11 Eylül 2020

İSTANBUL GERÇEĞİ

HDP Kocaeli Milletvekili Dr. Ömer Faruk Gergerlioğlu TBMM’de düzenlediği basın toplantısında; “Mahkemeye güvenmemiz için AİHM Başkanı Spano’yu istifaya davet ediyorum. En çok ceza verdiğiniz ülkede Mardin’li AİHM temsilcisiyle kol kola gidip AK Partili yetkilileri ziyaret ediyorsunuz.”…

Halkların Demokratik Partisi (HDP) Kocaeli Milletvekili ve TBMM İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu Üyesi Ömer Faruk Gergerlioğlu TBMM’de Düzenlediği Basın Toplantısında hak ihlalleri ve gündeme dair açıklamalarda bulundu.

Dr. Gergerlioğlu; “Mahkemeye güvenmemiz için AİHM Başkanı Spano’yu istifaya davet ediyoruz! En çok ceza verdiğiniz ülkede Mardin’li AİHM temsilcisiyle kol kola gidip AK Partili yetkilileri ziyaret ediyorsunuz. Bunlar hep İhsas-ı Rey’dir!”

Geçtiğimiz günlerde AİHM Başkanı Spano Türkiye’yi ziyaret etti, İstanbul Üniversitesi’nden fahri doktora ünvanı aldı. Mardin’e gitti AKP yetkilileri ile görüştü. Bu olacak iş değil. Biz buradan tekrar söylüyoruz, AİHM Başkanı Spano’yu istifaya davet ediyoruz! AİHM’in ceza verdiği ilk 3 sıra içinde yer alan ülkelerden birisi Türkiye. Çok ihlaller var, siz ceza verdiğiniz yoğun bir şekilde ceza verdiğiniz bir ülkenin iktidar tarafından rektörü atanmış bir üniversitesinden, ödül almaya koşturup Türkiye’ye geliyorsunuz, yetmedi kalkıp burada Mardin’e gidiyorsunuz, Mardin’li AİHM temsilcisi ile beraber kol kola gidip AK Partili yetkilileri ziyaret ediyorsunuz. Bunlar hep ihsas-ı rey’dir değerli arkadaşlar. Uluslararası hükmü olan bir mahkemenin başkanı, kalkıp ihlallerin en yoğun olduğu bir ülkede iktidarın istediği işleri yapıyor, bunu anlamak mümkün değil, o yüzden biz tekrar ve tekrar Spano istifa diyoruz! Böyle bir kişi AİHM’in başında kalamaz! Spano’nun bir an evvel istifa etmesi lazım diyorum bunu Türkiye Büyük Millet Meclisi’nden haykırıyorum.

Cemal Yıldırım, Resul Kalyoncu ve Semih Karaoğlu tamamen barışçıl eylemlerinde iktidar uygulamasını protesto ettikleri için durduruldu ve arabalar ile hareket etmek zorunda kaldılar.

Bildiğiniz gibi 2 Eylül Çarşamba günü İstanbul’dan Ankara’ya yürüyen KHK zulmüne karşı direniş gösteren 3 kişi Ankara’da gözaltına alındı bu yürüyüşleri sonrasında. Niye bu insanlar İstanbul’dan Ankara’ya yürümek istiyordu? Çünkü Türkiye’de 4 yıldır KHK zulmü var, Anayasa’yı çiğneyerek, hukuku çiğneyerek yüzbinlerce insanın kaderi ile oynanan, milyonlarca KHK’lı yakınına kâbus gibi bir hayat yaşatan bir iktidar uygulaması var. Buna karşı büyük tepkiler var, hukuksuz olduğu artık apaçık belli ortada insanlar intihar etti, aileleri yıkıldı, ocakları söndü ve maalesef iktidar acımasızca KHK’lılara hayat hakkı tanımıyor. İşte bunun için geçtiğimiz günlerde Cemal Yıldırım, Resul Kalyoncu ve Semih Karaoğlu İstanbul’dan Ankara’ya yürüyüş kararı aldı. İstanbul Kadıköy’de 2 Eylül Saat 13.00’de bir basın açıklaması yaptıktan sonra yürümek istediler ama tamamen barışçıl amaçlı ve iktidar uygulamasını protesto ettiği için bu yürüyüş durduruldu ve arabalar ile hareket etmek zorunda kaldı 3 yürüyüşçü. Çeşitli ilçelerde durduruldu, Kadıköy’de yürümeleri engellendi, Maltepe’de, Kartal’da, Pendik’de, Tuzla’da, Gebze’de hep yürümeleri engellendi. İzmit’e vardılar orada yürümeleri engellendi, Sakarya, Düzce, Eskişehir’de yürümeleri engellendi ve Ankara’ya geldiklerinde de Sakarya Caddesi’nde bir açıklama yapmak istediler ama açıklamaları engellendi, neden işte giydikleri “KHK zulmüne hayır, bu adaletsizliği kabul etmiyoruz.” Temalı tişörtleri bahane edilerek gözaltına alındılar. Onları destekleyen insanlar darp edilerek gözaltına alındı, işte 21. Y.Y.’da hukuksuz Türkiye’den bir manzara böyle olmuştu!

Ankara Emniyet Müdürlüğü böyle keyfi işler yapıyorsa bende bu milletin vekili olarak bir milletvekili olarak milletimin haklarını korumak için buna karşı çıkarım.

Düşünün kimseye zarar vermeden bir açıklama yaparak İstanbul’dan Ankara’ya olan yürüyüşünüzü bitirmek istiyorsunuz, hiçbir şekilde şiddet isteğiniz yok, öyle bir durum mevzu bahis değil sadece bir iktidar uygulamasını bitirmek için oldukça önemli bir maddi ve manevi fedakarlık ile İstanbul’dan Ankara’ya yürümüşsünüz, yürütmemişler daha doğrusu bir şekilde duraklayarak çeşitli yerlerde duraklama yaparak Ankara’ya gelmişiniz ama Ankara’da İstanbul’da yapılabilen basın açıklaması nedense Ankara’da yapılamamış. Ankara Emniyet Müdürlüğü’ne, Ankara Valiliği’ne sormak isterim, İstanbul’da yapılabilen bir basın açıklaması Ankara’da neden yapılamaz? Hadi gelin bana bunu açıklayın. Bakın aynı açıklama İstanbul’da 2 Eylül günü Kadıköy’de Rıhtım ’da yapıldı, niye bu yürüyüşün bitiminde Ankara’da bu açıklama yapılmadı? Türkiye’de 2 farklı Anayasa mı var? 2 farklı hukuk mu var? Yaptığınız bu zorbalıkların ve keyfiliklerin bir anlamı var mıdır? Bana açıklayabilir misiniz? Her vatandaşın önceden haber vermeksizin toplantı ve gösteri yürüyüşü yapma hakkı vardır, Anayasa Madde 34 bunu söyler. Kimseye zarar vermeden bir açıklama yapma hürriyetiniz var ve polisin orada bulunması da sadece ve sadece sizin açıklama yapma hakkınızın ve özgürlüğünüzün korunması içindir. Başka bir nedenden değildir, sizi baskılamak, sizi engellemek, sizi darp etmek için orada olmamalıydı, polis sizin orada en rahat, en güvenli bir şekilde açıklama yapmanızı sağlamak için orada olmalıdır ama işte bu iktidar; Anayasa’yı ters düz ederek, ayaklar altına alarak istediği gibi keyfi uygulamalar yapıyor. Kendi uygulamaları içinde bile çelişki arz ediyor. Bakın apaçık söylüyorum İstanbul’da izin verilen açıklamanın, Ankara’da izin verilmemesinin anlamı nedir? Hadi gelin bana bunu açıklayın bakalım. Asıl olan açık, insanların sivil toplum etkinliklerine müdahale etmemek ve izin vermektir, biz Ankara mülki amirliğine, Valiliği’ne, Ankara Emniyet Müdürlüğü’ne tekrar sesleniyoruz, işiniz gücünüz ihlal, işiniz gücünüz Ankara Emniyeti’nde ki ve gözaltındaki işkence vakalarını örtbas etmeye çalışmak, bunları çok iyi biliyoruz. Bununla da kalmıyorsunuz, İstanbul’da izin verilen bir açıklamaya Ankara’da izin vermemek gibi bir saçmalığa imza atıyorsunuz, bunun anlamını açıklayabilir misiniz? Siz devletin valisi olarak kafanızdan, keyfi işler yapamazsınız, eğer ki keyfi bir şekilde Anayasayı çiğneyerek Valilik ve Ankara Emniyet Müdürlüğü böyle keyfi işler yapıyorsa bende bu milletin vekili olarak bir milletvekili olarak milletimin haklarını korumak için buna karşı çıkarım, ben de Ankara’da bu yürüyüşün sonlanacağı zaman Cemal Yıldırım, Semih Karaoğlu ve Resul Kalyoncu’nun yanındaydım maalesef bizim yanımızda polis bu kişileri gözaltına aldı ve diğer destekleyen insanları da darp ederek gözaltına aldı. Gözlerimizin önünde bir hukuksuzluk sergilemiş oldular, gözlerimizin önünde bir keyfilik ve zorbalık sergilemiş oldular.

Gazeteci arkadaşlar iyi bilirler; gazetecilik suç değildir, bir meslektir! Gazeteci arkadaşlarımızın tahliye olmasına çok sevindik, biz insan hakları savunucusu siyasetçi olarak ayrım yapmadan kim olursa olsun herkesin özgürlüklerini elde etmesi ve hakkını savunması gerektiğini söylüyoruz!

Değerli arkadaşlar Türkiye’de insanlar düşüncelerini söylediği için anında cezaevine atılabiliyor. Dün bununla ilgili önemli bir karar vardı, 6 aydır cezaevinde olan 3 gazeteci tahliye edildi. Neydi bunların suçu? Bakın gazeteci arkadaşlar iyi bilirler; gazetecilik suç değildir, bir meslektir. Gazetecilik halkın haber almasını sağlamak için yapılan bir meslektir, gazetecilik belki bazı insanları rahatsız edebilir iktidar uygulamaları değiştirildiği zaman gazetecilik iktidarı rahatsız edebilir, başka zamanda başka kişileri eleştirilen kişileri rahatsız edebilir ama gazetecilik demokrasinin son derece önemli bir gazetecilere getirdiği bir haktır ve kamuoyunun da bilgi edinmek için bir vasıtasıdır. Bütün bunlara rağmen gazetecilik iktidarlar tarafından suç olarak görülüyor, MİT mensuplarının cenazesini haber yaptığı için 6 aydır cezaevinde olan gazeteciler vardı. Onlardan 3’ü dün tahliye edildi. Barış Pehlivan, Murat Ağırel ve Hülya Kılınç. Biz ilk baştan itibaren bu tutuklamaya karşı çıkmıştık, dün de bu tahliye haberine sevindik ve bütün bu suçlamaların tamamen iktidarın keyfi suçlamaları olduğunu da çok iyi biliyoruz, bu gerçeklerde apaçık ortaya çıkıyor. Gazeteci arkadaşlarımızın tahliye olmasına çok sevindik, biz insan hakları savunucusu siyasetçi olarak ayrım yapmadan kim olursa olsun herkesin özgürlüklerini elde etmesi ve hakkını savunması gerektiğini söylüyoruz ama şunu da söylemek lazım gazeteci arkadaşlarımız tahliye oldu ama tahliye olmayan halen tutuklu olan gazeteciler var. Onlarca gazeteci var, hepsinin durumunu takip ediyoruz, Türkiye’de maalesef 100’e yakın tutuklu gazeteci var, sırf gazeteci oldukları için tutuklular. Biz kimliğine bakmaksızın sadece ve sadece gazetecilik yaptıkları için tutuklu olan tüm bu gazeteci arkadaşlarımızın yanındayız net bir şekilde bunu söyleyelim. Fikirlerini beyan etmek iktidarı rahatsız edebilir ama kesinlikle biz fikir beyan ettiği için hiçbir gazeteci arkadaşımızın kim olursa olsun cezalandırılmasını tasvip edemeyiz ve şiddetle bunun karşısında dururuz.

Evet gazeteci arkadaşlarımız tahliye oldu ama tahliye olmayan gazeteciler de var bakın; mesela onlardan birisi 4 yıldır cezaevinde zulmen tutulan Ahmet Altan. Türkiye’nin en önemli gazetecilerinden, Türkiye’nin en önemli edebiyatçılarından, Türkiye’nin en önemli edebiyatçılarından. Makalesi yüzünden cezaevinde tutuluyor. Olacak bir iş değil! Ama maalesef devam ediyor ve bu hali biz kesinlikle kabul etmiyoruz! Ayrımsız bir şekilde tüm gazetecilerin fikirlerini söylediği için cezaevinde olmasına toplumun her kesiminin karşı çıkması gerekir, fikrine katılırsınız, katılmazsınız ama insanların düşüncesini beyan ettiği için cezaevinde olması kabul edilecek bir hadise değil.

Gazeteci Habip Güler cezasını doldurmuş ama iktidar hukuksuz bir şekilde bu kişiyi cezaevinde tutuyor.

Bakın ben size bir başka kişiyi daha örnek vermek isterim. Habip Güler bir gazeteci, bana cezaevinden bir mektup göndermiş. Habip Güler sanırım eski TBMM gazete medya kadrosu içinde Zaman Gazetesi’nin eski muhabiriymiş ve ceza almış, 6 yıl 3 ay ceza almış. Habip Güler cezasını doldurmuş ama iktidar hukuksuz bir şekilde bu kişiyi cezaevinde tutuyor. Ya cezasını yatmış bu insan! Bakın cezası bitmiş, denetimli serbestliğe ayrılması lazım, 5 aydır denetimli serbestliğe ayrılamıyor. Buna itiraz etmiş, “Benim denetimli serbestliğe ayrılmam lazım.” diye, cezaevi gözlem kurulunun tahliyesini engelleyen kararına itiraz etmiş ve infaz hakimliği kendisini haklı bulmuş. Temmuz da haklı bulmuş; “Tahliye olabilirsin.” denmiş ama hala tahliye edilmiyor 2 aydır. Olacak iş değil. Bana bir mektup göndermiş “Bu nasıl bir haldir?” diyor. “Benim tahliye olmam gerektiği halde infaz hakimliği de itirazımı onayladığı halde halen tahliye edilmiyorum.” diyor. Değerli arkadaşlar gazetecileri kimliğine göre ayırt edemezsiniz bakın bir tarafta tahliye olan gazeteciler var ama bir tarafta da tahliye olması gerekirken zorba iktidar uygulamaları nedeniyle 5 aydan fazla cezaevinde tutulmaya çalışılan gazeteciler de var. Kimliğine bakmaksızın bunlara karşı çıkmak durumundasınız. Evet bunu da böyle hatırlatmış olalım. Habip Güler Silivri Kapalı Cezaevi’nden bana yazmış olduğu mektubunda bu durumu anlatıyor bende kamuoyuna iletiyorum.

Yorumlar