şerif Mesutoğlu.

Selçuk Kozağaçlı savunmaya özgürlük dediği için halen cezaevinde olan Çağdaş Hukukçular Derneği Başkanı bir hukukçu.

Mehmet Bal Batman’lı İstanbul’da kayboldu halen bulunamıyor.

Gülistan Doku Dersim’de kayboldu halen bulunamıyor, aylardır bulunamıyor ve hiçbir açıklama da yapılmıyor.

Hürmüz Diril Süryani bir vatandaşımız eşinin cesedi bulundu, kendisi aylardır bulunamıyor ve bir açıklama da yapılamıyor.

Gökhan Türkmen 9 ay boyunca güvenlik görevlileri tarafından kaçırıldığını ve işkence edildiğini söyleyen bir insan Ankara 36. Ağır Ceza Mahkemesi’nde bunu söyledikten sonra duruşmalara hakim kimseyi almamaya başladı, düşünün 9 ay boyunca güvenlik görevlilerince işkenceye uğradığını söylüyor bu insan ve duruşmalarına da hiç kimse alınmıyor, böyle inanılmaz bir olay.

Yusuf Bilge Tunç 480 günü geçti, kaybolmuş, kaçırılmış durumda kimse de açıklama yapmıyor. Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay’a da sordum, yüzüne de sordum dosyalar da verdim kendisine. Babasının feryatlarını da aktardım ama maalesef karşımızda beton gibi bir devlet anlayışı var, bir kulaklarından giriyor öbür kulaklarından çıkıyor ve umurlarında değil. Düşünün 480 gündür bir yakınınız kaybolmuş, ne ölüsü bulunuyor ne dirisi. Belli ki kaçırılmış, bir yerlerde tutuluyor, mahzenlerde ama hiç kimse bir açıklama yapmıyor.

Basın toplantımız burada bitiyor, hepinize teşekkür ediyorum.

Yorumlar