02.04.2021

Diken / Altan SANCAR

“AKP’liler vicdansızlığı tercih etti.”

Milletvekilliği düşürülen HDP’li Ömer Faruk Gergerlioğlu’yla söyleşimizden aklımda kalan en çarpıcı cümle buydu.

Söyleşi boyunca ara sıra gözü dışarı kayıyordu. Nedenini sorunca, “Polisler her an gelebilir. Yarına özgür çıkar mıyım bilmiyorum” diye yanıt verdi. Haksız değilmiş. Söyleşiyi yazıp gönderdiğimde oğlu Salih’in tweet’i düştü önüme: “Babamı tutuklamaya geldiler.”

O halde söyleşimizdeki son sözü en baştan kayda geçirilmeye değer: “Halkın hala beni vekil gördüğünü herkes bilmeli.”

Gergerlioğlu’nun vekilliği, kesinleşmiş hapis cezası nedeniyle 17 Mart’ta düşürüldü.

Vekilliğinin düşürülmesinin ardından Meclis’te ‘Adalet Nöbeti’ başlattı. 21 Mart’ta, sabaha karşı abdest almak için gittiği tuvalette, polisler tarafından gözaltına alındı ve birkaç saat sonra serbest bırakıldı.

Bir daha da iki yılı aşkın süredir milletvekilliği yaptığı Meclis’e giremedi. 

Gergerlioğlu’nun, ‘Adalet Nöbeti’ için bir sonraki adresi ise HDP genel merkeziydi. Destek ziyaretlerini bir süre burada kabul etti.

Anayasa Mahkemesi’nin (AYM) vekilliğinin düşürülmesine dair kararın Meclis’te okunmasına ilişkin yaptığı itirazı reddetmesinin ardından da evine geçti.

Konuştuğumuzda, hakkında kesinleşen hapis cezasının infazı için kendisini cezaevine götürmeye gelecek polisleri bekliyordu ve bekleyişi uzun sürmedi.

‘Babam mücadeleci biriydi, ona çektim’

Herkesin tanıdığı Ömer Faruk Gergerlioğlu kimliği nasıl ortaya çıktı?

Ben aslen Urfalı bir ailenin çocuğuyum, ancak Isparta’da doğdum. Fakat iyi Urfalıyım, iyi çiğ köfte yaparım.

Babam İslami hassasiyetleri nedeniyle sürgünlere maruz kaldı. Bu nedenle mücadeleci biriydi ve ben de ona çektim. İmam hatipte okudum, derslerimde başarılı oldum. O dönemin zor koşullarında tıp fakültesini kazandım ve doktor oldum. Elazığ ve Eskişehir’de okuyup tamamladım. 1990’da ilk görev yerim Iğdır oldu. Göğüs hastalıkları uzmanı oldum.

Tüm bunları yaparken İslam dünyasının yaşadığı krize odaklandım. Müslüman dünyanın, üçüncü dünya ülkeleri olduğunu görüp üzülüyordum ve nasıl ileri bir dünya ülkesi olabilir sorularının cevaplarını arıyordum. Bu arayışlala kendi çevremi ve İslamcıları da eleştirmeye başladım, sağ dünyadan uzaklaştım. Müslüman dünyanın “Dışarıdan ne gelirse kötüdür” anlayışını reddediyordum. Bursa’ya ailemin yanına gitmek istedim, ancak 2002’de Kocaeli’ne atandım. 

Bir fotoğraf paylaşımıyla değişen hayat

Hayatınızdaki kırılma noktalarının yaşandığı şehre…

Evet… Mazlum-Der’in takip ettiğim çalışmaları vardı ve burada kendileriyle çalıştım. Ben hem dini özgürlükler meselesine kafa yoruyordum hem de Kürt meselesi gündemimdeydi. Kocaeli şube başkanı görevi devretmek istediğini söyledi. Yoğundum, ancak insan hakları alanında çalışmalarım da vardı. Irak tezkeresi konusunda çalışmalar yürütüyordum.

2003’te Şube başkanı olunca her konuda açıklamalar yaptık. Ermeni meselesi, Hrant Dink cinayeti kadın hakları, din özgürlüğü… AKP’yi hem eleştiriyorduk hem de onlara yapılan haksızlıklara karşı duruyorduk. Bu bizim için her parti için böyleydi. 2007’de Mazlum-Der’in genel başkanlığını yürütmeye başladım. 

Herkes bir paylaşım nedeniyle vekilliğinizin düşürüldüğünü biliyor. Ama bu sizin hayatınızı değiştiren ilk paylaşım değil. Bugüne gelmeden önce o paylaşımı anlatır mısınız?

Çözüm sürecinde Kocaeli’nde barış platformu kurmuştuk ve Kürt meselesine damardan dalmıştık. Yerel ve ulusal alanda birçok çalışma yürütüyorduk. Çatışmaların çözümü konusunda çalışmalar yaptım. 2016 yılında artık çözüm süreci sona ermişti. Ancak ben her gün barış isteyen paylaşımlar yapıyordum. Birileri için bunlar rahatsız edici ve kuyu kazılma gerekçesiymiş. 

9 Ekim 2016’da önünde iki tabut duran iki annenin fotoğrafını paylaştım. Barış Anneleri’nin önündeki tabutlardan birinin üstünde Türk bayrağı diğerinde ise PKK bayrağı vardı. Ben de “Analar aynı, bayraklar farklı. Gençlerin cesetleri yan yana duracağına, dirileri yan yana dursun” dedim. Bir anda büyük bir linç kampanyası başlatıldı. Üç ya da dört gün sonra idari ve adli soruşturma başlatıldı ve açığa alındım. İki buçuk ay sonra ise meslekten ihraç edildim. 

Meslekten ihraç ettiren vali: Nasıl vekil seçilir?

Bu kadarını bekliyor muydunuz?

Ben çözüm süreci yürüten devletin, bu kadar abartıp beni meslekten ihraç edeceğini düşünmemiştim. Kürt meselesinde iyi niyetle çabalar harcadığımı herkes biliyordu. Derdim barıştı, “Beni neden ihraç etsinler?” diyordum.

İhraç edildiğimi öğrenince şok yaşadım. Sivil ölüme uğradık ve damgalandık. Sokağa atılmıştık, en yakınlarımız bile bize ‘terörist’ diyordu. İhraç sonrası sekiz aydan fazla işsiz kaldım. Bu dönemde ihraç edilen ve iş arayan bir doktorun çağrısını paylaştım. Batman’dan bir hastane, “Gelsin, başlasın” dedi. O doktor kabul etmeyince, ben gidip başlama kararı aldım. Bir yıl kadar da orada çalıştım.

Sonra Meclis’e geldiniz. Nasıl işledi bu süreç?

Ben Batman’da çalışmaya devam ederken, HDP Kocaeli il başkanı beni aradı ve teklifi sundu. O zamana kadar siyasi alanda top koşturmamıştım. Kürt meselesi konusundaki duruşum nedeniyle ihraç edilmiştim, ama siyasi arena farklıydı. Düşündüm ve kabul ettim. HDP’nin Türkiyelileşme çalışmalarına da katkı sağlamak, hak savunuculuğu yapmak için fırsat olarak gördüm. Çalışmalara başladık.

Kocaeli HDP için zor bir şehir. Haziran 2015’te bir milletvekili çıkardı, o da sizdiniz. Kazanmayı bekliyor muydunuz?

Kocaeli zor bir şehir elbette. Zordu, ancak ben kazanacağımızı düşündüm.

Orada doktorluk ve hak savunuculuğu yapmıştım ve tanınan bir isimdim. Arkadaşlarımızın da büyük gayretleriyle seçimleri kazandık. Bana hiç kimse şans vermemişti, ancak Kocaeli kamuoyuna sürpriz oldu. Beni ihraç ettiren vali bile “Nasıl seçildi?” diye tepki göstermiş.

Tanınan bir doktor iken, adeta çöpe atıldım. Ancak oranın milletvekili olarak geri döndüm. 

‘AKP’liler, vicdansızlığı tercih etti

Vekillik performansınız biraz farklıydı. Sizin için vekillik neydi?

Ben hak savunuculuğundan gelen bir isimdim. Çevremdeki herkes vekil olduğumda bana çok sayıda başvuru geleceğini söylemişti. Milletvekili olmak, sivil toplumda yaptığım hak savunuculuğu çalışmalarımı Meclis’e taşımak demekti. 

İslami geçmişten gelen bir isim olarak oturmuş algıların aksine, her kesimden insanla yan yana görüntü verdiniz. 

Ben en sağdan en sola kadar, her cinsel tercihten her insanın hakkını savunmaya çalıştım. Benim hakkını savunmayacağım hiç kimse olamaz. Ben kimliğe bakmam, mazlumun kimliği sorulmaz. Bize gelen herkesin hakkını savunduk. 

AKP İslami referansları da kullanan bir siyasi parti olduğu için, kendileriyle insan hakları alanında görüşmeleriniz oldu mu?

Konuşma şansını pek bulamıyordum. Bir gerginliğimiz de vardı. Haksızlığa uğramış binlerce insanı görmüştüm ve “Gerçeklere rağmen nasıl olur da sessiz kalırlar” düşüncesiyle kendimi zor tutuyordum. Diyalog kurmaya çalıştım, ama vicdansızlığı tercih ettiklerini gördüm.

Meclis’te yaptığım konuşmalar sonrası etkilenen tek isim Mustafa Yeneroğlu oldu. Gelip soruyordu ve vicdan sahibi olduğunu anladım. Başkalarına da anlatıyordum, ama onların rahatsız olduğunu görmedim. Tekrarlıyorum, onlar tercihlerini vicdansızlık üzere yapmışlar. Ben ihlalleri dile getirdikçe, benden rahatsız oluyorlardı. Ben az kalmış vicdanlarını rahatsız eden laflar ediyordum, çünkü İslami camianın ruhunu biliyordum. Vicdan rahatsızlıklarını bana “FETÖ’cü” diyerek dışarı vuruyorlardı. Bu tavırlar her geçen gün arttı ve İnsan Hakları Komisyonu’ndaki her toplantı kavgayla sürüyordu. AKP’de çıkar ve menfaat dışında bir şey kalmadı. Biz de ne yazık ki vicdanlarını uyandıramadık.

AKP’li olsaydım vekilliğim düşmezdi

Ve bir paylaşım nedeniyle Meclis’ten de ihraç edildiniz.

Benim 2016’daki paylaşımım nedeniyle sosyal medya hesaplarım tarandı. Savcılık, benim ihraç edilmeme yol açan paylaşıma bakıp “Bunda bir suç unsuru yok” dedi. Daha derinlemesine baktı ve “Bir tane buldum ve örgüt propagandası isterim” dedi. O paylaşım ise darbe sonrası, Yenikapı ruhu söylemleri karşısında Murat Karayılan’ın “Devlet adım atarsa barış bir ayda gelir” sözleri yer alıyordu.

Ben barışla ilgili her şeyi paylaşırım, paylaştım da. Bunun için 21 Şubat 2018’de iki buçuk yıl hapis cezası aldım. İstinafta bozulur derken, olmadı. Yargıtay’da tek bir hukukçu dışında hiç kimse itiraz etmemiş ve onaylandı.

Ben cezayı aldıktan sonra, 2018 genel seçimlerinde vekil olmuştum. Danışmanıma “Bu ülkede zerre kadar hukuk varsa bozulur” demiştim. Onaylandığında ise danışmanım, “Olmadığını görmüş oldunuz” dedi. Ben AKP’li bir vekil olsaydım, yine aynı dava açılsaydı, benim vekilliğim düşmezdi. Zaten avukatım HDP’den vekil olduğumda, bu davanın yargı açısından kullanılacağı konusunda beni uyarmıştı. 

Bir gün Meclis’e döneceğinize inanıyor musunuz?

Ben kendimi hala bu halkın vekili olarak görüyorum. Vekilliğim madrabazlıkla düşürüldü. Beni Meclis’ten namazımı kıldırmadan çıkaran polis zorbalığı yaşandı. Ben Anayasa Mahkemesi kararıyla döneceğime inanıyorum. Dönemesem bile ben yine de halkın vekiliyim. Seçilmeden önce de yardıma koşuyordum. Milletvekilliğini de böyle gördüm. 

‘Polis her an gelebilir’

Ömer bey aralıklarla camdan dışarı baktığınızı fark ettim. Size “Teslim ol” çağrısı yapıldıktan sonraki süre de doldu...

Polisler her an gelebilir. Kalkıp dışarı baktım ve arabalar bekliyor. Tüm gün boyunca da cezaevine girebilirim ihtimali nedeniyle noterlik işlemleri, telefonlarımın devri gibi işlemleri yürüttüm ve takip edildim. Yarına özgür çıkar mıyım bilmiyorum. 

Son sözü: Halkın hala beni vekil gördüğünü herkes bilmeli 

Olasılıklarla yüzlemiş göründüğünüz için sormak isterim, cezaevi için bir hazırlığınız var mı? 

Ben cezaevinde de vekil olmaya ve vekillik yapmaya devam edeceğim. Koltukların değil, halkın vekiliyiz bizler. Vaktimi okuyarak ve yazarak değerlendireceğim. Cezaevinin bana engel oluşturacağını da düşünmüyorum. Cezaevinde insanlara yardımcı olmaya devam edeceğim. Tutuklanır isem ilk avukat görüşümde özgün mesajlar göndereceğim elbette. Ama hiçbir yere kaçmıyorum, buradayım. Bir vekili daha cezaevine atarlar ise bir ayıp daha işlemiş olurlar. Yorgun da değilim, ziyaretçilerim benimle moral buldu. Son sözüm, halkın hala beni vekil gördüğünü herkes bilmeli olsun. 

Yorumlar